Avni Vav'dan şoke edici bir itiraf: "Ben, söylemesi ayıp, bir sanal harem kurdum."
Mr. Spock'la ikimiz senkronize nida ettik: "Neee?!"
"Sizin şövalye aşklarınız bana yaramıyor beyler, İnternette gönül sörfü yapıyorum. Yatsıdan sonra Jameikalı çıtır çerezlerle, Tokyolu tazelerle yazışıyorum. Bittabii, namevcutluk sathından aldığı destekle meşruiyet kasp eden yalan gırla gidiyor. Şu günlerde kısmetim iyiden iyice açıldı. 'Azrail'e bir beşlik çakan Ruhi Mücerret'i tanıyorum!' dedim mi, akan sular duruyor, yelkenler suya iniyor."
İşkillendim: "Bu beyanınıza istinaden, ben fakiri, pezevengin tazısı olarak kullandığınızı söyleyebilir miyiz Avni Bey?"
Mr. Spock'tan haya efekti: "Tövbe estağfurullah."
A. Christie'den bahsederken beğenmedim, diyen oluyor mu acaba? Tabiki çok beğendim ama söylemesi ayıp, ben katili direk bulmuştum. E o kadar polisiye okuduk, olsun garii :)
Noel'de CinayetAgatha Christie · Altın Kitaplar · 20183,998 okunma
Söylemesi ayıp sayılmazsa, sanat eğitimi hükümetlerin başlıca görevi olmalıdır. Çünkü kötülüklerin beşiği olan kara karanlık sadece bilgiyle aydınlatılmaz, onun bir de sanat ürününe yönelik sevgiyle pekiştirilmesi gerekir.
YouTube kitap kanalımda bu kitabın da içinde bulunduğu kitaplık turu videomu izleyebilirsiniz: ytbe.one/yf0me602lnY
Bir kadının 24 saati daha ne kadar derin anlatılabilirdi?
24 saate düşünemeyeceğimiz kadar ruhsal devinim sığdırmayı olağanüstü bir şekilde başarabilen adam bu Zweig. Biz fani insanlar olarak günün yarısını yatmakla
Dikkate değer ki, insanların çoğu bir sanat ürünüyle burun buruna gelince yüreklerinin küp küp etmesinden hoşlanmazlar. Gereksiz işlerden sayarlar bunları. Öte yandan, sanatçılar da aradaki buzları eritecek bir çabaya yanaşmak istemezler. Onlar da :
— Bizden yaratması, sevmesi, değer göstermesi de sizden! derler de başka bir şey demezler. Bencesi şudur ki, okurlar da, seyirciler de yüzyıllar boyu sanat denizinde yüzmelerini sağlayacak bir eğitimden uzak tutulmuşlardır. Toplumların çoğu sanat ürünlerine yaklaşmak için birtakım ince yollardan geçilmesi gereğine inanmazlar. Fernand Léger şöyle diyecektir :
— Özel galerilerle müzeler kapılarını tam da işçilerin işliklerden yada fabrikalardan çıkma saatlerinde kaparlar. Okul kitaplarını karıştırın, oralarda da insana edebiyatı, sanatı sevdiren şeye çok az raslarsınız. Söylemesi ayıp sayılmazsa, sanat eğitimi hükümetlerin başlıca görevi olmalıdır. Çünkü kötülüklerin beşiği olan kara karanlık sadece bilgiyle aydınlatılmaz, onun bir de sanat ürününe yönelik sevgiyle pekiştirilmesi gerekir. Ama bu işte sanatçıya da düşen görevler vardır. Onlar da salt sanatla, salt edebiyatla yetinmemeye bakmalıdırlar. Sartre, salt edebiyatın bir düşten başka bir şey olmadığını söyleyecektir. Biraz daha sıkıştıracak olursanız size şunları da fısıldar : — Yazdığınız her cümle insanın ve toplumun bütün katlarında çın çın ötmeyecek olduktan kelli onun hiçbir anlamı yoktur. Çağın edebiyatı, edebiyatçının eliyle yoğrulan çağdan başkası değildir.
- Hayrola İdris amca, ne oldu ki? diye sordum.
- Daha ne olacak? dedi. Ulan oğlum biz ölmüşüz de haberimiz yok!
Ne bana yer göstermek, ne buyur otur demek, o denli sinirlenmişti ki İdris amca, parmakları, bacakları titriyordu.
- Manava uğradım manava!..
Az önce yakmış olduğu sigarayı küllüğün üzerinde unuttu, başkasını yaktı.
-
ABİDİN – Tek suçum fazla zeki olmak delikanlı… Herkes megaloman olduğumu iddia ediyor, biliyorum. Evet, bunun farkında olacak kadar zeki olduğumu da biliyor olmak suç mu yani? Bak aslında şunu da yazabilirsin öz geçmişime… “İnsanlar, megaloman olarak iddia ettiği insanları hep kıskanmışlardır. Bu yüzdendir ki yüzdendir ki megaloman diye ek bir
Bursa ovasına yavaştan bahar iniyor.
İki sürgün arkadaşız. Kirayla kaldığımız
evden çıktık mı, çarşı karakoluyla
Setbaşı arasındaki asfalt yol üzerinde
tir tir titreyerek gidip geliyoruz.
Çarşı karakoluna her akşam gidip
oradaki defteri imzalıyorum.
Bir akşam karakoldan çıktım.
Arkadaşımın yanında birisi var.
Yirmisinde var yok.
Telaşlı bir günde, Avrupa’nın Akdeniz limanlarından gelen bir yolcu gemimizde külliyetli miktarda kaçak eşya
bulunduğu ihbar edildi.
Bizi başmüdür çağırıp,
“Yolcular arasında bulunan Betül Hanıma, resmî arabanın kendisini beklemekte olduğunu haber verin?!” dedi.
Az sonra da gemi rıhtıma yanaştı.
Allah bağışlasın, böyle bir kadın cihana
KADINSI
Kadın gibisin diyorsunuz, doğru kadınlarım,
Çünkü yaşamak çıkardım kadınlarımdan
Kadın gibi gülüyorsun diyorlar,
Bir tanesinin dudaklarını aldım öperken,
Ondandır kadın gibi gülüşüm