Felsefenin aykırı filozoflarından Spinoza, 17.yüzyılda yaşarken, görüşleriyle ortalığı şendirmişti. Onun felsefi görüşleri o zamana dek bakılmamış, düşünülmemiş alanın içindeydi. O bir devrimciydi.
18.yüzyıla gelindiğinde, Fransa'da devrimden hemen önceki yıllar ile devrimden sonraki yıllarda; demokrasi, düşünce özgürlüğü, dinsel hoşgörü, ifade özgürlüğü, hakların savunulması ve özellikle de ırk ve cinsiyet eşitliği üzerine tartışmalar başlar. Bu tartışmalar aydınlanma üzerinden Radikal Aydınlanmacılar ile Ilımlı Aydınlanmacılar arasındadır. Radikal Aydınlanmacılar; Spinoza temelli olarak, d'Holbach, Diderot, Mirabeau, Concordet ve adı burada geçmeyen arkadaşları iken, bunlara karşı, geleneği savunan, krallığı, dini, toplumun yoz kalması için çabalayan ama bir yandan da adlarını Fransız İhtilali'nden tanıdığımız ünlü Voltaire ile Rousseau'yu görürüz. Büyük Voltaire ve Rousseau, Spinoza felsefesini alt edemezler bir türlü. Onlara göre yüce bir el tarafından kontrol esilen evren sisteminde aklın yeri olmamalıdır.
Diderot ve d'Holbach öncülüğünde Spinoza savunuculuğu, Zihin Devrimini gerçekleştirir. Bu bize 18.yüzyıl devrimlerinşn ve ihtilalin kapısını aralar.
Bugün bile özellikle inançsızlığı ve felsefedeki aykırı görüşleri ile özgürlük yollarının temel taşlarını döşediği inkar edilemez olan Spinoza'nın eleştirisi yapılmaktadır. Bu uğurda özel çalışmalar yürüten düşünürlerin eli boş kalmış iken bakalım ne kadar ileriye gidebileceklerdir bu kişiler.