Her ne olursa olsun mazim bugünkü vaziyetimden bana bütün bir mesele gibi geliyor. Ne ondan kurtulabiliyorum ne de tamamiyle onun emrinde olabiliyorum.
İyiliğin bir mantığı olsaydı, iyilik olmaktan çıkardı. Bir şey karşılık olarak ödül getiriyorsa, artık iyilik olmaktan çıkar. İyilik, yalnızca sebep-sonuç bağlantısının dışında vardır.
Hayır işleyen sırtındaki yükten kurtulmak için bir başka insanı aracı kılar. Bu bir sadaka ilişkisidir. Veren karşılığında bir şey almaz… Alan ise günah borcunun üzerine yüklendiği kişidir ve bunu geri ödeyemez…
İlkel toplumların ihtiyaçları ne geçimliktir, ne de doğaldır…doğayla mücadele etmez…var olanın bolluğuyla yaşar. Bolluk saplantısı altında üretimin esiri olmayı reddeder.
Aydınlanma, insanın her türlü bağımlılığı alt ederek özgürleşme, ilerleme ve insanlaşma savaşımında yolunu aydınlatabilmesi için, eleştirel ve öz-eleştirel yaklaşımı benimsemek zorundadır.
Sarayların çekiciliği kadar, sokak kalabalığının ve kör kuvvetin alkışlarına da kulak asmadan, halka rağmen, fakat halk için çalışmak…Zaten inkılapçılık bu demek değil mi?