Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kurgu ve şiir ilaçtır. Gerçekliğin hayal gücü üzerinde bıraktığı tahribatı tedavi eder.
"Bence hiçbir şey yılların yaptığı tahribat kadar acı değildir."
Reklam
İnsan neden kendi yıkımına koşar? Neden böyle bir çekiciliği var tahribin?
Çanakkale Şehitlerine
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi? En kesif orduların yükleniyor dördü beşi, Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya. Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı! Nerde -gösterdiği vahşetle- “Bu bir Avrupalı!” Dedirir: Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi, Varsa gelmiş, açılıp mahbesi,
İCAZET mevzusuna dair çok güzel bir açıklama...
Bir köyde ya da bir kasabada medrese açan birinin "ihya" başlığı altında "ifsad'da bulunmasına ve ehliyetsiz hocaların imar niyetiyle tahrib etmesine mani olabilmek için “icâzet" sistemini geliştirdiler. İlimden nesebi ortaya koyan icâzet, yeni hocalara meşruiyet verdi. Başına bir sarık saran ya da sırtına bir cübbe alan; hakikatte ise ilimden hiç nasibi olmayan cahil ya da zındıkların fesadına mâni oldu icâzet. Diplomada anonimlik vardır. Öğrencinin dersine girmeyen, onu hiç tanımayan bir müdür ya da rektör diplomanın altına imza atar. İcazette ise öğrencinin her hâline tanık olan, talimi gibi terbiyesiyle de meşgul olan bir hocanın imzası vardır. O imza muhataba bir güven verir. Mücâz için bir şehadettir. Öğrencinin Allah rızası için mi yoksa makam için mi okuduğu nu gözeten, dünyevi bir amacı fark ettiğinde de gerekli tedbirleri alan bir hocanın şehadetidir. İcazet, bir öğrencinin Allah Rasûlü'ne ilimde ve ahlakta varis olabileceğinin belgesidir. Diploma ise talebenin sadece madde planında ehil olduğunu anlatır. İcazet, öğrenciyi öz posa ayrımına tabi tutar. Diploma ise öze de posaya da aynı yetkiyi verir. Geçen asırda medreseleriyle beraber âlimlerini de kaybeden ümmet, icâzetle hakikatini korudu. Lawrence'lere karşı icâzet bir kalkan oldu. Zındıkların medreseye sızmalarını büyük oranda icâzet önledi.
Sayfa 218Kitabı okudu
Kentler Belleğiyle Vardır
Suriçi kent dokusu en fazla bu on beş yıllık dönemde tahribata uğradı. Bütün Sur İlçesi “SİT” kararına rağmen talan mantığı ile yandaşlara peşkeş çekildi. Diyarbakır kenti popülizme mahkum edildi.
Reklam
Buraya dikkat tam da bugünü anlatmaktadır!!!
Patrik Gregorios'un Rus çarı Aleksandr'a yazdığı mektup tarihi önem arz etmesi ve ibret alınması bakımından mühimdir. Mektupta şöyle demektedir: "Türklerin maddeten ezmek ve yıkmak imkânsızdır.Türkler, Müslüman oldukları için çok sabırlı ve mukavemetli insanlardır. Gayet mağrurdurlar ve İzzet iman sahibidirler. Bu hasletleri, dinlerine bağlılıkları ve kadere rıza göstermeleri yanında kumandanlarına, büyüklerine olan itaat duygularından gelmektedir. Türkler zekidirler ve kendilerini müspet yolda yönetecek reislere sahip oldukları müddetçe de çalışkandırlar. Gayet kanaatkardırlar. Onların bütün meziyetleri, hatta kahramanlık ve şecaat duyguları da geleneklerine olan bağlılıklarından, ahlaklarının güzelliğinden ileri gelmektedir. Türklerde evvela itaat duygusunu kırmak ve manevi rabıtalarını (bağlarını) kesretmek (parçalamak), dini metanetlerini (sağlamlığını) zaafa uğratmak (zayıflatmak) icab eder. Bunun da en kısa yolu, an'anat-ı milliyetlerine (milli geleneklerine), maneviyatlarına uymayan harici fikirler ve hareketlere alıştırmaktır. Maneviyatları sarsıldığı gün, Türkleri kendiliğinden şeklen çok kudretli, kalabalık ve zahiren hakim kuvvetler önünde zafere götüren asıl kudretleri sarsılacak ve maddi vasıtaların üstünlüğü ile yıkmak mümkün olabilecektir. Bu sebeple Osmanlı devleti'ni tavsiye için mücerret olarak harp meydanındaki zaferler kafi değildir. Hatta sadece bu yolda yürümek Türklerin haysiyet ve vakalarını tahrik edeceğinden, kendilerini anlamalarına sebep olabilir. Yapılacak olan, Türklere bir şey hissettirmeden, bünyelerindeki tahribi tamamlamaktır."
Sayfa 187Kitabı okudu
Benim ülkemde en kârlı ticaret hayal satmaktır... Çivisini çıkardıkları dünyanın, çivisini çakmak için balyoz kullandıklarından dünyadaki bu tahribat!..
Bu umursamazlık yine korku ve suçluluk bilinci yüzünden yaşanacak bir ruhsal tahribata karşı tek savunmaydı .
"Başlangıcımız ve sonumuz arasında ne fark var! İlkinde arzunun çılgınlığı ve tensel zevkin coşkunluğu söz konusu; ikincisinde ise bütün organların tahribatı ve cesetlerin küflü kokusu. Doğumdan ölüme giden yol iyilik ve hayattan zevk alma anlamında hep aşağıya doğru gidiyor; mesut şekilde hayal kuran çocukluk, neşeli gençlik, zahmetli yetişkinlik, kırılgan ve genellikle acınası yaşlılık, son hastalığın işkencesi ve sonunda ölümün acısı. Varoluş, sonuçları yavaş yavaş daha da belirgin hale gelen yanlış bir adım gibi görünmüyor mu?"
Sayfa 406 - Pegasus YayınlarıKitabı okudu
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.