Günaydın. Hayatımızın değişmesi üzerine çok düşünürüz bazen. Hayli çok. Hakikat ise değişmeyeceğini doğrular, çoğunlukla: “'Hayatımız değişecek ama sanki hiçbir şey olmamış gibi davranıyorlar.' 'Hayatınız değişmeyecek,' dedi Mike, biraz tahammülsüz. 'Belki planlarınız değişir ama hayatınız değişmeyecek.'" Olacak
Küçüklüğünden beri hissettiği suçluluk, özgüvensizlik, yalnızlık ve dışlanma duygularına Deborah’ın zihni bir savunma mekanizması geliştirir: Şizofreni.
Duvarları demir parmaklıklara bezenmiş akıl hastanesine bırakıldığında, asıl yolculuğu başlar Debby’nin. Her bir deli, sabahları iç dünyalarının karanlığına; geceleri, acı veren sıkı iplerin kollarına hapsolmaktadır çünkü.
“Dünyada yaşayanlar için, pencerelerden içeriye gün ışığı sızıyordu ama bu ışığın parıltısı ve sıcaklığı algılayamayacağı kadar uzaktı ona. Onu çevreleyen hava hâlâ soğuk ve karanlıktı. Acı kaynağı, etini yakan ateş değil, işte bu sonsuz yabancılaşmaydı.”
Buna rağmen hepsi dış dünya denen düşmandan ve onun yargılamalarından uzak, nispeten huzur içinde yaşayıp gitmektedir. Ta ki, küçücük bir “belki” Debby’nin ruhunda filizlenene kadar.
“Tanrım, işkencelerini çok kurnazca yapıyorlar!”
“İplerle bağlamalarını mı kastediyorsun?”
“Umudu kastediyorum!”
Yer yer ağladığım, yer yer kendimi Debby‘de bulduğum, bana “belki de herkes biraz delidir” diye düşündüren bir kitaptı.
Olay romanlarındansa kişinin iç dünyasını merkeze alan kitapları okumayı seven herkese şiddetle öneririm.
Altı yıldır tutkunum ona, annemi sevdiğimden daha çok seviyorum onu. Her an sesini işitiyor, ellerimde ellerinin sıcaklğını hissediyorum; her an içeri giriverecekmiş gibi gözüm kapıda.
Şu sıra her gün buralarda, ama beni görmüyor bile...
Bilsen bu nasıl acı veriyor bana! Hiç umudum yok, hiç!
(Ümitsizlik içinde) Ah Tanrım güç ver bana... Bütün gece dua ettim... Her fırsatta yaklaşıyorum ona, bir söz bulup konuşmaya
başlıyorum, gözlerine bakıyorum. Artık ne gururum, ne kendimi tutma gücüm kaldı... Dün akşam dayanamayıp Vanya Dayı'ya söyledim âşık olduğumu... Hizmetçiler de
biliyor onu sevdiğimi, bilmeyen kalmadı...
Tanrım, değil mi ki çektiğim düşkünlükleri,acıları biliyorsun, değil mi ki beni yaşlandıran,değiştiren ,öldüren, saçlarımı ağartan bu zaman boyunca yediğim hançer vuruşlarını saydın, bugün bana neden acı çektiriyorsun?
"Sonra alayla konuştu: 'Demek sen de diğerleri gibi beynini benimkiyle yarıştırıyorsun. Demek bu adamların beni avlamasına ve planlarımı önlemesine yardım ediyorsunl Yoluma çıkmanın ne demek olduğunu sen artık biliyorsun, onlar da kısmen biliyor, ama çok geçmeden tamamen anlayacaklar. Enerjilerini evlerine yakın yerlerde harcamalılardı.
Huzur bulmaya giden ilk adım acının farkında olmak ve kendini ona açmaktır. Şimdiki anda duygusal bir acı içindeyseniz ( "Bu gerçekten de bana acı veriyor.") size sempati gösteren derin bir yanıt da muhtemelen gelecektir ("Tanrım beni acıdan uzak tut"). Ama işin başından beri acıya karşı çıkıyorsanız, kendinizi "Durdur, durdur, durdur, lütfen acıyı durdur!" diye bir talepte bulunurken bulursunuz.
Germinal/Emile ZOLA
Kitap hakkında ne söyleyebilirim diye düşündüm, hayır bir şey demeyeceğim, herkesin okuması gereken bir kitap, unutup tekrar okumak isteyeceğim bir kitap diyeyim başka da bir şey demem.:-)
Tanrı da biliyor ya, kimseden bir alıp veremediğim yok, ama zaman zaman bunca haksızlığa dayanamıyorum./Syf.173
İşin asıl kötü yanı