Ah Selilm’im. Bana anlatsan dinlerdim!
Seni tanımadan önce ağaçların çiçek açtığı ve yaprak döktüğü mevsimleri hep kaçırırdım derdi resim yapmayı sevdiğim halde denizin mavisini bilmezdim yaprağın yeşilinin her mevsimde değiştiğine dikkat etmemiştim seni tanıdıktan sonra o güne kadar tabiat resmi yapmayı sevmediğim halde bir ağaç bir yaprak küçük bir ot bile çizmiş olmadığım halde ve
İletişim YayınlarıKitabı okudu
Hars ve Tezhib
Fransızca "culture" kelimesinin iki ayrı manası vardır. Bu manalardan birini "hars", diğerini "tehzib" tabiriyle tercüme edebiliriz. Hars hakkındaki bü tün su-i tefehhümler, Fransızca "kültür" kelimesinin böyle iki manalı olmasındandır. o halde biz lisanımızda bu iki manayı "hars" ve
Reklam
Genel olarak dindarlığın tarifini ve tasvirine de hakim bir indirgeme var zaten. Hayatını biçimlendirmiyorsa da, namaz kılıyor mu, kılıyor. Oruç, tutuyor. Sakal, var. Yüzüğü, gümüş. Yahut hanımlar için; başörtülü. Dindarlığın hem tarifi hem de tezahürleri, üç aşağı beş yukarı bu paranteze sığdırılmış durumda. Lakin kıldığımız namazın gerçekte adaleti emrediyor olması gerekse de, bizimki emretmiyor. Hakikat-i halde kişiyi emrolunduğu gibi dosdoğru olmaya yönlendirmesi gerekse de, bizimki yönlendirmiyor. Haksızlık yapmaktan veya haksızlık yapana meyil etmekten alıkoyması gerekse de, bizimki alıkoymuyor. Hileden, adam kayırmadan, ahde vefasızlıktan da alıkoymuyor... Dindar biri dediğimizde, Kur'an'daki din tarifine ve alemler Rabbinin biz kullarına emrettiklerine baktığımızda gördüğümüz üzere, hak yemez, yalan söylemez, adaleti gözetir, biriyle meselesi de olsa haddi aşıp haksızlık yapmaz, emaneti ehline verir adam kayırmaz, emanete hıyanet etmez, doğru sözlüdür, aleyhine bile olsa hakkı söyler, sözünde durur, verdiği söze riayet eder, ahde ve akde vefasızlık etmez diyemiyoruz. Bunların hepsi Allah'ın emri oysa... Kur'an hepsini de bize farz kılıyor. Ama bunları hariçte tutan indirgenmiş dindarlığınızda kriterler hayli daralmış vaziyette. Sözün kısası, dindarlık tarifini yeniden yapmamız gerek. Çünkü Kur'an'ın ve sünnetin içerdiği tarifin nice aslî unsuru bugünün indirgenmiş dindarlığında maalesef kendisine yer bulamıyor."
''Ezel sen doktorsun. Sana bir şey söyleyeceğim, sen anlarsın.'' dedi çatık kaşlarıyla ve ciddi bir tavırla. Elimi tuttu birden, sol göğsünün üstüne koydu. Onun bu cüretkarlığına şaşırırken aslında bunu çok masumca yaptığını anladım. O başka kadınlar gibi değildi, o küçük bir kız çocuğu gibiydi. Elim kalbini çevreleyen kemiklerin ve kemiğinin örttü derisinin üstündeydi. Kalbi avucum arasındaydı. ''Bazen ağrı giriyor buraya, çok değişik bir sızı. Tarifi yok ama hissediyorum, canımı yakıyor, hatta bazen hoşuma bile gidiyor. Neyim var benim, hasta mı oluyorum?'' Sanırım ben de hasta olmuştum hem de en ağırından. en sancılısından ve en imkansızımdan.
Sayfa 92 - EPHESUSKitabı okudu
“ Yokluğun yok edemeyeceği bir varlıktı insan, çünkü hiçbir şeye benzemeyen yüce Allah, böyle olsun istemişti, ezelì olmasak da tarifi zor bir ebedi muhataplık söz konusuydu. Hem herkes var, hem kimse yoktu sanki, hayat hem müthiş bir imkan, hem de ölüm en berrak ve acı gerçeklik gibiydi. "
Spinoza cevheri şöyle tanımlıyor: "O, kendi kendisine var olan ve tasavvur edilen; yani, tasavvurun şekillenmesi için başka bir varlığın yardım ve tasavvuruna muhtaç olmayan şeydir". İspat edildi ki, Allah kendiliğinden vardır (bizatihidir), başka hiçbir şey ile tanınmağa muhtaç değildir; o hâlde I. aksiyona göre: "Var olan her şey, ya kendiliğinden vardır, ya da başka bir şeyde vardır". Demek ki Allah'ın tarifi ile cevherin tarifi aynıdır. Allah, yegâne cevherdir: "Kendi kendisinin sebebi sözünden, özü (esence:zât) varlığını ihtiva eden şeyi, başka bir deyimle, mahiyeti ancak var olarak bilinen şeyi kastediyorum" Allah'la eşdeğer tutulan tabiat, varlığının yegâne sebebini Allah'da bulur. İnsanın hareketleri, ilâhi varlığın zorunluluğuna bağlanmıştır. Hareketlerimizin niteliği, Allah tarafından belirlenmiştir. Bütün hareketlerimiz yalnızca ilâhi hareketten kaynaklanmaktadır. Böylece, Spinoza sisteminde kayıtsız hürriyet kuruntusu ortadan kaldırılmış bulunuyor. "Bizim kayıtsız hürriyete olan inancımız, iki sebebe dayanmaktadır: Şuurunda olduğumuz arzularımız ile hem onları meydana getiren, hem de gerçek- leşmelerine müsaade eden dış sebepleri bilmemek..."
Sayfa 54 - Dergâh Yayınları
Reklam
39 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.