Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.38
Dünyanın En Güzel Şiirine...
Vâreden’in adıyla insanlığa inen Nûr
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur
Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından
Rahmet vadilerinden boşanır âb-ı hayat
En müstesna doğuşa hâmiledir kâinat
Ne güzel bir giriş, dünyaya ne güzel bir geliş... Toprağı kirlerinden arındıran o Yağmur için, rahmet vadilerinin
Büyülü Gerçekçilik, Korku, Masal
Öncelikle kapağa, baskıya bayıldım Cyberpunk havası olan bir kapak. Aslında öykü kitapları okumayı sevmem ama bu başka. Her akşam bir öykü okumak için yola çıkarak elimden bırakamadım. Seveceğimi düşünüyordum ama bu kadar beklemiyordum. Genel olarak kitap anlatım açısından çok katmanlı 10 öyküden oluşan bir kitap. Anlatım çok akıcı sade duru
Askerden Çok Askerci
Selim Pusat... Yönetimin babadan oğula geçtiği sistemi, sırf askerî disiplinin en iyi sağlandığı ve en iyi komutanların yetiştiği sistem olduğunu düşündüğü için yerlere göklere sığdıramayan, askerliğe, savaşta ölmeye tapan bir yüzbaşı kendisi. Fakat bir cumhuriyette kendi "kıralcı" görüşlerini dile getirdiği ve daha sonraki tüm
·
Puan vermedi
Tess Gerritsen’ın Rizzoli & Isles serisinin Sessiz Kız kitabıyla geldim. Kitabı okurken aralarda zaman zaman es verdiğim dönemler oldu. Ama bu hikayeye kendimi hiç yabancı hissetmeden kaldığım yerden devam ettim. Niye Tess Gerrıtsen okumalısınız bilmiyorum ama okuduğunuzda daha önce okumamış olmanızın pişmanlığını yaşayacağınıza eminim.
"...ve gülümseyen herkes cennete bakıyor demektir."
》Ölüm... Adını duyunca hepimizin ürktüğü, hep bizden uzak olmasını istediğimiz o korkunç kelime, o korkunç hissiyat... Öleceğini bile bile yaşayan ve yaşamak zorunda olan yegane varlık olan insanın hiç gelmeyeceğini düşündüğü, ama sonunda onu bulacak olan en acı gerçeğimiz...
》Ölümle oyun oynanır mı? Oynayan olmuş mudur hiç? Mesela bir arabaya
İnsanlar yalnız ekmekle yaşamaz, ruhun da gıdaya ihtiyacı var. Onlara yaşamak arzusu, hiç değilse tevekkül telkin etmek lazım. Mevcut olmayan mutluluğun yerine, şairane bir rüya...
Masal deyip geçmeyelim. İnsan, kaba kuvvetin hükümran olduğu bir devirde, hayata katlanmak için bambaşka bir dünyanın varlığına inanmak zorundadır. /C.Meriç
Münevverimiz, esere Eflatun'un mağara alegorisinden bir nakille başlıyor ki kitabın ismi atıf, muhtevası da bir uyarlama niteliğinde. Kaleme alındığı tarih için adeta güncel bir alegori...
Bazı isimleri anlamak için okuyucuda belirli bir donanım olması gerekir. Meriç'i birazcık olsun anlayabilmek için bu oldukça elzem. Ne yazık ki ideolojilerin gölgesinde, şartlanmışlar arasında filozof olmak kabahattir. Bütün filozoflar kendi çağında anlaşılmamış, cahilane karalanmıştır; çünkü yığınların tabularına dokunmuştur. Meriç de bunlardan biridir. Kitap, yalnızca yazarın tefekkürünün mahsulü değil, aynı zamanda ansiklopedi derecesinde bir araştırma eseri olma özelliği taşıyor. Bilgi yoğunluğu cezbedici, tespitler takdire şayan. Toplum içerisindeki bütün kümelere değinilmiş, hiçbiri es geçilmemiş. Halkın önde gelenlerine, onların vasıflarına tanım getirirken, sosyal uyarıcıların sahtelerini ve gerçeklerini ayırt etmemiz için yol gösterici olunmuş.
Yalnızca okunması değil, başvurmak için el altında bulundurulması gereken bir kitap.
"Türklük, beş yüz seneden beri İstanbul'u ve Boğaziçi'ni bütün beşeriyetin hayaline böyle nakşetti. Mimarisini bu şehrin her tepesine, her sahiline, her köşesine kurarken güya: "Artık bu diyar dünya durdukça Türk kalacaktır." dediği hissedilir.
Fetihten sonra İstanbul'a yerleşmiş olan halkın iklimle bu imtizacını kaydettikten sonra, yeni baştan kurmuş olduğu bu şehirde yaratmış olduğu güzelliklerin en yüksek bir kıratta olduğunu söylemek lâzımdır."
Yahya Kemal için İstanbul tabiî güzelliğinin yanında, Türk milletinin fizyolojik olarak kazandığı mükemmeliyeti, kültür ve medeniyette vardığı seviyeyi gösteren bir şehirdir. Bu sebepten olmalı ki o, İstanbul'u çok sever, onun içinde yaşamaktan, onu keşfetmekten büyük zevk duyar.
Türk kültür ve edebiyatında İstanbul'un manasını ilk kavrayan yazar, Yahya Kemal'dir.
Çok beğendim, İstanbul'u bu kadar güzel tasvir etmesi, tarihi ilerleyişi olsun insanı büyülüyor
Bilgilendim..
İSLAMBOL
Istanbul'un fethi, o asırların bütün vak'aları gibi, hem masal, hem de tarih kılığında nakledilir; tarihte zahiri hakikat, masalda ledünni hakikat meknuzdur, güzellikçe, vak'aların daha ziyade masal kisvesi gözleri kamaştırır, tarih kisvesi daha sönük görünür. Fakat bir istisna olmak üzere Istanbul'un fethinde tarih masaldan daha güzel, daha büyük, daha efsunludur. O kadar ki Istanbul'un fethini âteşin bir merakla okumuş olanlar artık masal tarzında okumak istemezler, bunu nefsimde tecrübe ettim. Fethin zevkine vardıktan sonra insan değil masaldan, hatta tarihi vesikalardan bile bıkıyor, yalnız surların taşlarını sevebiliyor.
Gel gelelim bugün birçoğumuzun da bildiği, başucumuzdan hiç ayırmadığımız, ilkokul sıralarında oturduğumuz o heyecanla kitaplarla ilk tanışma serüvenimizde bize eşlik eden ve hayat boyu ders veren nitelikte olan nadir kitaplarımdan bir diğeri olan “Kelile Ve Dimne”nin incelenmesine:) Kelile ve Dimne tarih boyunca en çok okunan, çevrilen ve
“Ferman padişahınsa dağlar bizimdir.” Aslında bu bir isyan nidası gibi görünse de bir gerçekliğin ifadesidir. Devlet gücü tüm ülkeye tam kesintisiz ve adaletli bir şekilde sirayet edemez. Bu hiçbir zaman ve hiçbir coğrafyada mümkün değildir. J. J. Rousseau “Toplum Sözleşmesi” eserinde şöyle der: “Bu toplumlarda baş bir baba, halk da çocuklar
İhsan Oktay Anar’ın yayınlanmış ilk romanı olan ‘Puslu Kıtalar Atlası’ uzun zamandır okumak istediğim bir kitaptı. Fakat nedense biraz mesafeli yaklaşıyordum 2024 yılının ocak ayında okumaya başladım ve çok kısa bir süre içinde büyük bir keyifle sanki bir masal okuyormuşum hissi ile okudum.
Kitabın konusu ve kurgusu çok farklı ve yenilikçiydi. Dili çok akıcıydı, esprili bir üslubu vardı. Eski dönemlerden kalma pek çok kelime olsa da bu benim okumamı etkilemedi. Zaten cümlenin gidişatından kelimenin anlamı çok rahat çıkıyordu ve okumayı zorlaştırmıyordu. Romanın konusu ve geçtiği zaman göz önüne alındığında eski kelimelerin kullanılması gayet yerindeydi bence.
Kitabı okumak çok keyifliydi. Başta karakterlerin sayısının gittikçe artması beni biraz endişelendirdi fakat kurgunun içine girdikçe bu hiç sorun olmadı. Zaten her karakterin de kendine özgü bir hikayesi var.
Kitapta kullanılan karakterlerin isimleri tarihteki bazı olay ve isimlere dayanılarak verilmiş, yani hiçbiri rastgele seçilmiş isimler değildi. Tabi ben böyle derinlikli bir okuma yapmadım ama derinlikli bir okuma ya da bir akademik araştırma sonucu bu atıflar ortaya çıkarılabilir. Örneğin Rene Descartes’ in adı kitapta Rendekar olarak geçmekte. Kitabın önsözünde Hulki Aktunç ‘Anar’ın romanlarını okuyunca, onun kaç bin tarih yapıtı okuduğunu pek merak ettim.’ diye yazmış. Gerçekten de merak edilmeyecek gibi değil.
Hulki Aktunç ayrıca ‘Tarihsel romanlar mıdır Anar’ın yapıtları? Hayır, romanlardır. Tarihsel olan’dan yeni bir roman çıkarmak, romanı da yeniden tarihselleştirmektir ama.’ diye çok güzel bir açıklama da yapmış.
Kesinlikle tavsiye ederim.
Musa Anter daha önceleri bir çok kişiden duyduğum ve bir türlü kitaplarını okumaya sınavlar yüzünden fırsat bulamadığım çok değerli Kürt yazarlardan biri .Okumak için sürekli köşede gözümün önünde olacak şekilde bekletiyordum .
Geç oldu ama bazen geç kaldığımız şeyler bize çok şey katar inancında olduğum için iyi ki şu an okuyorum
·
Puan vermedi
Istanbul un isgal zamanlari...insanlarin vatani kurtarmak ugruna taraf olduklari ama karsi tarafi hain ilan ettikleri milli mucadele donemi...Kemal Tahir boyle bir donemde doguyor ve ayni topragin insani olanlarin aslinda ayni amac ugrunda fakat farkli taraflardaki mucadelesini ,isgalin esaretine mahpus olmuslarin yalnizligini,birbirine sahip cikmanin coskusunu anlatiyor bu seruvende.
Pasa oglu Kamil Bey aileden kalma servetini kaybedince yurtdisindaki gorevini birakip Istanbul a doner ailesiyle. Ama buldugu sehir biraktigi sehir degildir. Kim dost kim dusman kim namuslu kim namussuz... Anadolunun verdigi mucadeleyi dusunerek durdugu yerde durmanin verdigi rahatsizlikla kendi mucadelesini vermenin firsati karsisna cikar. Nihayet vatani ugruna cepheye gitmeden savasmanin yolunu kilicla degil kalemle yapmayi bulmustur. Lakin isgal kilicla oldugu kadar kalemle de savasmaktadir ve Kamil Bey de esir sehrinin bagrinda kendi payina dusen mahpuslukda bulur kendini. Ilk kitap burada biter. Esir sehrin mahpusu ikinci kitabimiz. Onu da onumuzdeki ay okumayi dusunuyorum. Tarih boyle romanlarda daha akici ve hissedilir okunuyor. Herkese iyi okumalar.
Bu dunya ,bizim savas patlayinca birakip gittigimiz dunya olamaz. Biz demekki savasa gitmedik,eski dunyamizdan cikip gittik. Sonra baska dunyaya,bize yabanci bir dunyaya savrulduk. Dis gorunusun eskisine benzerligi yalan...
Insan kardesligi...sefkat..af.. hep masal..kapatanlarla kapatilanlar arasindaki dusmanlik yirtici hayvanlari bile urkutur. Ormanin yirticilarinda yirticilik acligi giderene kadarmis. Insanlar arasindaki yirticilik,ekmege,kadina,hatta yasamaya dahi tika basa doymus olsalar yine suruyor.
TANRININ ÇIRAĞI / AHMET TEZEL
Nihayet kitabı bitirip, yorumu yazmayı başardım. Tanrının Çırağı, Ahmet Tezel'in ilk kitabı.
" Kader ummadığı bir şekilde tahta çıkarır Şeddad’ı. Tanrı tarafından seçilmiş kişidir o. Onu Tanrı’ya ulaştıracak yol ise Cennet ve Cehennemin gizemini çözmekten geçecektir. Nerede bu cennet ve cehennem?
