Merhaba değerli okur, ( Dikkat spoiler içerebilir!)
Kendimi biraz heyecanlı hissediyorum. Bu heyecan toyluk ya da bilinmezliğin verdiği korkudan ötürü değil de tamamen mutluluk kaynaklı. Ağlayarak okuduğum kitabı gülerek anlatmayı öğrenince anladım büyüdüğümü.
Ve gelelim asıl konumuza, Şeker Portakalı benim okumaya doyamadığım ve bitmesin diye sayfalarını çevirmeye kıyamadığım ve ne yazık ki bir nefeste bitirdiğim bir kitap. Aslında bu kitap onu okuduğunuz yaşa göre şekilleniyor.
Sahi çocukken dağlar bile küçüktü bizim için sonra büyüdük de pireleri deve ettik. Dertleri çözülmez kıldık gözümüzde. İşte bu kitap tam da öyle. Hangi yaştaysanız ona göre yorumluyorsunuz.
Bazı cümlelerin acısını büyüyünce anlıyoruz ya işte bu kitap da öyle bir şey...
Kitap ,bir çocuğun çalınan çocukluğunu ve sığındığı; sırdaşı, arkadaşı olan bir şeker portakalının hikayesini anlatıyor. Çocuk kitap boyunca her derdini o dostuna anlatıyor. Hatta bazen çocukça aklı ve kocaman kalbiyle sevimli arkadaşına dönüp 'Ağlarsam ayıp olur mu' diye sormayı da ihmal etmiyor.
Ah sevgili okur, ben bu kitabı sahiden çok sevdim. O çocukla ağladım o güldüğünde güldüm ve kitabın tek kötü yanı bitmesiydi.
Şeker PortakalıJosé Mauro de Vasconcelos · Can Yayınları · 2022230,4bin okunma
Normalde 4 kitap.Daha önceden yayınlammış kitaplar.Yayın evinin değişmesi ile bu kitaplar Kırmızı Kedi Yayınevi ile birlikte daha kalın bir hale dönmüş, yeni bir hal kazanmış.Kitaplar şunlar;
1.
Hayat her zaman cömert davranmaz bize, tersine çoğu kez zalimdir. Her zaman aynı fırsatları sunmaz. Toyluk zamanlarını ödetir. Hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların, eskitmeden yıprattığımız dostlukların, savurganca harcadığımız aşkların hazin hatırasıyla yapayalnız kalırız bir gün. Bir akşamüstü yanımızda kimsecikler olmaz. Ya da olanlar, olması gerekenler değildir.
Bir kambur var sırtımızda, nereye gitsek bırakmayan, adı tam konulmayan, bir kambur. Kimine göre toyluk, kimine göre tecrübe… Gecenin ağırlığı var üstümüzde, nereye gitsek bizi izleyen ve bir türlü geçip gitmeyen…
Ne zaman çocuk sahibi “olunmaması” gerektiğini bilmek ve bu doğrultuda otokontrole mazhar olmak bir olgunluk emaresidir, toyluk değil.Onları yetiştirmeye hazır olmadan çocuk yapan oldukça fazla sayıda ergen var.
Herkese Merhaba,
Never after serisini 3. kitabıda bitirmiş bulunmaktayım. 2. kitabı hiç beğenmediğimden seriye devam etmeyecektim ama arka konusunu merakına yenik düşerek 3. kitabıda okudum.
Pişman mıyım? Hayır. Sevdim mi, sevmedim mi pek emin değilim. İdare ederdi. Ben daha farklı bir şeyler bekliyordum konusuda bakımında o biraz hayal kırıklığına uğrattı. Kitabımıza gelirsek;Kızımız bir uyuşturucu tedarikçisi ve psıkopat kişilikli biri, adamımız da nerkotik ajanıdır. Kızımızın olduğu çete ajan olarak girer ve olaylar başlar. Ben karakterlerin daha olgun olması beklerken ikiside ergenlık çağlarını yaşayamamış karakterler karşı karşıya kalıyoruz. Kız karakter sevdim , aşırı güçlü biri , yapacaklarını , yaptıklarından hiç pişmanlık duymuyor zaten kitabın kötü karakteri kendisidir. Erkek karakteri sevemedim, bana aşırı pasif geldi. Ya kaç yıllık polisin, ajanlık yapıyormuş. Her sahnede insan tedirgin- gerilmiş-korkmuş olur mu ya , şok oldum yani onun sahneleri okurken. aşırı toyluk vardı karakterde. Smut sahnelerde fazla p**rn tarzıydı, hoşuma gitmedi. Olaylar ise idare ederdi, yani ordada hayal kırıklığı yaşadım, basitti yani, yaa bu muydu, yaa bu kadar kolay mıydı? filan düşündüm. Ama genel olarak okunabilir bir kitaptı.Son sahneleri sevmedim.
Serinin 1. kıtabı begenmiştim, 2. kıtabı hiç begenmedim ve 3. kitabıda idare ederdi okuyabılırsınız. Tabikide seriye devam edeceğim.
LanetliEmily McIntire · Ren Kitap · 2023165 okunma
Gelgelelim şu dünyada gençlik kadar dik kafalı olan be vardır ki; toyluk kadar da kör? Gençlik ve toyluk bana, " Onunla bir arada olma ayrıcalığının sana vereceği mutluluk yeter de artar bile! O seni ister düşünsün, ister düşünmesin! " diyordu.