Tasavvufi halk edebiyatımızın ilk büyük ismi, Pir-i Türkistan Hoca Ahmed-i Yesevî.
Yazmalar, asırlar önceye dayandığı için hem dil, hem de içerik bakımından değişikliğe uğramış olma ihtimali yüksektir. Eser, harika hazırlanmış, titizlikle ele alınmış ve yedi bölümden meydana getirilmiştir. Ne yazık ki kültürel kopukluklar yüzünden dili ağır gelmektedir ve okuyup anlayacak insan sayısı bir hayli azdır. Pir-i Türkistan ön Türkçe, Arapça ve Farsça'nın sentezi bir dil kullanıyor.
Münazaranın Türk edebiyatındaki ilk örneği de, cennet-cehennem çekişmesi ile Pir-i Türkistan'a aittir.
Eseri okursanız, bir Yesevî dervişi olan Yunus Emre'nin, Hoca Ahmed-i Yesevî'den ne kadar derin izler taşıdığını görürsünüz. 'Miskin Hâce Ahmed' hitabının etkisinde kalıp kendisine 'miskin Yunus' demesinden; 'bana sen gereksin sen' şiirinin etkisinde kalıp, aynı muhteva ile 'bana seni gerek seni' şiirini yazmasına kadar, ömürleri denk gelmemiş olsa dahi maneviyatta bir usta-çırak ilişkisi olduğu apaçık göze çarpıyor.