18 mart 1915 deniz savaşı sonrası 25 nisan 1915te başlayan çanakkale kara savaşlarına dair yerli yabancı yazarlar, tarihçiler, araştırmacılar tarafından yazılmış birçok kitap var.
okumuş olduğum bu kitap dışarıdan bakıldığında bunlardan biri gibi görünse de aslında tam olarak böyle değil.
zira
"geceleri kitapların başında oturmayı tercih ederim. Ortalık o kadar sessizken..."
"Genç bir kızın böyle bir şey söylediğini duymak kulağa çılgınca geliyor," dedi Max Werner neredeyse öfkeyle, çünkü bundan hiç hoşlanmamıştı. "Şurada karşınızda duran ben kitaplara gömülmekten daha yeni kurtuldum, hem de en ağır cephe hizmetinden kaçarcasına. Ve siz, bir kadın, kendinizi gönüllü olarak teslim ediyorsunuz."
"Bakış açımızı genişleten, hayatı önümüze seren ve bizi bağımsızlaştıran kitaplar niye bir cephe hizmeti olsun ki," diyerek şaşkınlıkla ona baktı kız. "Bu dünyada bizi özgürlüğe yaklaştıran tek bir şey varsa o da zihinsel çalışmalardır."
"Hayat bir lotus yaprağındaki damlacıklar gibi uçucu…"
Bu cümleyi ilk olarak 20 yıl önce okumuştum. O günden beri birçok yere not etmişim. Beni çok etkileyen bir metnin ilk cümlesi bu.
Bu basit ama güçlü benzetmeyle başlayıp akıp giden paragraf, bana hayatın anlamı ve geleceğe dair pek çok düşünce ilham etti.
“Dünya fani, ölüm gerçek”
Meğer ne kolay yazmışım en son kelepçelerimden kurtuldum diye öyle değilmiş meğer kimisi 5 senelik sevdiğinden ayrılır koymaz kimine 2 ay da yaşadıkları 5 sene gibi gelir unutamaz.Halbuki ne hayallerim vardı beraber yapmayı istediğim.En kötüsü de yapmadığım şeylerin hükmü yüzünden bu cezaya çarptırılmam oldu.Kendimi hiç bir zaman bu kadar aciz hissetmedim.Kolay kolay pes etmek harcım değildir ama elim o kadar boştu ki hapishaneye giren ama suçsuz olan o adam var ya kimseye derdini anlatamaz ben oydum işte.Sadece yukardaki ve ben biliyordum.Tabi 3. şahıslara dostlarıma da sorsak benim yapmayacağımı bilirdi söylerdi tasdiklerdi.Ama ben en güzelini yaptım işimi Allah’a bıraktım bundan daha güzeli olamazdı sanırım.Ya Yusuf Ya Rauf
Ya Latif Celle Cellalühü.
_İnsan, Meleklerin Cevherindendir.
_Nurlu bir cevher, melek gibi marifet-i ilahi ile süslü olunca, elbette meleklerin arkadaşı olur.
_İnsanlar görünüşte insana benzeseler de hakikatte halleri başkadır. Kıyamet gününde manalar görünecektir.
_İnsanın içindeki ahlakın tamamı 4 kısımdır. Hayvan, canavar, şeytan ve melek ahlakları.
_Allah’tan başka
Gani Çavuş'un odasında oturuyoruz. Şubatın yirmi biri. Eşini görmediğim yaman bir tipi, sokakları süpürüyor. Derde, sıkıntıya ilişkin acıklı konuşmaların bini bir paraya. Bu sırada kapı açıldı, efendi kılıklı bir genç girdi içeri. Bir elinde ufak bir bavul var. Paltosunun yakalarını kaldırıp çengelliiğneyle tutturmuş. Bir elinde de, kapının
Daha önce birçok aşk romanı okudum , hepsi mutlu ve güzel sonla bitti ve ben zannettim ki her aşkın sonu güzel ve mutlu bitiyor. Bugün bu kitap sayesinde bu yargımdan kurtuldum. Her aşk güzel sonla bitmiyormuş bunu öğrendim.
Kitap çok kısa bir kitap onun için çok kısa anlatıcağım .
" Sen beni hiç tanımadın sevgilim " başlığı adı altında bir aşk kitabı. Çocukluktan gelmiş aşk ve mezara kadar gitmiş. .
Küçüklüğünde karşı komşusuna aşık olan ve onu asla unutmayan bilinmeyen kadının hikâyesi.
Yaşı ilerledikçe belirli seneler arayla adamın karşına çıkar ve adam o kızı , o kadını hiç tanımaz. Dünyaya ondan bir çocuk bile gelir ama bundan da haberi yoktur. Kadının adını hiç merak etmez ve bir kere bile sormaz. Bu yüzden adı bilinmeyen kadındı. Çünkü onu hiç bilmedi. Sadece işini gördü ve bıraktı .
Seneleri anlatan bu mektuplar . Bitmeyen aşkın sembolü oldu. Karşılıksız aşkın tek gerçek kanıtı bu mektuplar. Aşkını ne ol olursa olsun bırakmayan bu kadının kitabı mutlaka okunmalı.
Gerçek aşkı duymak ve bilmek isteyenlerin bu kitabı özellikle okuması gerkiyor.
Ben okurken keyif aldım sizde emin olun keyif alırsınız.
Sağlıcakla mutlulukla...
1980
İsmim Ali. Şeyh Nureddin’e bağlılığıyla mürit, Allah’a bağlılığıyla mümin bir babanın oğlu olarak 1950’de doğdum. Gençliğim, devrimci örgütlerin antikapitalist eylemler yaptığı 1980’lere denk gelir. Anlayacağınız 80 kuşağındanım.
Daha insanların at arabalarıyla yollar teptiği, yaşam alanları güneşin doğup battığı mesafenin gözle
Ben de birçok kez, her şeyin boş olduğunu düşündüğüm ruh halinde olmuşumdur, bundan, herhangi bir felsefenin yardımıyla değil, mutlaka yapılması gereken bir şeyi yaparak kurtuldum. Çocuğunuz hastalanırsa mutsuz olabilirsiniz, ama her şeyin boş olduğu duygusuna kapılmazsınız; insan hayatının değerli olup olmadığına bakmadan, çocuğunuzun tedavi işini ele almak gereğini duyarsınız. Varlıklı bir adam her şeyin boş olduğu duygusuna kapılabilir, çoğunlukla da kapılır, ama bütün parasını yitirince, yemeğin nereden geleceğini düşünmeyi hiç de hoş bulmaz. Bu duygu, doğal gereksinimlerin çok kolaylıkla karşılanmasından doğar. İnsanoğlu, diğer yaratıklar gibi, belirli derecede bir hayat mücadelesine kendisini uydurmuştur ve Homo Sapiens zenginlik sayesinde, çaba harcamadan tüm heveslerini yerine getirebildiği zaman, yaşantımızdaki bu çaba eksikliği, mutluluk için gerekli bir öğenin ortadan kalkmasıdır.