Faruk Duman'la tanışma kitabım bu incecik ama yoğun roman oldu. Az oyunculu, yağmurlu-sisli ve kasvetli bir atmosferi olan, kırsalda geçen gerilim filmlerini hatırlattı bana.
.
İsmi belirsiz bir köye, belirsiz bir zamanda; yüksekokulu yarım bırakmış, adı belirsiz bir genç gelir cenaze için. Ormanda görüp peşine düştüğü Pars'ı ararken düşer, bilincini kaybeder.Kendine geldiğinde başında Ceren , babası ve abisi vardır.Siddetin ,tacizin,ensestin iç içe geçti bu ilişkide Ceren'in , Pars'ın avladığı ceylandan çok da farkı yoktur.
.
Kitaba, hikayeye girmekte zorlandım başlangıçta . Ormana girip çıkamayacağım korkusu sardı. Çünkü orman tekinsizdi en az Ceren'in sezgileri, Pars'ın güzel ama vahşi doğası, abinin dengesizliği, babanın ürkütücülüğü, yağmurun durmazlığı gibi.
.
Okuyucu yolunu kaybeder gibi oluyor bu sisli ortamda. Kural dışı cümle yapıları, araya giren Avcı hikayeleri gerçek dünyadan koparıp masalların dünyasına götürüyor. Ama kahramanların yolculuğunun başladığı yerde kitap bitiyor.
.
Doğa inanılmaz canlı. Çevremi yapay, sıkıcı, boğucu, cansız hissetmeme neden oldu. O canlı doğaya, el değmemiş ormana ve vahşi olana özlem duydum.
.
Kitabın ithaf edildiği , 1974'te ( yazarın da doğduğu yıl) , Beypazarı'nda öldürülen son Anadolu parsının acısını içimde hissettim...
.
Yeni Faruk Duman romanlarıyla buluşuruz umarım yakında,