Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.26
"Yaşadım" demek için ne gerekir?
Kitap hakkında ne diyeceğimi bilemiyorum açıkçası. Yazarımız çoklu evrenler, paralel yaşamlar, kuantum dalga fonksiyonları, yoga, spiritüellik gibi kavramları varoluş felsefesiyle harmanlayarak, günümüzün trend olan kişisel gelişimine ve gelişimcilerine göz kırpıyor. Edebi bir değer ya da derinlikli bir anlatım taşımıyor. Hatta dilinin çok güncel
Kendi içinde bir sohbet ve öz değerlendirme gibi olmuş. Bir kitap önerisi yaptığı ve bu konuda fikirleri olan bilim insanı ve düşünür tavsiyeleri var. Benim için çok minimal kaldı. Hiç bu konuda düşünmememiş insanlar hedeflenmiş sanki. Hızlı okuma yaparak bitirdim. Kendi içimde ya da arkadaş ortamında düşünüp konuşurken bile daha derinlere indiğim bir mevzu için sığ kalmış. Tabi yazarın daha iyi kitapları olabilir ama kitap bana yeterli gelmedi. Geçmiş dönem çalışma hayatımda gıda endüstrisinin belirli bir kısmını bildiğim içinde az geldi kitap. Edebi olarak çok bir şey beklememek gerek ama o konuda da çok sevemedim.
Tuhaflıklarla dolu farklı bir AŞK perspektifi olan bir kitap
Bu kitap hakkında mutlaka konuşmam gerektiğini hissettiğim için yazıyorum.
Ahmet'in bazı huylarına çok sinir oldum ve eğer kendimi gazeteci kızın yerine koyacak olsam kendimden yaşça büyük, tuhaf takıntıları olan ve beni evinde daha uzun süre durdurmak için çabalayan bir erkeğe asla güvenemezdim, hele ki o babam yaşındaki erkek benim gençliğime ve güzelliğime aşık olduysa.
Kitabın ismi ile konusu o kadar da uyumlu değil zira kardeşinin hikayesini anlatmaya 100.sayfada başlıyor. Öncesinde sanki bir cinayet romanı okuyorsunuz. Mehmet'ten öncesi ve sonrasını bağdaştıramadım hele o son...
Mehmet'in hikayesi gerçekten şaşırtıcıydı. Livaneli bu sefer AŞK'ı bambaşka bir açıdan ele almış. Bana göre takıntı,kendini soyutlama,sağlıklı düşünememe evresidir bu. Çünkü gerek Ali'nin kızı yaşındaki karısı Arzu'nun uygunsuz hareketlerine tamah etmesi, gerek Mehmet'in hayatını karartan kadına sevdiğinin yerini söylemesi için ayaklarına kapanacak hale gelmesi, gerekse Ludmilla'nın şaşırtıcı itirafı alışılagelmişin dışında bir aşk.
Kitapta en sevdiğim ise Ahmet'in rüyasında gördüğü, o zamana kadar bir parça da olsa yediği hayvanların tamamını görmesi ve o hayvanların Ahmet'i kınaması...Bir ara vegan mı olsam diye düşündüm, gerçekten etkileyiciydi. Adeta kamu spotu gibi aktarılmıştı.
3.Kısım yani Karar kısmı beni çok şaşırttı ve etkiledi cidden. Hiç böyle beklemiyordum sonunu.
Eğer siz de bir veganla evlenecekseniz bu kitaptan medet ummayın:)
Kitap beklentimin baya aşağısında kaldı ve bunun sebebi vegan eşin aşırılıklarından dem vuran yazarımız değildi eşinin tam manasıyla vegan olmaması ve kitabın aşırı sağlık odaklı olmasıydı.
Vegan eş vegan olmasıyla (ki günümüz vegan anlayışına göre nadiren balik ve doğal yumurta yiyen biri vegan değildir ama kitap zannederim 70lerde yazıldığı için anlaşılabiliyor) beraber glutensiz beslenen ilaç kullanmayan aşırı aktivist ruhlu ve pek biraz pervasız bir abla yazarımız da hayli itaatkar bir koca ve karısına duyduğu aşkla her istediğini yapıyor( vejetaryen bile olmayan bir adamın sırf sevdiği kadın için veganlıkla ve hatta çiğ beslenmeden tutun çevreciliğe kadar bunca ilgilenmesi umutlarımı yeşertti açıkçası) ama bir vegan olarak bu vegan eşin tiyatrodaki hali hamile kalıncaki kız çocuk istemesindeki inadı ve kocasına karşı nahoş ve sınır tanımaz tutumu ile toksik bir insan olduğunu rahatça söyleyebilirim ilaveten hayvan ürünlerinin kullanılmaması ile ilgili sadece sağlığa zararlı oluşunu sürekli öne sürüp etiğe dokunmamasi saçmaydı
Tabi kitap bu kadar ciddiye alınası bir kitap değildi eğlenceli hoş vakit geçirebileceğiniz vegan insanlarla sen de mi böylesin yia diye takılabileceğiniz bir çerez kitap. Bir takım yanlış anlaşılmalara rahatça sebebiyet verebilir ama çok da önemsenmemesi daha iyi
Odağı arada kaçmasaydı, çok kıymetliydi
Neden Vegan kitabı kesinlikle insanın beslenme konusundaki saçma sapan davranışlarını anlatmaya çalışıyor. Yazara çoğu zaman hak versem de, hala veganlığın için doğru şartların oluştuğunu düşünmüyorum. Neyse ki biyoteknolojiye güveniyorum.
Yazarın kitap boyunca yaptığı bir hata, neden bu konuya neden ilgi duyduğunun derinlerine inmeye çalıştığında odak sapması yaşaması. Bazen gerçekten bilimsel bir roman değil de sanki arkadaşım benimle Google'dan arattığı veganlık kavramını tartışıyor gibi hissettirdi. Bir de sürekli bahsettiği kitabın ismini (Animals, Men, Morals) o kadar fazla geçiriyor ki bırakıp o kitaba geçesim geldi. (Merkezi sinir sistemi olmayan hayvanları yemeyi 'soft' veganlık olarak sayması da çok saçmaydı.)
Bu dezavantajları dışında verdiği örnekleri çok güzel seçmiş yazar; gayet çarpıcı ve insanın tamamen başaramasa bile tepki koyma hissini arttırıyor. McDonald's örneği, Uzak Doğu'da tüm hayvanlara uygulanan bir sürü işkence ve son örneği Covid-19'a da çok yerinde dokunuyor. En farklı hissettiren kısımları, kendisinin bu noktaya tamamen araştırarak gelmesi ve bu işin felsefesiyle ilgilenmesi, bir de son kısımda teknolojiye değinerek bir moron olmadığını kanıtlaması. Eğer ara ara sapmasaydı, çok zevkli ve ufuk açıcı bir kitaptı. Son olarak kitap örnekleri arttırıp bunlara daha bilimsel yaklaşsaydı, çok daha ikna edici olabilirdi.
Ne kadar vejetaryen, vegan blogger tanıyorsam hepsinin elinde gördüğüm bir kitaptı.Aşırı abartıldığına eminim artık.Bir kere koreli bir kadının vejetaryen olması güneydoğulu bir aşirette veganlığı savunmak gibi olmasa gerek.Altı üstü et yemiyor. O da olay örgüsünün %5 i etmez. Pişmanım.
Bu kitap, insan olmayan hayvanlara nasıl davran mamız gerektiği sorusunu dikkatli ve tutarlı bir şekilde düşünmeye yönelik bir girişimdir. Bu süreçte, mevcut tutum ve davranışlarımızın arkasında yatan önyargıları ortaya çıkarır. Bu tutumların pratikte ne anlama geldi ğini -hayvanların insanların zulmünden nasıl mustarip olduğunu- açıklayan bölümlerde bazı duygular peyda olabilir. Umuyorum ki bu duygular bahsedilen zulme karşı harekete geçme azmiyle bilenmiş öfke ve hiddet olacaktır.
Apple markası ile dokunmatik ekran teknolojisini geliştirerek, adeta artık bir uzvumuz gibi ihtiyaç duyduğumuz, Akıllı telefon ve tablet’leri geliştirerek içinde bulunduğumuz modern dünyayı şekillendiren dahi’nin hikayesi.
Her şeyin kökeninde zen Budizm’e ve sadeliğe, minimalizme olan ilgisi ile karmaşıklıktan çıkıp sade tasarımları hedefleyen ve bu felsefe ile yaşamımızı değiştiren bir teknoloji dehası Steve Jobs.
Yarattığı Bütün ürünlerde Teknoloji ile sanatı birleştirme gayretinde olmuş. Steve Jobs Apple markasının bu kadar tutmasının nedenlerini de icatlarındaki bu derin insani boyuta bağlıyor. Kendi başarısını Leonardo ve Michelangelo gibi çok iyi bir sanatçının sanatını entegre ederek, aynı zamanda bilim ve teknolojide de harika şeyler yaratabildiğinin örneği olduğunu belirtiyor. Apple’ın en büyük başarısının DNA’sında beşeri bilimler ve liberal sanatları birleştirmesi olduğunu savunuyor. Ayrıca sürekli yenilikçi olması, evrilmesi, kendini yenilemesi çok önemliydi.
Kontrol edemediği sinirleri, esrar kullanması, sağlığını mahveden amansız vegan beslenme takıntısı, çalışma arkadaşlarına karşı acımasızlığı, empati yoksunluğu,…. gibi zaafları ile iç dünyasını ve bilmediğimiz öteki yüzünü de anlatmış.
Daha önce Einstein biyografisini de okuyup çok beğendiğim Walter İsaacson, 542 sayfalık oldukça detaylı, uzun ama akıcı bir anlatımla kaleme almış bu biyografiyi.
Tavsiye ederim.
Harika bir kitaptı. Bu kadar derin, kapsamlı ve akıcı olacağını beklemiyordum doğrusu. Çok kuru, sıkıcı ve rakam ve istatistiklerle şişirilmiş akademik bir eser bekliyordum. Jeremy Rifkin tam not aldı benden. Sığırı tarihsel, dinsel, ekonomik, ekolojik anlamlarda mercek değil mikroskop altına yatırıyor. Modern hız ve tüketim toplumunda et yemenin hatta suda değil de ateş üzerinde pişirmenin anlamı, Batı medeniyetinin hatta artırıyorum başarının ve dünya hakimiyetinin sembolu olan Fast Food'un gülü Hamburger kültürünün altında yatan psikolojiye varana kadar girmediği ve tatmin edici şekilde irdelemediği alan kalmamış. Amazon ormanlarının yok edilişi, koca sığır topluluklarının doğayı değiştirici özellikleri (kuraklık ve çölleşme, ırmakları genişletmeleri ve balık ölümüne sebep olmaları), sığır ve et tüketiminin yeryüzündeki açlığı ve su kıtlığını nasıl tetikledikleri, insanı nasıl hasta ettikleri vs vs vs. Saysay bitmez. Mest oldum.
Okurken amok koşucusu olmak istediğiniz acıtıcı kitaplardan. Ama insanların sağlığına daha çok dikkat etmesi, da az et ve daha temiz ürün istemesi gibi duyarlılıkların arttığını söylemesi ile de ümit de vericiydi. Et yiyerek hasta olmak, kansere yakalanmaktansa, yukarda sayılan birçok olumsuz etkiye dolaylı olarak da katkı sağlamaktansa etten tümden vazgeçmek daha iyi olur sanıyorum. Veketeryan hatta vegan olma niyetim gün geçtikçe artıyor. Bu bağlamda senede bir de olsa insanlar doya doya et yesin diyerek kurbanda et dağıtmayı da tekrar bir düşünmek gerek. İnsanlara iyilik yapmak yerine kötülük mü yapıyoruz acaba?
Kitapla kalın..
Çok dikkatimi çeken bi kitaptı okumak için sabırsızlanıyordum. Çok övüldüğü için beklentim yüksekti bende çok etkilenirim diye düşünüyordum. Açıkçası bana biraz boğucu geldi okuması. Konu çok etkileyici tabiki etkilendiğim yerler oldu ama vegan olmalıyım vejeteryan olmalıyım diye düşünecek kadar içine almadı beni. Aynı verileri kaleme alış şekli farklı olsun isterdim.
Bu kitabın fotoğrafı neden böyle:/
Hayaletlerim, bir hesaplaşma mı yoksa aklanma mı? Bence ikisi de, iki yüzü keskin bir bıçak gibi.
Kurgu bir anne-kızın mesafeli ilişkileri üzerinden ilerliyor. Anlatıcı Bridget, kırklı yaşlarında bir akademisyen. Barınaktan sahiplendiği bir kedisi ve birlikte yaşadığı bir erkek arkadaşı var. Ayrıca vegan. Duyarlı, sorumluluk sahibi bir yetişkin
Bundan tam yüz yıl önce İranlı yazar Sadık Hidayet tarafından yazılmış 65 sayfalık bu kitapçık vejetaryenlik ile ilgili etkileyici bilgiler vermekte…
Yaklaşık üç buçuk yıldır vegan biri olarak doğru yolda olduğumu zaten biliyordum ancak bu kitapçığı okuyunca büyük bir destek hissettim. Tabi o yıllarda hayvansal ürünlerin tamamen terk edilmesi çok bilinmiyordu diye düşünüyorum. Daha çok vejetaryenlik savunuluyordu. Sadık Hidayet bugün yaşasa idi vejetaryen değil kesinlikle vegan olurdu.
Kitapla ilgili üzücü olan kısım ise yüz yıl öncesinde hayvanlar üzerindeki sömürü ve kölelik düzeninin günümüze kadar katlanarak gelmiş olması…
Bilinç ve vicdan evrimi için herkesin okuması gereken bir başucu kitapçığı.
Bir vegan olarak kitabı aslında sürükleyici buldum. Yazarın hayatından bazı kesitlere şahit olurken konu hakkında yaşadığı gel gitlere de tanık oluyorsunuz. Veganlık üzerine söylenen argümanlarla ile ilgili samimi olarak kendi olumlu ve olumsuz düşüncelerini dile getirmiş. Bitkisel beslenmenin yeterli ve hayvansal beslenmenin insan doğasına uygun olmadığı sonucuna varması sevindirici. Bitkisel beslenmeyi öneren ama vegan olmak ile ilgili yine de çelişki yaşadığını anlıyorum. Tüm canlıların yaşam hakkını kabul etmek aslında en doğru yaklaşım olabilir. Bir zamanlar yaşamamız için hayvanları avlamış olmamız gününüzde onları makine gibi üretip kullanmamızın doğru olacağı anlamına gelmiyor. Üstelik bizim için uygun besin olmadıklarını bilecek kadar gelişmemize rağmen bunu yapmaya devam etmek ne kadar mantıklı.
