Kitabı okurken İstanbul sokaklarında dolaştım. Kahvelerin içinde olması zorunlu olan berberlere girdim. Bu berberler ki müşterilerinin başını dizlerinin üzerine yatırıp tıraş ederler.
Veresiye defteri kargacık burgacık doldurulmuş, köşeleri kıvır kıvır olmuş, üstü başı hiç temiz olmayan bakkallara uğradım!
Akşam vakitlerinde zamanı yere vurduğu çubukla ahaliye duyuran "Bekçi Baba'ya" rast geldim.
Kıyafetinde 82 yama sayılmış amelenin memleketine dönene kadar cüzdanını sadece para koymak için açtığını; paranın cüzdan yalnızca İstanbul'dan ayrılırken çıktığını öğrenince pek şaşırdım.
Çırak usta olurken söylenenleri işitince pek duygulandım:
Ey oğul! Evvela harama bakma, yalan söyleme, haram yeme, haram giyme, haram içme, ekmek tuz hakkına ihanet etme, ihtiyarları hor görme, uluların önünden gitme, sabretmesini bil, tahammül etmesini bil, bir şey koymadığın yere el uzatma, emanete ihanet etme, kanaat sahini ol!
Reşad Ekrem Koçu bana tarihi sevdirmiş büyük tarihçi ve yazardır! Saygıyla anıyorum.