Victor Hugo’nun dediği gibi;
Sadece bedenleri, şekilleri, görüntüleri sevenlere ne yazık!
Ölüm her şeyi yok edecek.
Ruhları sevmeyi deneyin, onlara yeniden kavuşursunuz.
Victor Hugo’nun dediği gibi;
Sadece bedenleri, şekilleri, görüntüleri sevenlere ne yazık!
Ölüm her şeyi yok edecek.
Ruhları sevmeyi deneyin, onlara yeniden kavuşursunuz.
Agatha Christie : Arkeolog
İngiliz cinayet-gizem yazarı Agatha Christie oldukça maceralı bir hayata sahiptir. 1930'da ünlü arkeolog Max Mallowan ile evlenmiştir. Orta Doğu'da seyahat ederken Mallowan'a eşlik etmiş ve arkeolojik kazılarında ona yardımcı olmuştur. Bu deneyimlerden bazılarına ilham kaynağı olmuştur: Ölümle Randevu,
Karga gündüzleri uçar hep,
Baykuşlarsa geceleri.
Kuğu hem gece hem gündüz uçar.’’
Aşk… İnsanlığın varoluşundan beri yazıp çizilen üç harf size ne ifade ediyor? Güzellerin yaşayacağı ya da güzele daha bir yakışan şey mi? Peki çirkinlerin ve çirkinliklerin aşktaki yeri ne? Aşk her yüreğe tutunur mu?
Sizlere Victor Hugo’nun muhteşem eseri olan
Yazıldığı senelerde popülaritesi oldukça düşük olan -ama bak sen ki bir nedenle- popülaritesinin yükselmesi için hikayenin omurgası haline getirilen kiliseyi merkeze almış ezoterik klasiktir.
Eğer derin okuma yapılmazsa…ne dediği sadece belirli -kısıtlıanmış,
Victor Hugo tarafından elbette- bir kitlenin iltifatına mazhar olur.
İyi okunursa…kullanılan dil, sembolizm, ezoterik anlatım…ile
Victor Hugo masonluğa bu şekilde bir katkıda bulunduğunu anlamamak için aşırı iyi niyetli -aşırı ama- olmak bahane bile sayılamaz.
Ve nerede olduğunu bilmediğimiz ve bir dış sesmişçesine konumlanan anlatıcı da rütbeli mason olduğunu -nedense- açık etmeyi tercih ediyor. Bunu açık açık yazmış zaten.
Burada benim
Victor Hugo mason olması ile bir derdim yok…Budist, Yahudi, hatta Superman olması bile umrumda değil…ama bu metin benim için o çağın gayet derin ve başarılı bir pazarlama çalışması olarak gördüm. Veya Hugo’nun kardeşlerine borcunu ödemesi diyelim.
Burada
Victor Hugo’nun dediği gibi, “Özen gösterilen dış görünüş cilalanıyor, dışarıdan bakıldığında herkes kusursuz. Oysa vicdanlarının derinliklerinde lağımlar, çirkef kuyular var.”
Bir İdam Mahkumunun Son günü kahraman bakış açısıyla yazılmış , sizi de kahramanın yerinde hissettirecek etkileyici bir eser.
Bir idam mahkumu o kısıtlı zamanında ne hisseder , ne yaşar ustalıkla anlatılmış; geride sevdiklerini bırakacak olmanın çaresizliği ve acısını size de hissettirecek bir anlatım.
“Ömür boyu kürek çekmek yerine ölmek daha iyidir” diyen kahramanın sona yaklaştıkça ne olursa olsun yaşamanın, nefes almanın, gökyüzünü görmenin, bir yerlerde yaşıyor olmanın en kötü halinin bile bu sondan daha iyi olduğunu anlamasına tanık olurken sizi derinden sarsacak bir klasik.
Kesinlikle okumanız gereken, okuyan herkesi etkileyeceğini düşündüğüm özellikle önsözde yer alan birkaç idam olayı tüylerinizi ürpertecek.
Okumadan önce bazı suçlar için idam cezasının olması gerektiğini savunan biri olarak görüşümü sorgulatacak kadar etkiledi bu kitap beni. Bir çoğumuz gibi sadece suçu işleyene bakarak karar verdiğimi, geride kalanların da aslında aynı cezaya hiç suçları yokken maruz kaldıklarını görmemiş, görmek istememiş olduğumu fark ettim. Bazen savunduğumuz kadar savunmadığımız şeyleri anlatan kitapları okumak da lazım. Suça bakıyoruz , suçun işlendiği zamana bakıyoruz ama çoğu zaman o kişinin o duruma nasıl geldiğini düşünmüyoruz.
Victor Hugo’nun dediği gibi “Tanrı, hiç bir çocuğu kötü olsun diye yaratmaz!
Onu kötü yapan, kötü eğitimdir! Kötü anne ve baba, kötü çevre, kötü yönetim balçık gibidir, zavallı yavruları da çekip yutar.”