Tamam dedim , altmış altı frankla onurlu bir insan olmayı istiyordum; yırtık pırtık giysilerimin altında bir rahip cübbesinin altındakinden daha güzel duygular vardı. Ama lanet olsun o kimlik belgesine ! Sarıydı ve üzerinde serbest bırakılmış kürek mahkumu yazıyordu.”
“İnsanları ürkütüyordum, küçük çocuklar benden kaçıyor, herkes yüzüme kapısını kapıyor, kimse bana iş vermiyordu. ’’
kitabın özellikle bu satırlarından sonra yazarında dediği gibi bende tel koptu.
Tilbe Çınarın dediği gibi;
bu mahkum bir devlet adamı ya da önemli bir şahsiyet olsaydı yine aynı şekilde sırf ibret olsun diye giyotine götürülür ve toplum tarafından ölümcül bir hastalığa sahipmiş gibi dışlanır mıydı ? Elbette hayır. Kitabın önsözünde ölüm cezasından bahsediliyor. Bir zamanlar dört eski bakan darbe teşebbüsünde bulundukları için haklarında idam kararı çıkarılıyor fakat bu tartışmalar sırasında bakanlar bir şekilde ölüm cezasından beraat ediyorlar ve meclis bu konuyu kapatıyor. İşte Hugo’nun eleştirdiği şey tam da bu eşitlikten yoksun adalet sistemidir. Adalet varsa, herkese uygulanmalıdır. Takım elbiseliden ziyade yırtık pırtık giysiler giymiş birini suçlu diye damgalamak kolay olandır.
gerçekten üstüne söyleyecek başka bir şeyim kalmadı. kısacası
Bir adam, güzel bir kızla evlendi. Onu çok seviyordu. Ve bir gün kadının deri hastalığı oluştu. Yavaş yavaş güzelliğini kaybetmeye başladı.
Bir gün kocası iş için evden ayrıldı. Dönüş yolunda kaza geçirdi ve görme gücünü kaybetti. Ancak aile hayatı her zaman ki gibi devam etti.
Ama günler geçtikçe kadın güzelliğini yavaş yavaş kaybetti. Adam sevmeye devam etti ve kadın da onu çok seviyordu. Bir gün kadın öldü. Ölümü adama çok büyük hüzüntü getirdi. Tüm ritüellerini tamamladı ve şehri terk etmek istedi.
Arkadan biri adama yaklaştı ve dediki; “nasıl yalnız yürüyeceksin? Bu günlerde karın sana yardım ederdi.”
Adam cevap verdi;” ben kör değilim. Böyle davrandım çünkü bu hastalık yüzünden cildinin durumunu gördüğümü bilseydi hastalığından daha çok incinirdi.”dedi ve şöyle devam etti: “Onu sadece güzelliği için sevmedim, aynı zamanda şefkatli ve sevgi dolu doğasına aşık oldum. Ve bu yüzden bende kör taklidi yaptım. Sadece onu mutlu etmek istedim.”
Victor Hugo’nun da dediği gibi “ sadece bedenleri, şekilleri, görüntüleri sevenlere ne yazık! Ölüm her şeyi yok edecek. Ruhları sevmeyi deneyin.”
Victor Hugo’nun dediği gibi; Sadece bedenleri, şekilleri, görüntüleri sevenlere ne yazık! Ölüm her şeyi yok edecek. Ruhları sevmeyi deneyin, onlara yeniden kavuşursunuz.
Yazıldığı senelerde popülaritesi oldukça düşük olan -ama bak sen ki bir nedenle- popülaritesinin yükselmesi için hikayenin omurgası haline getirilen kiliseyi merkeze almış ezoterik klasiktir.
Eğer derin okuma yapılmazsa…ne dediği sadece belirli -kısıtlıanmış,
Victor Hugo tarafından elbette- bir kitlenin iltifatına mazhar olur.
İyi okunursa…kullanılan dil, sembolizm, ezoterik anlatım…ile
Victor Hugo masonluğa bu şekilde bir katkıda bulunduğunu anlamamak için aşırı iyi niyetli -aşırı ama- olmak bahane bile sayılamaz.
Ve nerede olduğunu bilmediğimiz ve bir dış sesmişçesine konumlanan anlatıcı da rütbeli mason olduğunu -nedense- açık etmeyi tercih ediyor. Bunu açık açık yazmış zaten.
Burada benim
Victor Hugo mason olması ile bir derdim yok…Budist, Yahudi, hatta Superman olması bile umrumda değil…ama bu metin benim için o çağın gayet derin ve başarılı bir pazarlama çalışması olarak gördüm. Veya Hugo’nun kardeşlerine borcunu ödemesi diyelim.
Burada
Bilinçli ya da bilinçsiz olarak giriştiğimiz birçok işler, başarıya ulaşma tutkusu hep beğenilme ve sevilme gereksiniminin karşılanması amacını taşır. Victor Hugo’nun dediği gibi, “Yaşamda en yüce mutluluk, sevildiğini bilmekten gelir.”
Victor Hugo’nun dediği gibi;
“Sadece bedenleri, şekilleri, görüntüleri sevenlere ne yazık!
Ölüm her şeyi yok edecek.
Ruhları sevmeyi deneyin, onlara yeniden kavuşursunuz.”
Victor Hugo’nun dediği gibi;
Sadece bedenleri, şekilleri, görüntüleri sevenlere ne yazık!
Ölüm her şeyi yok edecek.
Ruhları sevmeyi deneyin, onlara yeniden kavuşursunuz.
Suçu ve adı bilinmeyen ancak ara ara kim olduğuna dair minik ipuçları verilen bir idam mahkumunun kendi ağzından giyotine gitmeden önce Bicetre’de geçirdiği son zamanlarını anlatıyor.İpuçlarından bahsettim örneğin mahkum Latince biliyor (o yıllarda sadece soyluların öğrendiği bir dil) ve Victor Hugo sık sık mahkumun ağzından kendi hayatında başına
Victor Hugo’nun dediği gibi, “Genelev aşkın mezbahası” ise, piyano bar mastürbasyon mekânının girişidir. Bütün o çılgın, duygusal aşk ezgileri - hepsi o kadının defterinde.