•••• Ey zayf-ı bezm-i vücud Anla nedir, sırr-ı şuûn ................................... Her ne desen nâmı ânın Cümlede o nokta nihân Gâhî esîr gâhî cihân Mevt ü hayat câmı ânın Gâhî güneş, gâhî kamer Gâhî matar, gâhî sehab Kendi ateş, kendi şihâb Kendi gece, kendi seher Gâhî hacer, gâhî nebat Gâhî neml, gâhî esed Kendisi ruh, kendi cesed Kendi hayat, kendi memat Devr ile âdem olacak Kendini kendinde bulur Mutlak iken nokta olur Adem imiş mazhar-ı Hak
Ömer Ferid Kam
Lâ ile nefy-i vücud etse eğer bir münkir Reh-i isbâta gider, ayrılamaz illa'dan Hak iken dâire-i kevn'e muhît-i mutlak Yine Mevlâya döner yüz çeviren Mevla'dan
Sayfa 186
Reklam
ON BEŞİNCİ PENCERE اَلَّذٖٓى اَحْسَنَ كُلَّ شَىْءٍ خَلَقَهُ sırrınca her şeye, o şeyin kabiliyet-i mahiyetine göre kemal-i mizan ve intizam ile biçilip hüsn‑ü sanat ile tertip edilip en kısa yolda, en güzel bir surette, en hafif bir tarzda, istimalce en kolay bir şekilde (mesela, kuşların elbiselerine ve her vakit tüylerini kolayca oynatmalarına ve istimal etmelerine bak) hem israfsız, hikmetli bir tarzda vücud vermek, suret giydirmek, eşya adedince diller ile bir Sâni'-i Hakîm'in vücub‑u vücuduna şehadet ve bir Kadîr-i Alîm-i Mutlak'a işaret ederler.
"İmâm-ı Rabbânî Hazretleri ölçüsünü koyar: Hiçbir şey O'na bitişik değildir ve hiçbir şey O'ndan kopuk değil... Bu ne azîm bir ölçüdür! Ayrı olmak elinde mi bir kulun? Nasıl ayrı olunabilirmiş Allah'tan? Buradaki inceliğe dikkat edin: Ayrı nasıl olur, bitişik nasıl? Demek ki, kurtarıcı düstur budur; hiçbir şey O'na bitişik değil ve hiçbir şey O'ndan kopuk değil... Hakiki VAHDET-İ VÜCUD da budur... "Allah'tan başka mevcud yoktur"un sırrı burada... Hiçbir şey mutlak olarak ne gayr'dır, ne ayn'dır!"
Aleviler “devriye"ye inanırlar. Devriye inanışına göre ya­şam, vücud-u mutlak’tan (mutlak varlık) kopan bir nur (ışık) ile başlamıştır. Bu büyük nur kendi heybeti ile genişlemiş, da­ğılmış ve toprak, hava, su, ateş ile temsil edilen dört kuvve­te inmiştir. İnsan, babanın beline ve ananın rahmine düşmeden ön­ce, dört kuvvetin kontrolünde önce cansızlar (hareketsizler), sonra bitkiler ve hayvanlar âleminden geçer. Cansız nesne, bit­ki ve hayvan bedenlerinden geçtikten sonra insan bedenine ula­şan insan canı (insan ruhu), İnsan-ı Kâmil (olgun insan) olun­ caya kadar dünyaya gelip gider. Olgunlaşan insan, geldiği kay­nağa geri döner ve devriye tamamlanmış olur. İnsan devriyesini tamamlayıncaya kadar çok çeşitli bedenler alır, Alevi ta­ biri ile “bin bir donda baş gösterir.” Alevilikte her şeyin aslına rücû edeceğine inanılır. Bu, ilahi yasadır. “Devriye", gerçek varlıktan kopan ruhun, çeşitli aşamalar geçirip türlü bedenlerde dolaştıktan sonra olgunlaşıp kendi kaynağına dönme sürecidir. Yunus Emre bu ilahi çemberi şu dizelerle aktarıyor: Dünyaya çok gelip gittim Erenler eteğin tuttum Kudret nidasın işittim Kaynayıp ta coşa geldim Âşık oldum şu ay yüze Nisar oldum bal ağıza Nazar kıldım kara göze Siyah olup kaşa geldim Deniz kenarında ova Kuyuda işleyen kova İsa ağzındaki dua Olup ta ben işe geldim Ay oldum âleme doğdum Bulut oldum göğe ağdım Yağmur oldum yere yağdım Nur olup güneşe geldim Yolum sana oldu durak Sabahın söyleyenidir hak Yunus Emre dilinde Hakk Olup dile düşe geldim. ~Yunus Emre
Allah'a tevekkül edene Allah kâfidir. Allah, kâmil-i mutlak olduğundan, lizâtihi mahbubdur. Allah, macid, vâcibü’l-vücud olduğundan, kurbiyetinde vücut nurlar, bu diyetinde adem zulmetleri vardır. Allah, melce ve mencedir. Kâinattan küsmüş, dünya zinetinden iğrenmiş, vücudundan bıkmış ruhlara melce ve mence Odur. Allah Baki’dir; alemin bekası ancak Onun bekaylasıdır. Allah, Maliktir; sendeki mülkünü senin için saklamak üzere alıyor. Allah, Gani-i Muğnî’dir; herşeyin anahtarı Ondadır. Bir insan Allah'a hâlis bir abd olursa, Allah’ın mülkü olan kâinat, onun mülkü gibi olur.
Reklam
174 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.