Hâşå ki bu turfe nakş- garra Nakkaşından ola müberra Hâşå ki bu bårgåh-ı âli Bir dem eyesinden ola hâli Fikr eyle vü gör nedür bu üslub Ne sâni'edür bu sun' mensûb Her zerre-i zâhirün zuhuri Bir özgeye bagludur zaruri Ger gâyete eylesen teemmül Zâhir olur anda mazhar-i kül Versen özüne fenâ-yı mutlak İsbât olur ol fenâ ile Hak Ger var ise ma'rifet mezâki Fânî sana bes delîl-i bâkî Hakkâ ki hemîn vücûd birdür Bir zâta vücûd münhasırdur Aksidür anun vücûd-i agyâr Ma'nîde yoh i'tibâr ile var Var olanı halk yoh sanurlar Yoh varlıgına aldanurlar Yohdur bu vücudun i'tibârı Hak âyinedür cihan gubâr Ey akl edeb ri'âyet eyle Bu bilmek ile kifayet eyle
İlahiyat mutlak vücudu (varlığı) inceleyen bir ilimdir. Öncelikle mahiyetler, tek­ lik, çokluk, gereklilik, imkan gibi açılardan cismaniyat ve ruhaniyatla ilgili genel mesele­ eri inceler. Sonra varlıkların kaynaklarına bakar. Ki bu kaynaklar ruhaniyattır. Sonra var­lıkların o kaynaklardan nasıl sadır olduklarını (ortaya çıktıklarını) ve derecelerini inceler. Sonra nefsin bedenden ayrıldıktan ve kaynağa döndükten sonraki halleri ele alınır. llahiyatçılara göre bu, çok üstün ve kıymetli bir ilim olup, iddialarına göre, varlık­ ları, oldukları gibi bilmeyi sağlar. Bu ise, yine iddialarına göre, mutluluğun kendisidir.
Sayfa 710 - Yeni ŞafakKitabı okudu
Reklam
Ey şiddet-i zuhurundan gizlenmiş ve ey azamet-i kibriyasından ihtifa etmiş olan Kadîr-i Zülcelal! Ey Kadir-i Mutlak! Kur'an-ı Hakîm'inin dersiyle ve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın talimiyle anladım: Nasılki gökler, yıldızlar, senin mevcudiyetine ve vahdetine şehadet ederler.. öyle de; cevv-i sema bulutlarıyla ve şimşekleri ve ra'dları ve rüzgârlarıyla ve yağmurlarıyla, senin vücub-u vücuduna ve vahdetine şehadet ederler.
Sayfa 359Kitabı okudu
GÖNÜL ÇALAB'IN TAHTI.. ❥︎
Allah lafzı mutlak bir doğru olup, inkârı ve nefyi mümkün değildir . 'Lâ ilahe' ifadesi de mutlak mânâda bir nefiydir. Zira bir şeyin sükutu ve vücudu tasavvur edilmedikçe nefyedilemez. Nitekim Lâ harfi, sübutu ve vücudu tasavvur edilebilen birşeyi nefyetmek için kullanılır. Yani bu, başka tanrıların mevcudiyeti mânâsında olmayıp ; eşi ve benzeri, ortağı ye zıddı olmayan Allah'ın varlığını tekid ve tesbit için kullanılmıştır. Bunun aksini vehmeden kimse müriktir. 'Lâ ilahe illallah', gerek ilahî sırların ve gerekse O'nun varlığının üzerinde bulunan haricî tozları temizleyen bir süpürgedir. Bu süpürge, kalb arş'ını temizleyerek Cenâb-ı Hakk'ın tecellisine mazhar, nazarına mahal olur. Bu itibarla Allah-u Teâlâ Dâvûd (a.s)'a: "Ey Dâvûd! Bana bir ev temizle de orada kalayım. Gökler ve yer beni içine alamazken mümin kulumun tertemiz kalbi beni içine aldı" buyurmuştur.
“ Dışarıdan görünen cismaniliği, zatının hakikati olamazdı. Zatının hakikati, Vâcibü’l- Vücûd olan mutlak Varlığı kavramasına sebep olan şey olmalıydı. “
Tasavvuf'da yaradılış...
Allah, önce bir nur yaratıp ona “Kün Muhammedâ” buyurdu. “Nûr-ı Muhammedi” denilen bu nur Allah’ın haşmetli nazarı karşısında terledi. Onun terinden denizler ve köpüğünden de eflâk (felekler) yaratıldı. Sonra sırasıyla anâsır-ı erbaa (dört unsur: toprak, hava, su, ateş), mevâlid-i selâse (üç doğurulmuş: cansızlar, bitkiler, hayvanlar) ve nihayet âdem (insan) belirdi, insanın bütün bu mertebelerden geçerek çocuk olup dünyaya gelişi bir devir halindedir ki devriyelerde bu husus işlenir, işte tasavvuf, insanın Allah’a ulaşmasında bütün bu mertebeleri aşmasıdır. Madem ki, Vücûd-ı Mutlak ve Hüsn-i Mutlak Allah’tır; öyleyse insanın gayesi de O olmalıdır. O’na ulaşmak yegâne amaç olunca da tasavvuf yolu ve tarikatlar kendini gösterir, insan dünyada cehdederek insan-ı kâmil olabilir.
Sayfa 62 - Kapı YayınlarıKitabı okudu
Reklam
621 öğeden 241 ile 250 arasındakiler gösteriliyor.