Bahadır Yenişehirlioğlu’nun okuduğum ilk kitabı.
Almanya’ya göçen Türk bir ailenin kızı olan Hanne’nin hüzünlü, acılarla dolu yaşam öyküsü. Aslında Hanne’nin hikayesine benzer o kadar çok hikaye var ki şu dünyada, çevremizde bazen en yakınımızda yabancı gelmiyor maalesef!
Bunca sıkıntıya, kedere, acıya rağmen kendi ayaklarının üzerinde durmuş,
Bu dünyada çoğunluğu, herkesin kendisine hayran olduğunu düşünenler ile kimsenin kendisini sevmediğini düşünenler oluşturur, geri kalanlar ise Vüs’at O. Bener okurudur.
Vüs’at O. Bener’le tanışma kitabı oldu benim için. Sosyal medyada Barış Bıçakçı’nın Bener hakkında söylediği bir cümleye rastlamıştım; “zaten bu dünyanın çoğunluğu herkesin kendisine hayran olduğunu düşünenler ile kimsenin kendisini sevmediğini düşünenler oluşturur, geri kalananlar ise Vüs’at O. Bener okurudur.” diye. Bu da beklentimi çok yükseltmişti ama maalesef aradığımı bulamadım.
Öncelikle Bener’in yazı dili bana çok karışık geldi. Bazı öykülerini -abartmıyorum- hiç anlamadım. Başa döndüm yine anlamadım ve en sonunda kendimi bitse de gitsek modunda buldum. Bu da kitaptan aldığım keyfi baya düşürdü. Bir de kitabın içerisinde çok fazla hikaye vardı ve bence bu da bir zamandan sonra beni bunalttı çünkü hikaye temaları hep aynı; köyden kente gelen kafası karışmış genç, yoksulluk, yalnız bir erkek, aldatma, soğuk bir İstanbul, içki muhabbetleri… Bir yazarın yazdıklarında benzer temaları kullanması tabiki de doğal, fakat 20 civarı hikaye olunca bir yerden sonra sıkılıyor insan.
Keşke okumasaydım demedim ama iyiki okumuşum da demedim. En beğendiğim öyküleri ise Kömür, Boş Yücelik, Sal, Hasan Hüseyin ve Laedri oldu. Kitaba ismini veren Dost ve Yaşamasız öyküleri ise eh fena değildi.
Dost YaşamasızVüs'at O. Bener · Yapı Kredi Yayınları · 2021561 okunma
Sait Faik / Alemdağ’da Var Bir Yılan
Orhan Kemal / Avare Yıllar
Vüs’at O. Bener / Dost/Yaşamasız
Muzaffer Hacıhasanoğlu / Evlerde Sevgi Yoktu
Mehmet Günsür / İçeriye Bakan Kim?
James Joyce / Dublinliler
Anton Çehov / Toplu Öyküleri
Stefan Zweig / Amok Koşucusu, Satranç
Carlos Fuantes / Artemio Cruz’un Ölümü
William Faulkner / Döşeğimde Ölürken
Antonio Tabucchi / Zaman Hızla Yaşlanıyor
Alice Munro / Çocuklar Kalıyor
Julio Cortazar / Mırıldandığım öyküler
Milan Kundera / Şaka
Nikos Kazancakis / Kardeş Kavgası
Mihail Bulgakov / Usta ile Margarita
John Cheever / Yüzücü
Wolfgang Borchert / Ama Fareler Uyur Gece
John Steinbeck / Sardalye Sokağı
Salinger / Çavdar Tarlasında Çocuklar
‘Niçin Tanrı o kadar soluk, o kadar dermansız ve o kadar vasat bir çekiciliktedir?.. Bu kadar soluk parıltıları ve bu kadar sallantılı kuvvetleri nasıl yansıtabilmişizdir O’na? Enerjilerimiz nereye akıp gitmiştir?
... Şeytan’a doğru mu döneceğiz?
... Tüm özniteliklerimizi kendi benzerimize yüklemişizdir ve görkeme benzer bir süs vermek için onu karalarla örtmüşüzdür: Yas giysilerine bürünmüş hayatlarımız ve meziyetlerimizdir o. Önde gelen niteliklerimiz olan kötülük ve sebatla donatarak benzerimizi mümkün olduğu kadar canlı kılmaya uğraşırken tükenmişizdir; onun suretine şekil verirken, onu çevik, oynak, zeki, müstehzi, özellikle de sinsi kılmaya çabalarken güçlerimiz helak olmuştur.
...Tanrı, kansızlığımızın ürünü olabilirdi ancak: Sallantılı ve çarpık bir suret. O yumuşak, iyi, yüce ve doğrudur. Ama aşkınlığa hapselmiş bu gülsuyu kokulu karışımda kendini bulan var mıdır ki? İkiyüzlü olmayan bir varlık, derinlik ve gizem noksanlığı çeker...’
Hepimiz Gogol'ün "Palto"sundan çıktık. -Dostoyevski
Nikolay Vasilyeviç, erken yaşta kurduğu hayalini sonunda gerçekleştirmişti. Gogol'ün 19 yaşında Petersburg'a yolculuğu ona şehrin güzelliklerini görme fırsatı vermişse de devlet memurluğu yapıyor olması bürokrasinin ne kadar laubali, yolsuz, klimalı kahvehane gibi bir sistem olduğunu