"Yelena, beni çileden çıkardığın oldu. Başıma dert açtın ve seni tanıdığımdan bu yana iki kez canını almayı düşündüm." Valek'in kulağımın dibinde hissettiğim sıcak nefesi içimi ürpertiyordu. "Fakat derimin altına girdin ve kanıma karışıp kalbimi ele geçirdin."
Tek söyleyebildiğim "Bir insandan değil, zehirden bahsediyormuş
«Hasan Âli Yücel, bu hikâyeyi oyun olarak yazmamı önermişti. Hikâyemi Yücel'in anısına adıyorum.»
Uvertür
Dünyanın tarihi iki milyar dörtyüz milyon yıllık deniliyor. Benim bitmemiş tarihim, şimdilik elli yıllık. Kelebeğin tarihi bir günlük.
*
Arkeologlar yeraltında yeni bir kent buldular. Bu kentte biçok ileri ulusların
Hiç aklımda yoktu inceleme yazmak ama şimdi görünce kitapla ilgili aklıma bir şey geldi. Zaten aşırı ünlü bir kitap olduğu ve bu zamana kadar bir kamyon dolusu incelemesi yapıldığı için lafı çok uzatmadan, şahsi olarak kitapta can sıkan yere odaklanacağım.
Bu kitapta öyle bir bölüm var ki kafanızı açmaktan ziyade kapatıyor. Bahsettiğim bölüm
“Caminin avlusunda bekliyorduk. Namaz kılınınca Karacaahmet Mezarlığı’na gidecektik. O ara, arkadaşlardan biri ‘Yusuf, Can ağabey gitmek istiyor… Üsküdar’a kadar arabayla bırak da gel…’ diye seslendi. Can ağabey yavaş yavaş Doğancılar’dan aşağı doğru gidiyordu. Onu arabaya aldım, yola koyulduk. Şaşırdım. ‘Yahu ağabey, merak ettim, mezarlığa niye gelmedin?’ diye sorunca ‘İnsan arkadaşını gömer mi yahu?’ diye karşılık verdi.”
Üsküdar Meydanı’na inince bir meyhaneye oturur Can Yücel ve o gün kadim dostu İhsan Yüce için kaldırır kadehini.
Ekmek şarap sen ve ben
bir de sabahın dördü
dışarda kar
odamız ılık
gözlerin ılık ılık damlarken boş kadehe
...
Markopaşa · 3 Şubat 1947 · Sayı: 9
Markopaşa'nın bu sayısı ile kadroya Rıfat Ilgaz da katılmış olmalıdır. Ilgaz, Boğazlayan Ortaokulunda hastalanmış, 2 Ocak
1947'de İstanbul Validebağı Sanatoryumuna gelmişti. Kendi anlatımıyla Boğazlayan Ortaokulundaki görevine başladıktan (2 Kasım 0946'da atanmıştı) bir-iki ay sonra Markopaşa'ya katıldı
NASİHATÇİLER
Bizim memleketin en çok yetiştirdiği nesnelerden biri de söz adamıdır, lâf adamıdır. Mübarek bir türlü karaborsaya da düşmez. Böylelerine her yerde, her zaman rastlamak kabildir. Bunlardan birisine selâm verdin mi, seni hemen yolun ortasında durdurur. İşin vardır, gücün vardır. Fakat ne çare seni bırakmaz ki.. Hem senden yaşlı
Kolları Baglı Doğanlarınız
"Siz bilmezsiniz oğul.
Sizin büyük dedeniz kuşçuydu. Çok iri doğan kuş-
ları besler büyütürdü. Kanca gagalı, yeşil cam gözlü,
iri pençeli avcı kuşlarını kolundan indirmezdi hiç. De-
deniz silah taşımazdı. Atı vardı, iyi biniciydi. 'Kaçanı
kaçanla, uçanı uçanla yakalamak gerek,' derdi. Kara,
marsık