Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
“… onu gördüğümde titremem için onu tanımama gerek yoktu, güzelliği dayanılmaz biçimde yaktı beni, gözlerimi yumdum, güzelliğine daha fazla maruz kalmamak için.”
Hiç sıyrılamadığım Latin konukseverliğiyle, bir şey içmek isteyip istemediğini sordum, yanıtı hayır oldu, istemediğinden çok, ikramıma şaştığındandı. Kendini evimde yadırgadığı belliydi. Ben çalıştığım iskemleye oturdum, onu sedire buyur ettim. Oturmak için trençkotunu çıkarmadı, zaten buruşuktu. Köpek ayağının dibine uzandı. "Ne oldu buna?" "Didcot istasyonunda birkaç serseri. Bana sataştılar. Köpek beni savunmaya davrandı. Bir tanesini ısırdı. Hem de fena ısırdı, canını yaktı. Hepsi bir olup yakaladılar, beklediğimiz trenin rayları üstüne koydular. Peronun ilerisinde. Beni de sımsıkı yakalamışlardı. Ağzımı tıkıyorlardı. Gecenin körüydü. Tren köpeği ortadan biçsin istiyorlardı. Ama tren geldiğinde ellerini rayın o kadar yakınında tutamaya cesaret edemediler. Tren hızını keseceğe benzemiyordu. Durmadı. Bizim tren değilmiş. Köpek dönüverdi ve yalnız bacağından oldu. Nasıl kan boşalıyordu, bilmezsiniz. Ben birkaç sopa yediğimle kaldım. Benim bacağım çocuk felcinden. Küçüklüğümde geçirdim." "Didcot istasyonunun böyle tehlikeli yer olduğunu bilmiyordum." "Yalnız maç günlerinde. Yani, Oxford takımı birinci lige yükseldiğindeydi. Sık sık olmaz." Köpeğin sırtına hafifçe pat pat vurmaktan kendimi alamadım, okşayışıma hepten kayıtsız kaldı. "Av köpeği miydi?" "Evet. Artık av falan yok."
Reklam
"Pippin nefesini tutarak daha yatana ilerledi, adım adım. Sonunda diz çöktü. Elini sinsi sinsi uzatıp yavaşça o tümseği kaldırdı: Pek öyle beklediği kadar ağır değildi. "Belki de sadece bir iki parça bir şeyini koyduğu bir çıkındır," diye düşündü garip bir rahatlama hissiyle; ama çıkını bir daha yerine bırakmadı. Bir süre onu sıkı
Fakat Müzeyyen, beni hatırlamış olman canımı öylesine yaktı ki bir bilsen. Çünkü hatırlamak için önce unutmak gerekir. Senin beni unutmuş olmana katlanamıyorum.
Han Duvarları
-Osmanzade Hamdi Bey'e- Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı, Bir dakika araba yerinde durakladı. Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar, Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar... Gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya, Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya. İlk sevgiye benzeyen ilk
Firkat Tohumu Ekti, Gitti!..
~~~ Bu aşkın beni götüreceği yol neresi, bilmiyorum. Nedir benimle bu denli oynaması, eğlenmesi bu derdin? İlkin bir nazlı dilber yüzünde gösterdi bana kendini ki aldı aklımı başımdan. Sonra öyle bir firkat tohumu ekti ki bağrıma, su serpseler su yanar. Sonra bir iştiyak halesi ciğerimi boydan boya yaktı ki ben avunacak bir şeyler arar oldum her mekânda. ~~~
Reklam
Gündüz güneşine ellerimi uzattım,o güneş beni defalarca yaktı
Sayfa 436Kitabı okudu
Ey güzellikçe zenginler, işte buradayım ben, görün dilencinizi Yanaklarımı sürdüm tozlara, dumanlara,aşk ateşi yaktı, aşk ateşi kül etti beni
“Onu tanıdığımda hayatım loş bir ışık altındaydı. o geldi, ışıklarımı yaktı, beni karanlığımdan aldı, aydınlığa çıkardı...”
Hasretin canıma ateş bıraktı, Bağrımı dağladı, kalbimi yaktı... Gözlerim yollara umutsuz baktı, Gelmez korkusunun evhamlısıyım... Gecelerde yalnız kaldığım anlar, Eriyor ruhumda bütün zamanlar... Belki bir gün beni sevgili anlar, Diyen bir ümidin devamlısıyım...
Sayfa 293Kitabı okudu
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.