Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Yalnızlık ağır bir hâl. İnsan dayanamıyor buna. Ya da her insan dayanamıyor. Katlanan, kabullenen vardır muhakkak ama o ben değilim. Aslında onlar da yanılıyorlar. Yalnızlığı anlamıyorlar bence. Yalnız kalmakla yalnız bırakılmak aynı şey değil. Tercih edilen bir yalnızlık nimet gibi. Hayranlık uyandıracak asil bir hâl. Ama birilerinin seni yalnız bırakması... İşte o dayanılmaz. Yalnız kalmak değil can yakan, yalnız bırakılmak yani. Ve ben yalnız kalmadım, yalnız bırakıldım.
•Ben her insanin insan yerine konulması gerektiğine inanıyorum; yani beyaz olarak, siyah olarak,kahverengi ya da kırmızı olarak değil, ancak ve ancak insan olarak görmek gerekir insanı. Zaten asıl itibariyle bütün insanlığı tek bir aile olarak kabul ettikten sonra, siyah beyaz kaynaşması ya da siyah-beyaz evlenmeleri diye birtakım problemler de kalmayacaktır ortada. O zaman mesele, sadece bir insanın başka bir insanla evlenmesinden, bir insanın daha baska insanlarla bir arada yaşamasından ibaret olacaktı. Bununla birlikte, şunu soyleyebilirim ki, bu meselenin siyaların sırtına yıkılabilecek bir mesele olduğu kanısında değilim ben; bu meseleyle ilgili herhangi bir durumu savunma sorumluluğu sadece siyahların sırtına yıkılamaz asla;çünkü herkesçe bilinmektedir ki, siyahlarla beyazların birtikte yaşamalarına karşı çıkan, siyahlarla beyazların birirleriyle evlenmelerine karşı çıkan, birlik yolunda atılan bütün adımlara karşı çıkan siyahlar değildir, beyazlardır. Bu nedenle, ben bir siyah olarak, özellikle de Amerikalı bir siyah olarak bu konuda daha önceleri ortaya koyma fırsatı bulduğum düşüncelerimi sanmıyorum ki bundan sonra da hep savunmak zorunda kalayım. Çünkü ne de olsa bunlar topluma karşı geliştirilmiş bir tepkidir. Elbette bu tepkiyi doğuranda yine toplumun kendisidir. Yani karşı konulması gereken o şeyi ortaya çıkaran toplumun kendisidir. Yoksa bu tepki, olumsuzluklarla dolu şu toplumun kurban durumuna düşmüş insanlar arasında kendiliğinden gelişmiş degildir."
Reklam
Salgın üzerine bir tartışma programı bulmam on saniyemi bile almıyor. Hareket Partisi'nden bir milletvekili konuşuyor: "Biz neden şehirlerimizin koca koca bölgelerini karantina bölgesi diye ayırıyoruz, bir de oralara yiyecek götürerek resmen hastalığı besliyoruz?" Evet, doğru, neden? "Bu hastalık milletimizin başına sarılmış bir beladır?" Evet, sadece bizim milletimizin değil tabii ama bu da doğru. "Biz artık bu hastalığa karşı tıbbi araştırmalardan medet umamayız. Artık hümanist yaklaşımlarla bir yere varamayız?" Aynen katılıyorum. "Milletimizin düşmanlarını sevindirmekten başka bir işe yaramaz bu?" Bu, milletimizin düşmanları zırvasına da prim verdiğimi söyleyemeyeceğim ama bunun için milletvekilimi kıracak değilim, o öyle diyorsa öyledir. "Ben Anadolu'nun her yerini dolaşıyorum, milletimizle konuşuyorum, diyorlar ki 'benim de annem hasta, kardeşim hasta, oğlum hasta ama bu milletin kurtuluşu için feda olsun' diyorlar." Bunun üzerine soru geliyor: "Yani siz bütün hastaları imha edelim mi diyorsunuz?" "Hayır, öyle bir şey demiyorum" diyor ama aslında onu demek istiyor.
BEN ORHAN VELİ2 Ben Orhan Veli, “Yazık oldu Süleyman Efendiye” Mısra-ı meşhurunun mübdii.. Duydum ki merak ediyormuşsunuz Hususî hayatımı, Anlatayım: Evvelâ adamım, yani
Yandan Çarklı
…öyle pis bir zaman ki. Elde on para yok. Yer demir, gök bakır. Kar dersen diz boyu. Sobamız oldu bitti yok. Kömürü köcürmüden kiloyla alırız. Sermayeyi kediye yükleyince onu da alamaz olduk. Vay anam vay! Açlık bir yandan, soğuk bir yandan. Çocuklar sızlanırlar. Karı, fıkara karı öteye döner ağlar... Baktım olacak gibi değil, ben de boynumu büküp
Sayfa 74 - Barış Yayınları, 1. Baskı (1966)Kitabı okudu
“Farmakonlarla, yani dünyada değişiklik yaratma gücüne sahip olan otlarla uğraşan bu sanatlara farmakiya deniyor. Bu otlar tanrıların kanından yetişmiş ya da dünyada sıradan bir şekilde bitmiş olabilir. Güçlerini ortaya çıkarmak bir maharepir ve bu maharete sahip tek kişi ben değilim. Pasiphae, Girit’te zehirleriyle hüküm sürüyor, Perses de Babil’de ruhları yeniden ete kemiğe büründürüyor. Kirke sonuncumuz, kanıtlarını da gösterdi.”
Reklam
"Saçma! Yani... Ben fena halde sarhoşum ama sorun bu değil. Ben içkiden dolayı sarhoş değilim; sizi görünce içki başıma vurdu.."
Sayfa 247 - Kültür yayınlarıKitabı okuyor
Mesela Çankaya sofrasında Atatürk, sık sık 1929'dan sonraki uygulamalardan rahatsız olduğunu söylemekte, hatta diktatörlükle bağlantılı ifadeler kullanıyor. "Bu vaziyetten hoşnut değilim, ben de fani bir insanım ve biz Cumhuriyeti kendimiz için kurmadık. Ama görüntü bir çeşit diktatörlüktür. Yani oraya dönüşmüştür" demişliği vardır.
Sayfa 393Kitabı okudu
AYŞEGÜL - Ben böyle bir dünyaya çocuk getirmek istediğimden emin değilim yalnız. POYRAZ - Nasıl yani? Sen bi çocuk doğuracaksın diye Mars'a mı gidelim Ayşegül?
Sayfa 171Kitabı okudu
“Neleri kaybettiğinin farkında değilsin. Sultanlıktan kapıcılığa koşuyorsun. Başkaları da koşuyor. Ama ben bu kadar acıyı sen de başkalarına benzeyesin diye çekmedim. Sana kırgın değilim, yalnız attığın her yanlış adım dünyamın bir sütununu deviriyor. Dünyamın, yani senin dünyanın. Hafızanda çatık kaşlı bir hatıra olarak yaşamak istemezdim. Sana dayanabilsem harabeler içinde yeni bir kale kurabilirdim kendimize. Olmadı. Olmuyor. Bu kitapların da, fedakârlıkların da kimseye faydası yok. Sen de koş, sen de düş, sen de yaralan. Kalbimin duracağı bahtiyar güne kadar seninle beraber yaralanmaktan başka ne yapabilirim?”
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.