Uzun zamandır kimseyi, hiçbir şeyi özlemediğim kadar özlemişim siteyi. Yaşadığım şahsi trajedilerden dert yanmak veya nadir de olsa yüreğime sinen mutlulukları uzun uzun anlatmak istemiyorum.
Güneşin doğduğu andan , battığı ana kadar varolan herşeyin değer verdiğimiz bir anlamı var biliyorum.
Başladı yine bir gün daha ve hala anlayamadan
Üzerimde yorgunluk var durgunluk hepsi hiçlikten,
Hiçten öte bir yol olsaydı gidebilir miydim kendimden.
Sırtımdaki ağrı ile,
Ne kadar gidilir ki.
Sahi kaç kilometre öteye koymuşlardır aydınlığı
Bir cühelanın öz güveni bile kadar yokum,
Varla yok arşında kaybolmuş özüm.
İçimden atamadığım ama sığamadığım da bir şehir burası,
Kayboldum, farkındayım
‘’Kendini bulmakla başlarmış yanmak
Ve kendini ararken kaybolursun dedi bir şeyh.”
Elimde bir ateş yangını var,
Bana beni hissettirecektir diye saklıyorum.
Ölü bir kelebek tutuyorum avuçlarımda,
Artık açsam da parmaklarımı uçamaz biliyorum.
Ölü bir kelebek uyutuyorum tırnağım kadar bile kalmadı erimekten,
Tozları döküldü önce,
Sonra ayakları kırıldı...
Parça parça bir ölümü izledim her gün avuçlarımda.
Donuk bir cesedden başkası değildi artık.
Ama artık bırakmalı,
Artık toprağına sarıp sarmalı bu ölüyü,
Artık topraktan bir filiz büyütmeli
Bir tırtıla anne olmalı acım.
Artık bir tırtıla kelebek gözüyle bakmalıyım
Yaşama beraber tutunmaya çalışan insanların birlikte ölmelerinden daha doğal ne olabilir. Ölümün bile güzeli var, bak.
Ölümden söz etmeyelim bu gece. Bu gece birbirimizi ne kadar sevdiğimizi anlatalım. Sen bana rüzgârda kalbimi yakmayı öğrettin, biliyor musun? Bugüne kadar o kalbi hep başkaları yakmıştı. Ama şimdi ben yakıyorum. Rüzgârlara inat... Aşkın ateşiyle yakabiliyorum artık kendimi. Şimdiye kadar hep unuttuklarım çektirdi bana... Hatırladıklarım daha da fazla. Aşka inancım kalmamışken gönderdi Allah seni bana. Kalbini yakıyorsam alevlerinde yanmak içindir.
Âşık olan sürgün yerini doğduğu yer sanır. Ne garip bir kederdir ki bu beni sana sürgün etti bu hastalıkla ama ben sürüldüğüm yerde doğdum yeniden senin aşkınla.
Seviyorum seni. Yaşarsam, Allah bana yine yeniden bir hayat verirse sevmeye devam edeceğim. Hem de hayatın bizi ölüme teslim eden gerçek olduğunu bile bile... Öle öle...
İzlerinin olmadığı bir gökyüzü tabuttur bana. İçinde sen olmayan bir hayatı, içinde sen olan bir ölüme yeğlerim.
Bir gün yanına kadar gelebilecek miyiz hep arkasından baktığımız zamanın?
Ve o zaman bizi ne zaman kavuşturacak ölümün içindeki ölümsüzlüğe?
Güneş her gün doğuyor ama hayat her gün yeniden başlamıyor. Bizimkisi, yitik bir umuda tutunmak değil mi zaten? Zaman o umudu bize getirecek olan bir köprü sadece.
Kimisi vardır, "Ah" almadan duramaz;
Kimi insan vardır, mekanı dualardır.
Siz yine de dualarda yer alın,
Yanmak o kadar da kolay değil;
Kül olan kalbimden biliyorum...
Bana yanmak düşüyor, yangın görsem resimde;
Yaşıyorum zamanın koptuğu bir kesimde.
Alırken dilenciyim, verirken de borçluyum;
Kalmadı eşya ile aramda hiç bir uyum.
Taş taş üstüne koysam, bozuk diyorlar, devir!
Bir ok çeksem, diyorlar; peşinden koş ve çevir!
Nefes alırken bile inkisar ve pişmanlık;
Kimse edemez bana benim kadar düşmanlık.
YAZIMI KIŞA ÇEVİRDİN
Neşet Ertaş'ın aşık olduğu Leyla, Muharrem Ertaş'ın sahne aldığı gazinoda çalışıyordu.Babasını dinlemeye giden Neşet Ertaş,bir gün gazino kapısında Leyla'ya denk gelir ve o gece ustayı uyku tutmaz.Gönlüne bir yıldırım gibi düşen Leyla’yı görmek için her gün gazinoya gitmeye başlar.
Leyla’yı her gördüğünde
Karşıda kendimi görsem kolundan tutar bir yüzünü yıkardım.
Saçını sıfıra vurur, yüzüne bir tokat atardım, çorba yapar sırtına dökerdim, kirpiklerine iltifat eder yakmaya çalışırdım.
Yolda ayağına çelme takar yüzü koyun yere düşmesini izlerdim. O haline hem güler, hem ağlardım...
Sonra eline bir kaç kitap sokuşturup sokağa atardım.
Niye yaptın diye sorarsa?
_ "Hiç" derdim.
Bunu sorduğun için mi varsın, var olduğun için mi sordun diye kızardım...
Bir lamba düşleyin yanıyor, gitgide yaşlanıyor ve açılıp kapanmaya başlıyor. Durumu fark ediyor ve yanmak meselesi ile mücadele ediyor. Her kapanışta tekrar açılıyor ama sorunun kapandıktan sonra açılmak değil, bir defa kapanmak olduğunu anlamıyor. Yanmak için uğraşıyor ama gitgide yoruluyor. En sonun da patlıyor...
Bu lamba, yansada yanmasada lamba mıdır?
Lambalığı ışık saçmasından önce mi gelir?
Lambayı lamba yapan saçtığı ışıksa tamamda, lamba ışıktan alakasızsa insan oğlunun onu değiştirme çabası niyedir?
Varoluş "Öz" den önce mi gelmektedir, yoksa Yağmur yavaş yavaş analitikleşmekte midir???
Yağmur ERDEM
youtu.be/O3QiRxP0U1E?si=...
YAŞLILAR NEDEN DIŞARIDALAR GENÇLER NASIL OLUP DA İÇERİDELER?
Kitap okuma alışkanlığı olmayan, bir enstrümanı çalamayan, herhangi bir sanat dalına ilgi duymayan, hobisi olmayan, vakit geçirmekten anladığı tek şey kendisi gibi olanlarla sohbet etmek, dedikodu yapmak, mağazaların vitrinlerine, tuhaf bulduğu insanların yüzlerine bakmak, şunu bunu
Nigâr Hacızade
Belaruslu gazeteci-yazar Svetlana Aleksiyeviç, savaşı, şahidin anlatma yükümlülüğünü, edebiyatını, ömrü boyunca yanı başında olan sesleri anlatıyor.
Kaybedilmiş Bir Savaş Üzerine: Svetlana Aleksiyeviç’in Nobel Edebiyat Ödülü
Nobel Edebiyat Ödülü’nün bu yılki sahibi Belaruslu yazar Svetlana Aleksiyeviç, 7 Aralık’ta ödül
Kıymetli dostlar,
Etkinliğimiz başlamıştır. Alıntılarınızı, incelemelerinizi sabırsızlıkla bekliyoruz. Birlikte öğreneceğimiz çok şey var. :)
....................
Bu dünya için söylenecek, üzerine konuşulacak çok şey var. Ya da belki hiçbir şey yok. Dünya yok. Konuşmalar yok. Sessizlik. Derin ve sonsuz bir sessizlik. Tefekkür. İçe dönüş. Kaf
-Varla yok arsında kaybolmuş özüm,
İçimden atamadığım ama sığamadığım da bir şehir burası.
Kayboldum, farkındayım
“Kendini bulmakla başlarmış yanmak
Ve kendini ararken kaybolursun dedi bir şeyh”
DEVAMI