İtiraf etmeliyim ki çok fazla ön yargılı başladım kitaba.
Bilen bilir.
Ağdalı, telaffuzu zor olan dille pek aram yoktur.
Bu önyargılarla başladığım kitabı ev ahalisi “yok yemek vakti, yok kahve time , hadi film izleyelim” diyerekten elimden zor aldı.
Evet zor bir dili vardı.
Evet bazı kelimeler beni zorladı.
Ama kitabın konusu, vermek istedikleri o zorlukları gözardı etmeme sebep oldu.
Fakir Anadolu topraklarında geçen hikaye, yazarın kendi düşüncelerini harmanlayarak oluşturduğu kurgu ( ki kurgu demek doğru gelmese de bana), beni peşi sıra sürüklerken aklımda oluşan bir çok soru sayfalar arasında sürüklenmeme sebep oldu.
Birbirine zıt iki yaşam...
Araf demeye dahi dilim varmıyor.
İnsanoğlunun acımasızlığına bir kez daha şahit olduğum kitapta “düşene kimse acımıyor mu?” sorusu kafamda dönüp durdu tekrar tekrar. Ve en sonunda dedim ki “ al işte, etme bulma dünyası.”