Yüksek tahsilini İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü'nde tamamladıktan sonra aynı üniversitenin İktisat Fakültesi İktisat Tarihi Kürsüsüne intisab etti.
Doktora ve doçentlik tezlerini "Osmanlı-İngiliz İktisadî Münasebetleri" üzerinde hazırladıktan sonra 1973'de Edebiyat Fakültesi Osmanlı Müesseseleri ve Medeniyeti Tarihi Anabilim dalında doçent olarak göreve başladı; 1979'da profesör oldu. 1977'den beri Anabilim Dalı Başkanlığı; 1984'den beri de Edebiyat Fakültesi'ne bağlı Tarih Araştırma Merkezi Müdürlüğünü yürütmektedir. osmanlı arşivleri ile ilgili kitabı tek alan araştırmasıdır.
Vebadan korunmak için alınan tedbir genellikle salgın başlayan şehrin terk edilmesi şeklinde oluyordu. Peşpeşe gelen veba salgınları İstanbul nüfusunu büyük çapta kırdığından hastalığın bir an önce son bulması için son bir çareye başvurulmuş ve padişah fermanıyla toplu olarak dua emrolunmuştu. 10 Eylül 1592'de devlet erkanı, ulama, şeyhler ve halk sabahın ilk saatlerinde Okmeydanı'na giderek hastalığa yakalananların şifa bulmaları ve vebanın defi için dua ettikleri gibi aynı sene bu defa da Alemdağı'na çıkarak dualarını tekrarlamışlardır.
Veba, fare pirelerinin insanı ısırması ile bulaşan bir hastalıktır. Pireler, daha fazla kan emmek için insanı ısırmadan önce kusarlar ki, veba mikrobu bundadır, kaşınma ile kana karışır ve genellikle 2-6 gün içinde ısırılan şahsın hayatı son bulur. Vebanın cinsleri arasında damlacıklı, enfeksiyon yoluyla, yani öksürük ile bulaşan akciğer vebası ve mikroorganizmaların koltuk altına yerleşerek hıyarcık görünüşü veren şişlikler oluşturduğu için bu ad verilen hıyarcıklı veba en yaygın olanlarıdır.
İstanbul'da en fazla yenen koyun eti idi ve sürüler halinde getirilen koyunlar Silivri ve Çekmeceler'deki büyük çiftliklerde beslenir, buradan kasaplara dağıtılarak şehir dışındaki mezbahalarda kesilirdi. Halkın birinci tercihi kuzu ve koyun eti idi. Koyunlar İstanbul'a sevk edildiği için taşrada daha çok oğlak ve keçi eti yenirdi. Kuzu rûz-ı hızır denilen 6 Mayıs'tan önce kesilemezdi. O gün ise herkes kuzu eti yemek için kasap dükkanları önünde kuyruğa girerdi. Cevdet Paşa, erkeğin, kuzu eti alamadan eve dönmesinin boşanma sebebi olduğunu yazar.
Evliliklerde üzerinde durulması gereken bir diğer husus da din idi. Müslüman bir erkeğin gayrimüslim bir kadınla evlenmesi şer'an mümkünse de Müslüman bir kadının gayrimüslim bir erkekle evlenmesi kabul edilemezdi.
Savaşçı
TÜRKİYE'DE SOSYAL BİLGİLER EĞİTİMİ ANABİLİM DALINDAKİ AKADEMİSYENLERİN VE ÖĞRETMEN ADAYLARININ BAŞVURU KİTAPLARI ÜZERİNE DÜŞÜNCELERİ,
Adnan ALTUN, Bahri ATA.
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Journal of the Institute of Social Sciences Sayt Number 2, Sonbahar Autumn 2008, 27-45
Kitaba başlarken çok güzel ve çok faydalı olduğunu tahmin ediyordum fakat kitap beklediğimden de daha güzel çıktı. Osmanlı hakkında hemen hemen akla gelebilecek çoğu soruya cevap veren bir kitap olmuş. Halktan devlete, ekonomiden kültüre, sanayiden toprak yapılarına, alınan vergiden ayağa giyilen ayakkabıya kadar çoğu şeyden bahsedilmiş. Üslub olarak hemen hemen herkesin anlayabileceği tarzda hazırlanmış, tarih altyapısı olmayan kişiler bile rahatlıkla okuyabilir, bir el kitabı şeklinde. Kesinlikle ama kesinlikle tavsiye ederim.
Genel itibari ile Osmanlı ekonomisine yön veren ürünlerin üretim miktarından fiyatlarına kadar her şeyi çok detaylı bir şekilde işlemekte. Bunun yanı sıra İngilizlerin bir şekilde bu antlaşmayı Osmanlı'ya imzalamasına zemin hazırlayan süreci ele alıyor. Balta Limanı ile birlikte Osmanlı Klasik İktisadi yapsından taviz verdiği için bir süre sonra büyük ekonomik krizlere yol açacak zemininin temelleri atıldı. Serbest piyasa ekonomisi olmasından çok Osmanlıyı bir sömürü pazarı haline getirmesi ise ayrı bir konu. Yerli esnaf, yabancılarla rekabet edemez hale geldiği gibi üreten kurumları birbir kapanmasının önünü açıyor. Bu antlaşmanın etkileri birçok siyasi krizlerin de habercisi niteliğinde oluyor desek yeridir.
Mübahat Hoca, bu eserinde bir tarihçinin, araştırmacının olmazsa olmazı olan usûl, metod bilgisini anlatmaya çalışıyor.
Tarih bölümlerinde zorunlu olarak verilen derslerden birisidir zaten metodoloji dersi, geleceğe yönelik düşünenlerin, yani bu işi profesyonel mânâda yapmak isteyenlerin demirbaşı niteliğindedir...
Eserden bahsedecek olursak, hocamız öncelikle tarihin tanımından ve tarihçinin kim olduğundan başlıyor konuya. Ilerleyen sayfalarda araştırma konusunun belirlenmesi, kaynak taraması, fişleme, bibliyografya vs, usûl dersimizin terminolojileri ve bunların uygulanış biçimlerini örnekleriyle anlatıyor. Incelememin başında da belirttiğim gibi bir makale ya da bir kitap yazmak noktasında olmazsa olmaz bir konudur metodoloji, bu sebepten ötürü, özellikle tarih bölümü okuyan arkadaşlar için başucu eseri niteliğinde bir kitap. Yakın bir zamanda kaleme alınmış olması sebebiyle, yani güncel bilgileri muhteva etmesinden dolayı, tercih edilecekler listesinin en başında yer alıyor, kendi fikrimce.
Sindirerek okunması gerekiyor ve içerisinde gösterilen örnekleri de iyice kavramak gerek. Tarih bölümü okuyan, tarihçi adaylarına tavsiye ediyorum.