Sıffin Savaşı'nda İmam Ali'nin (a.s) savaşı kazanmak üzere olduğunu gören Muaviye, Amr b. Âs'ın yardımıyla şeytanca bir oyuna başvurdu. Kendisini Müslümanmış gibi gösterip: "Aramızda Kur'ân hakem olsun." demeye getirerek mutlak bir yenilgi ve hezimetten kurtulabilmek için askerlerinin mızrakları ucuna Kur'ân
Çocuk annesinin isteğini daha da artırarak içselleştirir, kusursuz olmaya çalışır ve bu imkânsız olduğundan, kendini sürekli yenilgi durumunda bulur. Bu, asla erişilmeyen, çünkü erişilemez olan bir hedefe doğru sonsuz bir koşudur.
Olup biten bütün bu şeyler, en ufak bir şey eksik olduğunda ve sonsuza dek elimizden kaçtığında... Söylememiz gereken laflar, yapmamız gereken hareketler, günün birinde ortaya çıkmış ama kavranamayarak sonsuza dek hiçliğe gömülmüş bu şimşek gibi kairos'lar... Yenilgi bir milim ötemizde... Ama "ayna nöronlar" sayesinde aklıma özellikle başka bir fikir geldi. Allak bullak edici bir fikir ve az da olsa Proustçu(bu da beni sinirlendiriyor). Ya edebiyat, ayna nöronları harekete geçirmek ve eylemin ürpertilerine az bedel ödemek için bakılan bir televizyonsa? Ya, daha kötüsü, edebiyat, ıskalanan her şeyi bize gösteren bir televizyonsa?