...
||
Ben o zaman dutlarımı yiyordum,
susku ve güzellik için,
dönüşüyordum bir bülbüle
kanadından kalem sunan,
Yazı çağırıyordum
ve biliyordum yine
yeğdir kapanması çiçeğin.
|||
Bir bütün yastığımız bile yoktu,
Birlikteliklik yüzünün görünmez tasığını iliştirebileceğimiz.
Herkes yineliyordu,
"Bu ne çok renk yüzünüzde,
böyle ışıltı -Yitmek bakma-"
Oysa renk demetleri ölümlerimizdi birlikte,
İçinde gizlendiğim ve orada değillendiğim!
Kaybolmak mı
Yitirmek mi
Kaybetmek mi
Yitmek mi
Bu
?
Bilmiyorum,
Bilmek yeter mi onu da bilmiyorum.
Bilsem, açılır mı yollar
Aydınlanır mı karanlıklar
Çözülür mü düğümler bilmiyorum.
"yitmek için ömrümü beklemedim.
gitmek için diz çöküp ağlamadım
heveslendiğim düşlere çocuk kalmanın
çokca usanılmış kanamaları
az düşünülmüş yarınları vardı."
Dostların sana saygı gösteriyorlar! ve sık sık onlara sevinç hazırlıyorsun ve kalbin, sanki onlarsız olamayacağını sanıyor, yine de - şimdi kalkıp gitsen, bu çevreden ayrılsan? duyumsayacaklar mı, yokluğunun onların kaderinde bıraktığı boşluğu ne kadar zaman duyumsayacaklar? ne kadar zaman? - Oh, öylesine fani ki insan, varlığının asıl güvenini gördüğü yerde bile, kendi varoluşunun tek gerçek etkisini yaptığı yerde, sevdiklerinin hatıralarında, ruhlarında bile sönüp, yitmek zorunda, hem de onca tez!
- Oh, öylesine fani ki insan, varlığının asıl güvenini gördüğü yerde bile, kendi varoluşunun tek gerçek etkisini yaptığı yerde, sevdiklerinin hatıralarında, ruhlarında bile sönüp, yitmek zorunda, hem de onca tez!
Ancak şair başkalarının görmediklerini görür. Başka türlu duyumsar. Kimsenin ne önce ne de sonra keşfetmediğini bulup ortaya çıkarır: Bu sokağı en olağanüstü günbatımları ziyaret etmiştir. Tanrı'dan esin alanlar Meryem'i ya da İsa'yı görürler. Neruda ise bu içler acısı sokaktaki odasına birkaç dakika sonra ortadan yitmek üzere kaçak ışıklı etkilerle, ışık oyunlarıyla giren pırıl pırıl günbatımına hayrandı.
`Her şehrin bir sahibir vardır ve o sahipleri toprağın üzerinde yaşayanlar değil toprağın altında yaşayanlardır. Zira ölüm ölmeyi yok olmak,yitmek,kaybolmak zannedenleri öldürür..`
Öylesine fani ki insan, varlığının asıl güvenini gördüğü yerde bile, kendi varoluşunun tek gerçek etkisini yaptığı yerde, sevdiklerinin hatıralarında, ruhlarında bile sönüp, yitmek zorunda, hem de onca tez!
Büyük bir oda. Bahçeye açılan bir pencere
Ortada bir masa
Yanda bir kapı
Daha birkaç şey: Örneğin bir yunus balığı camdan, bir heykel
Sabah. Duvarda gün tanrıları
Rezneler, sedef otları, küpe çiçekleri görünür pencereden
Görünür ama görünmez
Yani hiçbir şey yerinde değil pek. Bugün ne?
Salı! O bile yerinde değil
Bir bardak, bir sürahi yerinden