Sessizlik üzerine bir diyalog diye başlık attığınız zaman aslında boş bir sayfa sunmanız gerekiyor. Kelimenin olduğu yerde sessizlik olmaz haliyle. Kelimeler neden bu kadar gürültülüdür peki? Çünkü harflerden oluşurlar. Bildiğiniz üzere harfler birer ses işaretçisidir. Herhangi bir trafik işareti nasıl çalışıyorsa harfler de aynı mantıkla çalışır.
İnsanlar için sınavsız bir hayat yok. Ama zaten bizi biz yapan da o engellere verdiğimiz yanıtlar. Ayrılıklar, kayıplar yaşadık, yanlış seçimler yaptık. O acıları yaşarken farkedemiyor insan. Fakat uzun bir zaman sonra geriye dönüp baktığında hiçbir şeyin sebepsiz olmadığını görüyorsun. Bir de göremeyenler ya da göremediğimiz olaylar var. İşte bu kitap o bakış açısını kazanamayan ve belli başlı bazı olaylardan dolayı içindeki eksikle yaşayanlar için yol gösterici niteliğinde.
İyi bir dostla sohbet gibisi yoktur. Şöyle havadan sudan değil de bizi iyileştiren sohbetler tabiki. Kitabın verdiği his tam olarak bu. Yazar diyor ki; bak ben de bunları bunları yaşadım ama bu kayıplar benim için şöyle kazanımlar oldu. Hayat bu, benzeri senin de hikayende var, o yüzden okurken ben hiç bu açıdan bakmamıştım diyorsun. Sana bambaşka pencereler açıyor ve güzel bir sohbetin verdiği huzuru veriyor. Birçok cümleyi not aldım ama özellikle şu aklımda kaldı: "Düne uyanmak kadar insanı yoran bir şey olabilir mi?" Gerçekten de yorgunuz değil mi? Değişim kaçınılmaz, iyileşmek için de değiştiremeyeceğimiz şeyleri kabul etmek, bırakmak ve kazanca çevirmek gerekiyor.
Yazar, kısa kısa bölümler halinde farklı farklı konuları ele almış. Hepsi tanıdık, hepsi bizden, hayata ve yaşanmışlıklara dair. O yüzden o sohbete dahil olmak çok kolay oluyor. Hesaplaşmalar, düşünmek yorar insanı ama bu kitapla değil. Tam tersi dinlendirip, hafifletiyor. Bu da biraz samimi ve telaşsız anlatımdan kaynaklı sanırım. Ben çok keyif aldım, tavsiye ederim.
Bazen bir yazar tanırsın.
Birçok insan vermez onun kalemiyle tanışıklığın verdiği hazzı.
Ruh hâlin ihtiyaç duydukça döner okursun. Dertleşme ihtiyacı duyduğunda sırdaş, terapi ihtiyacı duyduğunda terapisttir sana.
Olgunluk yaşta değil baştadır diye bir söz mü vardı sanki? Bazen geceleri düşünüyorum da aslında bu hayat o kadar da kolay değil. Belli bir yaştan sonra her şeyin farkına varıyorsun. Aslında bir şeylerin farkında olmak acıtmıyor mu? Artık her şeye farklı bir açıdan bakıyorsun, düşüncelere dalıyorsun, arkadaşların gerçekten arkadaş olmadıklarını
"Yorgunum, yorgunsun, yorgunuz. Korkuyoruz. Eve gidip odana kapandığında nefes alıyorsun. Ayakkabılarını atıp koltuğa yaslandığında biraz olsun rahatlıyorsun. Sabaha kadar olan saatler o kadar değerli ki. Onu nasıl yaşayacağını da şaşırıyorsun. Uykuya kadar kalan üç beş saati yaşamaya çalışıyorsun. O üç beş saatte de ya dün ya yarın zihnini kurcalıyor. Yapman gerekenler zihnini doldururken sana ait olan zamanların da tadına varamıyorsun. Aslında o anlar da senin değil ki..
Oysa sen, oysa ben bundan çok fazlası, bundan çok ötesiyiz. Bu bizim hak ettiğimiz değil. Bir ayağa kalkabilsek, korkularımızın yanılsama olduğunu bir görebilsek. Gördüklerimizin aslında ihtiyacımız olmadığını bir fark edebilsek. Her şey nasıl da tersine dönmeye başlayacak. Daha pahalı bir otomobile binmekten çok değerli olduğunu bir görebilsen sevdiğine sarılmanın. Çocuğunun çok iyi okullarla bezenmiş bir gelecekten çok, çocukluğunda ona sarılmana ihtiyacı olduğunu bir görebilsen. Dışarıdaki ses seni de beni de sürekli motive ediyor, yarattığı illüzyona.
Ödemen gereken taksitlerini, işine nasıl sahip çıkmak zorunda olduğunu düşünüyorsun. Beri diyorum ki, o peşinden koştuklarımız bizi ne kadar mutlu ediyor sanıyorsun. Aldıklarımız karşısında verdiklerimiz neler? Kendimizden kaçıyoruz. Yaşamında kovaladığın şeyleri düşün. Ne kadarına gerçekten ihtiyacın var? Sevgiyi, sevdiklerini onlarla değişir misin? Lütfen biraz düşün! İçindeki sesi biraz olsun dinle."
Kitabı bitirdiğimde gerçekten çok üzüldüm. Hayatın değişmez gerçeklerini anlatmış. Aslına bakarsak sadece sosyalizme yönelik de bir eleştiri değil. Hangi görüşten olursan ol yönetime yakın değilsen dışlanır yok sayılırsın. Okuyup kendini geliştiremezsen, neden diye soramazsan , okuduğunu hayatına uygulamazsan, körü körüne bir insana ve düşünceye
Yorgunuz ziyadesiyle. Hayallerimiz yorgun, düşüncelerimiz yorgun, bedenlerimiz yorgun... En çok bedenlerimiz... İçeride tutmaktan yorulmuş artık ruhumuzu . Ruhumuz bir kelebek olup uçmak için çırpınıyor fakat bedenimiz bir koza misali "bekle, senin hala vaktin var; henüz bir tırtılsın" diyor. Kimimiz kozasını erken yırtıp takdir edilen süre dolmadan kanatlanıyor. Kimimiz ise bekliyor. Belki de neyi beklediğini bilmeden. Ruhumuz bedenimize prangalanmış bir biçimde can çekişiyor fakat bedenlerimiz çok iyi kamufle ediyor ruhu. Bu yüzden bilmiyoruz; kim, gerçekten ne durumda. Hani derler ya gözler ruhun aynasıdır diye, bazıları gözlerine de duvar çekmiş sanki. Baştan başa gizem kokan onlarca insan... Belki de anlaşılmayacaklarını düşündükleri için göstermiyorlar kendilerini. Kim bilir belki de haklılar. Belki, belki, belki... Velhasıl kelam yorulmuşuz ziyadesiyle.