Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Neden boşanmaya çalışan kadınlar ve genç insanlar şiddetin hedefinde?
İşte tam burada birbirine bağlanıyor meseleler: Boşanma hakkını kullanmak kadınların karar alma özgürlüğünün sembolü, genç insanlar bu özgürlüğü kazanmanın; gele-ceğin sembolü olarak görülüyor. Özellikle de üniversiteli kadınlar, eğitim alan kadınlar. Bu dinamiği şiddetle bastırırsa kendi imtiyazını koruyacağını sanan bir erkeklik var. Kadınların
Sayfa 112Kitabı okudu
304 syf.
8/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Ben mi katilim acaba?
Sakin, küçük, huzurlu bir İngiliz taşrasında yaşadığınızı düşünün. Burası o kadar küçük ki herkes her olayı anında duyup, yayabiliyor. İşte cinayetin işlendiği St. Mary Mead tam da böyle bir yer. İnsanların birbirlerini tanıdıkları ve uzun süredir bir arada oldukları bu taşradaki Gossington Malikânesine ünlü film yıldızı Marina Gregg ve eşi taşınıyorlar. Çevrede büyük heyecan yaratan bu çiftimiz İlkyardım Birliği ve evlerine yeni taşınmaları şerefine bir davet veriyor ve bu davette St. Mary Mead'in sevilen sakini Heather Badcock zehirlenerek ölüyor. Yapılan araştırmalar Heather Badcock'un kadehine konulan yüksek doz antidepresan yüzünden öldüğünü gösteriyor. Polis ekipleri ve yerel halk Heather Badcock gibi çok sevilen bir kadının neden öldürüldüğünü anlamaya çalışırken, Gossington Malikânesinde cinayetler ard arda işlenmeye devam ediyor. Beni sonuyla çook şaşırtan ve her zamanki gibi asla katili bulamadığım bir kitap oldu. Hiçbir polisiye kitapta asla katilleri bulamasamda okumayı bırakmayacağım gibi geliyor. Bir ara herkesten o kadar şüphelendimki kitabın son sayfasını açıp bakacak gibi oldum ama tuttum kendimi. O sıralarda katil ben bile olabilirdim. Ne diyelim daha? Gayet güzel, su gibi akıp giden bir Agatha Christie klasiği. Okuyun, okutturun efenim.
Agatha Christie
Agatha Christie
Ve Ayna Kırıldı
Ve Ayna Kırıldı
Ve Ayna Kırıldı
Ve Ayna KırıldıAgatha Christie · Altın Kitaplar · 2012802 okunma
Reklam
1062 syf.
·
Puan vermedi
Okur olarak ona ne acıyoruz ne de onu suçluyoruz, aksine ona hayranlık duyuyoruz, cesaretini kıskanıyoruz ve mantığına hayran kalıyoruz. Tolstoy Anna Karenina romanını yazmaya başlamadan önce Peter ve Great adlı tiyatro oyunu üzerine çalışıyordu. Ancak arkadaşına yazdığı bir mektupta seçtiği projenin zorluğundan ve ilerleme kaydedemediğinden yakınıyor. O günlerde komşusu Bibikov’un metres hayatı yaşadığı kadın, Bibikov’un başka bir kızla evlilik planları yaptığını öğrenince evden kaçar ve kendini trenin altına atarak intihar eder. Geride bıraktığı notta, “Katilim sensin,” diye yazar sevgilisine. Bu olay Tolstoy’u derinden etkilemiştir. Polis titizliğiyle konuyu araştırır, cesedi görür ve zavallı kadının yaşamını hayal etmeye başlar. Karısı Sofya güncesinde, kocasının yüksek sosyetede yolunu şaşırmış evli bir kadın tipi yarattığını, kadını suçlu değil de, acınacak halde göstermek istediğini yazıyor. Anna’nın suçlu mu yoksa acınacak halde olması mı daha kötü, bilemiyorum, ama okur olarak ona ne acıyoruz ne de onu suçluyoruz, aksine ona hayranlık duyuyoruz, cesaretini kıskanıyoruz ve mantığına hayran kalıyoruz.
Lev Tolstoy
Lev Tolstoy
Anna Karenina
Anna KareninaLev Tolstoy · Türkiye İş Bankası Yayınları · 201939,3bin okunma
3 Eylül 1950 tarihinde yapılan Belediye Başkanlığı seçimi ülke genelinde oldukça yüksek katılımlı (% 90) ve hareketli geçmiştir. Bazı yerlerde ise katılım oranı % 45-50 arasında kalmıştır. DP 600 belediyeden 560'nı yani% 93'nü kazanmış, Ekim'deki İl Genel Meclisi Seçimlerinde DP'liler, 67 İlin 55'ini kazanmıştır. Bu başarı üzerine Menderes şunu söylemiştir: "Türk milleti Halk Partisi'ni 14 Mayıs'ta iktidardan tasfiye etmişti; 3 Eylül'de muhalefetten tasfiye etti. "
Sayfa 102 - ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ BAŞKANLIĞI YAYINLARIKitabı okudu
190 syf.
9/10 puan verdi
·
7 günde okudu
Hiç fark ettiniz mi bazı kişilerle iletişimimiz dans bazı kişilerle güreş bazı kişilerle iletişimimiz bir halay :) 6 rakamını düşünelim düz baktığınızda 6 telefonun yukarısından bakarsak 9 hangisi doğru şimdi? İkiside bakan kişiye doğru işte bizim iletişimlerimiz de de böyle herkes kendi doğrusunu savunuyor örneğin bir kadın erkeğin ev işlerine
Öfke Dansı
Öfke DansıHarriet Lerner · Varlık Yayınları · 20192,672 okunma
Seçim
Prof.Dr Çiğdem Kağıtçıbaşı Türkiye deki aile ve toplum yapısı için Özerk ilsikisel benlik yapısına sahip insanlardan oluşan bir toplum der. Ne tam Avrupalı(özerk) ne tam Doğu(Asya-Geleneksel) ikisinin arası. Muhtemelen etrafınızda genel seçimlere gitmeyip sırf muhtarlık seçimleri için memlekete oy kullanmaya giden insanlar vardır etrafınızda ve yine yüksek bir ihtimal Pazar günü kim gidip oy kullanacak haftada bir gün iznimiz var onu da belediyeyi kim soyacak tartışması için harcayamam diyecek insan da vardır. Ben yine %80 - %85 arası bir katılım bekliyorum. Türkiye standardı budur.
LodîSa

LodîSa

@Sabri56
·
30 Mart 22:36
Sadece bir görüş!
Kanaatimce bu seçim ülke tarihinde katılımın en az olduğu seçimlerden biri olacaktır. İnsanların hak hukuk adalete inancı kalmadı. Bundan dolayı gitmeyecek olanlar vardır. Bir de son zamanlarda tevhid inancına ters olduğunu düşünenler var. Oy kullanmanın şirk olduğunu düşünüp gitmeyenler de çok olacak. Benim bu konuda kendi fikrim yok. Yani şu doğru, şu yanlış diyebileceğim bir çıkarım yapamam. O sorumluluk biraz ağır ve ithamlı olur. Allah doğru olanı ilham etsin...
Reklam
Düşük benlik algısı eğitim başarısını da olumsuz etkiler. Zira düşük benlik algısının, öğrenmedeki katılım ilkesini engellediği bilinmektedir. Olumlu benlik algısına sahip çocuklar, diğer gruba kıyasla yüksek merak düzeyine sahiptirler. Bu onların katılımını sağlayan en önemli özelliktir.
Sayfa 57
Cumhuriyet devrinde, hususen 1924 sonrasında bu hassasiyetlerin her iki ucu da daha problemli ve daha nazik bir hal alacaktır. Bir asırlık tecrübeden sonra bugün de öyledir. İmam Hatip Okulları, İlahiyat Fakülteleri, Yüksek İslâm Enstitüleri bu süreçlerin neticelerinden, ürünlerinden sadece birer tanesidir. Bir açıdan bakıldığında hem bilgi düzeyi hem de uygulama/hizmet alanı itibariyle Türkiye şartlarında küçümsenemeyecek bir başarı, fonksiyon ve katılım sağlanmış gibi dururken bir başka açıdan ise Müslüman Türk halkının dinî bilgi ve dindarlık kodlarıyla büyük ölçüde çeliştiği için, din sahasında yeni problem alanları oluşturan, kısmen entelektüalist, modernist, Yeni Selefi akımlara hayli yakın, yer yer Türkiye'den kopuk, oryantalistik dile katılmaya hevesli bir karakter ve vasıf-vasat ortaya çıkardıkları da söylenebilir
Sayfa 494Kitabı okudu
Humanizm'in getirdiği antik döneme ilişkin özlem ve kolektivizm
Bu ülkenin halkı Hindistan'dan gel­miş, Memleketlerini kasıp kavuran Magusların baskıcı yö­metiminden, soygunculardan ve zorba yöneticilerden kaçmış ve ortaklık içinde, filozofça bir yaşam sürmeye karar vermiş. Gerçi Ülkenin diğer eyaletlerinde yaşayanlar arasında kadın­ ların bu ortaklığa katılım hakları yok, ama burada var, çünkü kendi aralarında şu şekilde bir düzen oluşturmuşlar: Onlar için her şey ortak; bu ortak paylaşımda devletin Yüksek Gö­revlileri söz sahibi. Ama gerek bilimler, gerek devlet mevkile­ri gerekse dünyevi nimetler öyle iyi paylaştırılmış ki, hiç kimse hiçbir şeyi kendisine mal etmeye çalışmıyor.
1062 syf.
·
Puan vermedi
Her şey o kadar iyi olabilecekken neden hepimiz de acı çekiyoruz?
“Bütün mutlu aileler birbirine benzer; her mutsuz aileninse kendine has bir mutsuzluğu vardır.” Cümlesiyle başlar Tolstoy dünyaca ünlü romanı Anna Karenina'ya. Anna Karenina ilk bakışta 19.yüzyılda Rusya'da geçen bir aşk hikayesi gibi görünse de derinlemesine incelendiğinde Rus aristokrasisinin çöküşünü, değişen dünyada
Anna Karenina
Anna KareninaLev Tolstoy · Türkiye İş Bankası Yayınları · 201939,3bin okunma
Reklam
Anna Karenina -Tolstoy
Tolstoy Anna Karenina romanını yazmaya başlamadan önce Peter ve Great adlı tiyatro oyunu üzerine çalışıyordu. Ancak arkadaşına yazdığı bir mektupta seçtiği projenin zorluğundan ve ilerleme kaydedemediğinden yakınıyor. O günlerde komşusu Bibikov’un metres hayatı yaşadığı kadın, Bibikov’un başka bir kızla evlilik planları yaptığını öğrenince evden
Yönetime katılmanın yalnızca oy verme ile ilişkilendirildiği ülkelerden biri de Türkiye'dir. Bereket ki, ABD ve Avrupa ülke­ lerine kıyasla Türkiye'de seçimlere katılım oram oldukça yük­ sektir. Çok partili seçimlerin gerçek anlamda başladığı 1950'den itibaren genel seçimlere katılım oranlan belli aralıklarla şöyledir: 1950'de % 89,3, 1965 %71,3, 1987 %93,3, 1999 % 87,l, 2007 % 84,2, 2018 %84,3. Yerel seçimlerdeki katılım oranlan da benzer oran­ larda seyreder. Anayasa değişikliği sağlayan 6 referandumda, en yüksek katılıma % 97,6 ile 1987'de; en düşük katılıma ise % 67,5 ile 2007'de yapıldığım görüyoruz. Bu anlamda var olan bir sorun olduğundan değil ancak bir sorun olabileceğinden dolayı -katılımın muhtemelen daha düşük çıkabileceği endişesi ile- son yıllarda oy verme çağrılan her platformda yinelenmeye devam eder: "Herkesin sözü eşit, herkesin oyu bir. Kime verirsen ver, oy ver!", "'Bir oyla ne fark eder?' deme". "Herkes gibi sen de çok önemlisin, farkım ortaya koy. Fikrini ortaya koy. Kimi des­tekliyorsan destekle, birine oy ver. Kime verirsen ver”. “Ben mi kurtaracağım memleketi?' deme. Oy senin sesin! Sesini duyur, oy ver!", "Boş verme oy ver!", Koyverme; oy ver"... Hele yerel seçimlerde az sayıdaki oyların ne denli belirleyici olduğu, bir oyla bile seçimin sonucunun değişebildiği görülünce 1 oyun bile önemi ortadadır.
Sayfa 78 - PdfKitabı okudu
261 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.