“Sabah kokularla uğraşırken, en sevdiğim “Amber” kokusunu burnuma götürüp kokladığım vakit bir anım canlandı hemen ;
Zaman zaman gittiğim yetiştirme yurdunda yaşayan, 8 yaşında ki bir CAN’la el ele yürüdükten sonra kucaklaşırken ; “Memo sen Amber gibi kokuyorsun” dediğinde çok şaşırmıştım. Çünkü ne o gün, ne ondan bir kaç hafta önce bile Amber kokusunu kullanmamıştım. Böyle bir şey nasıl olur diye, düşünmeden edemedim. Bebekler ve çocukların algılarının, safiyetlerinden olsa gerek, yetişkinlerden daha açık ve daha duru olduğunu düşünmüştür hep. OL’ anı görebilme halleri, beş duyunun ötesini...
Herhangi bir şeyi kokladığımızda, onun o an bulunduğu halinde ki, öz kokusunu algılarız. Koku, nefesle ulaşır bize. Lakin anladım ki her ne kadar burunla koklanıldığında ulaştığı düşünülsede, kokunun bir kalbi, hasleti var. Dünyevi algının ötesinde. Hani görü için derler ya kalp gözüyle görmek, koku içinde böyle olsa gerek.
Yunus Emre ne güzel demiş;
“Yine sordum çiçeğe, boynun neden eğridir?
Çiçek eydür ey derviş kalbim HAK’ka doğrudur!🖌