Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Anlıyordum ki yazsam da, oynasam da, konuşsam da çıkarına dokunduklarımı karşımda bulacaktım. Zaten bu, yıllardır böyle değil miydi? Bırakın yılları, dünya kuruldu kurulalı böyle değil midir? Kimsenin tavuğuna kışt deme, senden iyisi yoktur. Ama atalarımız bunun da karşıtı olan sözü deyivermişler: "Tavşan moku gibidir, ne kokar, ne bulaşır." İstemem tavşan tersine benzetilmeyi. Biraz daha sıkıntılı ama inandığım gibi yaşamayı yeğlerim her zaman. "Şu yaptığım bunun hoşuna gitmez, bunu söylersem şu alınır, düşüncesiyle mizahçılık yapılmaz. Kuşkusuz biz de her yaptığımızı herkes beğensin diye yapmıyoruz zaten. Bir kısım da beğenmesin ve de neden beğenmediğini kendine sorsun diye yapıyoruz. Hoş şimdi onu da pek yapamıyoruz yaaa…
Sayfa 79 - Kakitap - 3. Baskı Temmuz 2014Kitabı okudu
Sabah tekrar konuşuyoruz. “Kurtaramadık ağabey maalesef. Baraj yıkıldı, diye bir haber geldi, herkes bölgeyi terk etti. Neredeyse koşanların altında ezilecektik Sosyal medyada okuduklarımızın ne kadarı doğru, diye sormayın bana. Cevap veremiyorum. Zaten takip etmek imkânsız hepsini. Sadece şunu biliyorum: Enkaz başındaki insanların neredeyse hiçbiri günlerdir televizyon seyretmedi. Çoğunun düzenli olarak kullandığı bir sosyal medya hesaba bile yok. Bazıları zorunlu durumlar dışında telefonunu eline bile alamadı. İnsan hayatı mukaddestir. Ona sahip çıkmak için her türlü vasıtayı kullanmak da öyledir. Haberin doğruluğundan "bizzat" emin olmak kaydıyla. Bilerek yahut bilmeden yaydığımız her sahte, yanlış ya da eksik haberin "merhamet yorgunluğuna yol açtığını unutmadan... Yapılan çağrıların büyük kısmı asılsız çıktığında davete icabet eden kimse kalmıyor. Her gidişimde aynı şeyi biraz daha derinden hissediyorum deprem bölgesine... Şuramda düğümleniyor bir yumruk fakat bağırıp çağırmak, gürültü yapmak değil bu derdin devasi. Dinlemek. Gözlerimizle, kulaklarımızla ve kalbimizle. Paylaşmak... Dokunmak ellerimizin uzandığı her yere. Dokunmak fakat incitmemek... Rahmetli anneannemin de söylediği gibi: Dikkat et! Gül ile dokunmak bile incitebilir yaralı olanı. Ve hesaplaşmak kendi vicdanımla... İnsan ki kâinatta olup biten her şeyden mesuldür, böyle öğretildi bize. Haksızlık etmeyi uyanıklık olarak görüyorsam... Doğruluk ve dürüstlük kaygım kalmamışsa... Bu kadar acı, içimdeki saf insanlığı ... Kalbim çoktan felaketin bir uzvu hâline gelmiş değil midir? Öyleyse kendimden ve yeniden başlamalıyım her şeye
Reklam
Hem çok varlıklı kem kederli bir insan başkalarını huzursuz eder. Çünkü herkes servetin mutluluk getireceğini zanneder. Zengin olup da yüzü gülmeyenden içten içe ürkerler bu yüzden. Mihrimah da herkesi tedirgin ediyordu. Ben hariç. O kadar aşıktım ki zaten öteden beri onun yanında o kadar gergindim ki bir de ilaveten ondan korkmayı düşünecek kalim yoktu. O yüzden diğer kalfalar tutuk davranırken ben ka bire yeni fikirlerle geliyordum. Durmadan çiziyor Mihrimah Camiine yenilikler getirmek istiyordum. Haddimi bilmiyordum yani. Ama aşk biraz da böyle bir şey değil midir zaten. Haddini bilmemek hudutların ötesine geçmeye azmetmek...
Kâ’b İbni Mâlik radıyallahu anh gözlerini kaybettiği zaman onu elinden tutup götürme görevini üstlenen oğlu Abdullah’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte Tebük Gazvesi’ne katılmadığına dair mâcerasını Kâ`b İbni Mâlik radıyallahu anh’den şöyle anlatırken duydum: Resûlullah sallallahu
Sayfa 186 - Erkam YayınlarıKitabı okuyor
Kimsenin kimseyi tanımak için emek harcamaya zamanı yoktur. Zaman akıp gider insanlarla birlikte. Görüntüler ve imajlarda anlaşmak yeterli sayılır. Vefa duygusu, kendini adamak, bağlanmak yoktur. Bu göz alıcı, kışkırtıcı ve ruhsuz güzellik gün boyunca rahatça doyurur. Zaten böyle bir iklimde, aşk, zehirli ve yok edici bir fikir gibi dolaşmaktadır ortalıkta. Anılar, hayaller ve vazgeçilmez olan ruhuna değil; bu gösteriş dünyasına, bu pırıltı ve zenginlik ayinine tutku duyulur artık. Herkes bu ayinin kahraman olmak ister; bir özgürlük, bir siyasal mücadele, bir yolculuk kahramanı değildir bu. Bu kahramanlık yetersizlik acıları dindirecektir sanki. Kimse, başka acı çekmek istemez. Başka her fikrin üzerinden sadece şöyle bir dokunulup geçilir. Bu ayine kendini kaptırmış insan, ölüm düşüncesini tamamen unutur. Para ve eşyadan başka hiçbir şey biriktirmek istemez. Bu duygu, ona kıskanç bir can sıkıntısı getirse de, ayine koşulsuz katılabilmek için benliğini unutmaya çoktan razıdır. Çünkü kendisine sunulanla ilgilenmeyip içine baktığında, açgözlü, muhteris, zevk düşkünü biri olduğunu hisseder aslında. O duyguyla şu an yüzleşebilmesi, ona çok güçlü çok sıkıntı verici gözükür. Kendisinden kopup gittiğini düşündüğü o rengarenk dünyadan geri kalmamak, onun ta içinde olmak kendisi olmamaya (kendisi kim?) çoktan hazırdır zaten. Kendisini yetersiz hissetmesine neden olan, biraz da benliğinin bu pasif direnci değil midir? Bu gösteriş ve zevk ayininden pek de mutlu olamayacağını içten içe duyuran bu geri kalmış, bu “gözü geçmişe takılı” benliğini susturmak ister artık.
Sayfa 13
Çok Tuhaf Soruşturma: Kandiyeli Zorzi Cavala Zara, Adriyatik’te stratejik öneme sahip bir Venedik limanıdır. Osmanlıların 1570 yılında Kıbrıs'ı işgal edip Venedik'le savaşa girmesi bu sınır bölgesini savaşın kritik noktalarından biri haline getirmiştir. Bu stratejik konum bu limanı özellikle savaş zamanlarında Osmanlı casuslarının
Reklam
Anlatıbilim Açısından Budist Sinema: Yeni Bir Türe Doğru mu?
Budizm’in sürekli olarak, bir din değil bir felsefe olduğu ileri sürülür. Bireysel düzlemde böyle olabilir, ancak kurumsallaşmış bir ideoloji olması dolayısıyla dinsel niteliği bulunuyor. Budizm, yaşamı acı ile tarifler. Bir tanrı inancı olmayan Budist ideolojiye göre, Buda, insanın içindedir. Bu özellik doğuştan gelir. İçimizdeki Buda kimileri
Ötekilerin Felsefe Tarihi: Eskil Çin Düşüncesi Üstüne
Eskil Çin felsefesi, Çin’in 21. yüzyıldaki yükselişine dek, felsefe tarihinde eskil Yunan merkezli felsefe tarihyazımlarına bir ek gibi görülüyordu ve sık sık bu felsefenin ‘Batı’nınki gibi çağdaş, ileri, gelişkin vb. olmadığı satıraralarından sezdiriliyordu. Her tür resmi tarihyazımının marazlarından felsefe tarihyazımı bile muaf değil. Batı,
XV-Yalan Üzerine Bizde neden herkes, istisnasız herkes yalan söyler? Beni hemen durdurup söyle bağıracaklarına eminim: “Ee, söyledikleriniz saçma, herkes değil! Konu bulamamışsınız, yazınız daha baştan etkileyici olsun diye uyduruyorsunuz.” Konu kısırlığıyla suçlanmam yeni değil, ama asıl mesele şu: Yalan söylemenin bizde genel bir alışkanlık
3 MAYIS'I ÜÇ İSİMDEN DİNLEMEK Hakan Paksoy, Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun, Prof. Dr. İskender Öksüz ve Sadi Somuncuoğlu Hakan Paksoy (HP): Millî Düşünce Youtube kanalı izleyicilerini selamlıyorum. Bugün önemli bir konuyu, Türk siyaset ve fikir hayatında ve devlet hayatında önemli olmakla birlikte çok da fazla üzerinde durulmayan bir olayı
74 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.