Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Deniz durulunca karşı kıyıdan teknelerle insanlar gelecek. Asker Adası'nda on ölü ve çözümsüz bir dizi cinayet bulacaklar.
"Birkaç zenci Fransız asker camdan bize bakıyor,kırmızı dillerini çıkarıyorlar, yumruklarını sallıyorlardı. İhsan biraz fazla şarap içmesine rağmen susuyor ve düşünüyordu.Bir aralık zencilere gözü ilişti.Acı bir merhametle güldü."Türk milletini terbiyeye gelen medeni ordu,"dedi."
Reklam
YENİ BAŞLAYANLAR İÇİN BÜLENT ARINÇ
Hürriyet gazetesinde eski İrancı Ahmet Hakan, "Yeni başlayan lar İçin Bülent Arınç" başlığı altında kendince bir dönemin Arınç’ını anlatıyordu: "Bülent Arınç, eskiden ‘M anisalı içli bir avu kat’ idi. O kadar içliydi ki... Ancak ‘Girdiği bütün davaları kaybederek sakinleşe­ cek' bir hali vardı. Bu özelliği hâlâ devam
Yahudiler D Torbasında
Gidin Araplara sorun. Bakın bizim sömürge sistemimizi nasıl açıklıyorlar... En üstte, derler, hükümetin başı vardır; en büyük sopa ondadır ve kurmay heyetine vurur; asker Avrupalı yerleşimciye, Avrupalı yerleşimci Araba, Arap zenciye, zenci Yahudi'ye ve Yahudi de gider eşekçiğe vurur; ve bu zavallı eşekçiğin vuracak kimsesi olmadığı için sırtını uzatır, her şeyi taşır.
Bir Küçük Asker yapayalnız kaldı, Gidip kendini astı.
İstanbul Lokantası'nın camlarından Sirkeci'nin karışık kalabalığını görüyorduk. Birkaç zenci Fransız asker camdan bize bakıyor, kırmızı dillerini çıkarıyorlar, yumruklarını sallıyorlardı. İhsan biraz fazla şarap içmesine rağmen susuyor ve düşünüyordu. Bir aralık zencilere gözü ilişti. Acı bir merhametle güldü. "Türk milletini terbiyeye gelen medeni ordu," dedi.
Reklam
Eğer zenciler akıllarını başlarına topiarlarsa, yaşayabilirler. Dün akşam bizimkilere; "Niçin düşünmek istemiyorsunuz? dedim. Charlie'yi asker kaçakları astılar Rus albayı ise onun elini sıkmıstı" Sıvışı­verdiler hemen Jenny. Düşünmekten korkuyorlar. İhtiyar Plower ne dedi bana biliyor musun? "Tanrı insanlardan iyidir ve zencilerin cenneti hiç kuşkusuz beyazlarınkinden daha kötü değildir.,, Fark ediyor musun, Tanrının iki ayrı cenneti olduğunu ve Senatör Low'u zenci Plower'le aynı bulutun üstünde oturtamayacağı­nı sanıyor. Ne diyorum sana, düşünmekten bile korkuyorlar
Sayfa 36
Sürüp gelen çağlardan
Yeryüzü bana mescit kılındı Ant verdim toprak şahit tutuldu Her sabah her öğle her akşam İkindiyle yıkanarak yatsıyla donanarak Seslerden bir sesle fırınlanıp Sulardan polatlanan benim. Geldim durdum önünde işte bir anıt gibi Sıyırarak sırtımdan bir yılan giysisini. Evet bir hançer ağacı gibi büyüyor içimde acı Dağlardan bir dağ gibi kabaran
Kim söylemişti bunu? General MacArthur tabii. Kuzeni Elsie MacPherson'la evli olan yaşlı asker. Ölüme pek aldırış etmiyormuş gibi... Hatta, onu ister gibi bir hali vardı. Günahkârdı da ondan. Her halinden belliydi günahkâr olduğu. Bazıları ölümü o kadar düşünmezlerdi ki, sonunda kendi canlarına kıyarlardı. Beatrice Taylor da bunlardan biriydi... Dün gece rüyasında Beatrice Taylor'u görmüştü... Dışarıdan cama yüzünü dayamış, kendisini içeriye alması için yalvarıp durmuştu. Ama, Emily Brent onu almamıştı içeriye. Çünkü alsaydı korkunç bir şey olacaktı... Emily silkinerek kendine geldi. Karşısındaki kız ona hayretle bakmaktaydı. Kendini toparlayarak, "Her şey hazır, değil mi?" diye sordu. "Kahvaltıyı içeriye götürebiliriz."
Üç adam adayı araştırmaya başladılar. Arama işi tahmin ettiklerinden de kolay oluyordu. Adanın kuzey doğu tarafında kayalar sahile doğru dimdik iniyordu. Adanın öbür bölümlerinde de gizlenebilecek çok az yer vardı. Üç kişi tepeden deniz kenarına kadar her yanı dikkatle aradılar. Kayalardaki en ufak çatlak bile gizli bir mağaranın girişi olması ihtimali düşünülerek dikkatle kontrol edilmişti. Görünürlerde mağaraya benzer hiçbir şey yoktu. Sonunda General MacArthur'un oturmuş, denizi seyrettiği yere geldiler. Dalgaların kayalara çarparak tatlı ezgiler çıkardığı, sakin bir yerdi burası. Yaşlı asker dimdik oturmuş, gözlerini ufka dikmişti. Blore, "Hali hiç normal değil... Sanki bilinmez bir gücün etkisi altında," diye geçirdi içinden.
Reklam
Yaşlı kadın her şeyde kusur bulan bir tipti. Böylelerini çok iyi tanırdı. Ayrıca soyunda Tatar bulunduğuna da bahse girebilirdi. Asker tavırlı ihtiyar adamın uzun yıllar orduya hizmet ettiği ve rütbesinin hayli yüksek olduğu belliydi. Genç kız ise, güzel olmasına rağmen göz kamaştırıcı değildi. Hollywood'un yanından bile geçmediği belliydi. Basit bir kızcağızdı. Cakalı beyefendinin ise efendilikle hiçbir ilgisi yoktu. Fred Narracott, "Bu ancak, işten elini eteğini çekmiş bir tüccar olabilir," diye düşündü. Gözbebekleri fıldır fıldır oynayan, etrafı kaçamak bakışlarla inceleyen, aç bakışlı adam da oldukça garipti. Ancak onun sinemayla bir ilgisi olabilirdi.
İstasyonun çıkış kapısında uzun boylu, asker tavırlı, yaşlı biri belirmişti. Kırlaşmış saçları kısa kesilmişti, yüzünü düzgün bir beyaz bıyık süslemekteydi. Büyük deri bavulun ağırlığı altında ezilmiş olan hamal, Vera ile Lombard'ın yanına doğru seğirtti. Vera ev sahibesi havasıyla ilerleyerek, yeni gelen adama, "Ben Bayan Owen'in sekreteriyim. Otomobil sizi bekliyor," dedi, sonra ekledi. "Sizi Bay Lombard'la tanıştırayım." Yeni gelen adam, yaşından umulmayacak bir canlılık ve çabuklukla Lombard'ı süzdü. Zeki bakışlı, mavi gözlerinden, ne düşündüğünü anlamak olanaksızdı.
"Nasıl olsa iş kolay olacak," diye mırıldandı. "Umarım kılık kıyafetim iyidir." Ayağa kalkıp aynaya baktı. "Kendime subay süsü verebilirim," diye düşündü. "Hayır, olmaz. O asker eskisi herif foyamı hemen ortaya çıkarır sonra." Kendini Güney Afrikalı olarak tanıtacaktı. Adaya geleceklerden hiçbirinin Güney Afrika ile ilişiği yoktu. Hem Güney Afrika'yı anlatan gezi kitabını da yeni bitirmişti. Bu konuda bol bol konuşabilirdi. Zenci Adası... Zenci Adasını çocukluğundan anımsıyordu. Martılarla dolu, leş kokan bir kayalıktan ibaretti. Sahilden bir mil kadar uzaktaydı. Adını sahilden görünen siluetinden almıştı. Sahilden bakıldığında dolgun dudaklı bir zenci başını andırırdı.
On küçük asker(zenci)
On küçük asker yemeğe gitti. Birinin lokması boğazına tıkandı, kaldı dokuz. Dokuz küçük asker çok geç yattı. Sabah birisi uyanamadı, kaldı sekiz. Sekiz küçük asker adada gezmeye çıktı. Birisi geri gelmedi, kaldı yedi. Yedi küçük asker odun kırdı. Birisi baltayla kafasını yardı, kaldı altı. Altı küçük asker kovana dokundu. Birisini arı soktu, kaldı beş. Beş küçük asker hukuka merak sardı. Birisi avukat oldu, kaldı dört. Dört küçük asker denize gitti. Birini kırmızı balık yuttu, kaldı üç. Üç küçük asker hayvanat bahçesini gitti. Birini ayı boğdu, kaldı iki. İki küçük asker güneşte oturdu. Birini güneş çarptı, kaldı bir. Bir küçük asker yapayalnız kaldı. Gidip kendisini astı, ve kimse kalmadı...
85 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.