Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Baran

Baran
@Baran48
"sabahları sökün eylerken şafak güneşinin sıcaklığını iyi sakla yine geleceğiz!"
359 okur puanı
Ocak 2018 tarihinde katıldı
Örneğin, amaçlanan şey iyi ise, işlenecek bir cinayet uygun görülebilir. Yani bir kötülüğe karşı, yüzlerce güzel şey! Yüksek birtakım yeteneklere sahip ve aşırı özsaygısı olan bir genç, diyelim topu topu üç bin ruble ile mesleki yükselişinin ve geleceğinin bambaşka bir biçim alacağını bilse ve elinde de bu para olmasa, kuşkusuz böyle bir durumu
Sayfa 589
Reklam
"Acıyı üstlenmekle, suçunu yarı yarıya temizlemiş olmuyor musun?" "Suç mu?" diye bağırdı Raskolnikov, bir anda öfkeden deliye dönmüştü. "Ne suçu? Öldürenin kırk günahından arınacağı aşağılık bir tefeciyi, hiç kimseye hiçbir yararı olmayan, yoksulların kanını emen zararlı bir biti öldürmek mi suç! Bu suç benim umurumda bile değil ve onu temizlemeyi de düşünmüyorum. Nedir bu böyle? Dört yandan herkes "cinayet! cinayet!" diye bağırıp duruyor! Korkaklığımın ne kadar saçma olduğunu bütün açıklığıyla ancak şimdi, böylesine gereksiz bir utancı çekmeye karar verdiğim şu anda anlayabiliyorum!
Sayfa 618
Demek bu o değil! Biçim olarak, estetik bakımdan, demek istiyorsun herhalde? Anlamıyorum doğrusu kuşatılmış bir halk üzerine, yolunca, yordamınca bombalar yağdırmak biçim bakımından kimseyi rahatsız etmiyor ve saygıdeğer bir şey sayılıyor. Estetik kaygısı, güçsüzlüğün ilk belirtisidir! Hiçbir zaman, şu anda olduğunca apaçık duymamıştım bunu; suçumun anlamını ve buna niçin cinayet denildiğini şu anda olduğunca hiçbir zaman anlamamıştım ve kendimi hiçbir zaman şu anda olduğunca güçlü ve inançlı duymamıştım!..
Sayfa 619

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
" Bu devir, sıradan insanın en parlak zamanı ; duygusuzluğun, bilgisizliğin, tembelliğin, yeteneksizliğin, hazıra konmak isteyen bir kuşağın devridir.. "
Yabancılaşmanın ortadan kaldırabilmesi için koşullar
Filozofların anlayabilecekleri bir terim kullanmak gerekirse, bu "yabancılaşma" doğaldır ki, ancak iki pratik koşulla ortadan kaldırılabilir. Yabancılaşmanın "katlanılmaz" bir güç, yani insanın ona karşı devrim yaptığı bir güç haline gelmesi için, onun insanlığın büyük bir çoğunluğunu tamamen "mülkiyetten yoksun" hale, ve aynı zamanda, gerçekten mevcut olan bir zenginlik ve kültür dünyasıyla çelişkili hale getirmesi gereklidir, öyle şeyler ki, her ikisi de üretici güçlerin büyük ölçüde artmasını, yani üretici güçlerin gelişiminin yüksek bir evresini varsayarlar
5.bölüm
Reklam
Praksis
II - Nesnel hakikatin insan düşüncesine atfedilip atfedilmeyeceği sorunu -bir teori sorunu değil, pratik bir sorundur. İnsan, hakikati, yani düşüncesinin gerçekliğini ve gücünü, bu dünyaya aitliğini pratikte kanıtlamalıdır. Pratikten yalıtılmış düşüncenin gerçekliği ya da gerçeksizliği konusundaki tartışma, tamamıyla skolastik bir sorundur. III- Ortamın değiştirilmesine ve eğitime ilişkin materyalist öğreti, ortamın insanlar tarafından değiştirildiğini ve eğiticinin kendisinin de eğitilmesi gerektiğini unutur. Bu yüzden de, toplumu, biri toplumdan üstün olan iki kısma ayırmak zorunda kalır. (Örneğin Robert Owen'da.) Ortamın değiştirilmesi ile insan faaliyetinin ya da kendi kendini değiştirmenin çakışması, yalnız devrimci pratik olarak kavranabilir ve ussal biçimde anlaşılabilir. VIII- Tüm toplumsal yaşam, özünde pratiktir. Teoriyi gizemciliğe saptıran bütün gizemler, ussal çözümlerini insan pratiğinde ve bu pratiğin anlaşılmasında bulurlar. XI - Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır; oysa sorun onu değiştirmektir.
Sayfa 12 - Feurbach üzerine tezler ; 2,3,8 ve 11. tezler
‘Ödüllendiren ve cezalandıran bir tanrı fikrini kavramak, insanın eylemleri dışsal ve içsel zorunluluklar tarafından belirlendiği için çok zordur. Çünkü bu durumda, Tanrı’nın gözünde, cansız bir nesne hareketlerinden ne kadar sorumluysa, insan da başına gelenlerden ancak o kadar sorumlu olabilir. Bilim bu nedenle yıkıcı bir ahlaka sahip olmakla suçlanır, ama bilimi bununla itham etmek hiç adil değildir. Bir insanın etik davranışları empatiyle, eğitimle, toplumsal bağlara ve ihtiyaçlara dayandırılmalıdır; bunun için dini bir dayanağa gerek yoktur. İnsan cezalandırılma korkusuyla ve ödüllendirme ümidiyle kendini kısıtlasaydı, asıl o zaman içler acısı bir halde olurdu. Böyle düşününce, kilisenin neden ezelden beridir bilimle savaştığını ve bilime meraklı olanlara zulmettiğini anlamak kolaylaşır. Doğa’ya asla bir hedef ya da amaç veya insana özgü gibi görünebilecek başka bir nitelik atfetmedim. Doğa’ya baktığımda muhteşem bir yapı görüyorum. Sadece yarım yamalak anlayabildiğimiz bu yapı, aklı başında bir insanda ancak tevazu uyandırabilir. Bu sahici dini duygunun mistizimle uzaktan yakından alakası yoktur.’
Hazzın kimi inceliklerini kavrayamayan, sinirleri sağlam insanlardan söz edeyim biraz da. Bu baylar, gerçi sırası gelince öküz gibi böğürüp bununla belki de büyük bir onur kazanırlar, ama demin de söyledim ya, bir zorlukla karşılaşınca siniverirler. Zorluk onlarca taş duvar demektir. "Hangi taş duvar?" diyeceksiniz. Elbette
III. Bölüm, son paragraf
Doğa insanın gerçek yararıyla ve korunmasını amaçlayan insan usunun yasaları ile sınırlı değildir; onun sınırları çok daha geniştir ve içinde insanın bir zerrecikten ibaret olduğu, doğanın sonsuz düzeni ile ilgilidir; bütün bireylerin belirli bir biçimde yaşamak ve davranmak üzere şartlanmış olmaları bunun sonucudur. Bundan dolayı, doğadaki herhangi bir şey bize gülünç, saçma ya da kötü görünürse, bu bizim ancak bölük pörçük bir şeyler bilmemizden ve bir bütün olarak doğanın düzeninden ve iç ilişkilerinden büsbütün habersiz olmamızdandır;sonra da her şeyin kendi insan usumuzun gerçeklerine göre düzenlenmiş olmasını istememizdendir ; gerçekte usun kötü saydığı şeyler, bütünüyle doğanın düzeni ve yasaları açısından değil, ancak bizim usumuzun ve yasaları açısından kötüdür.
Sayfa 75
Şairin gerçeklik algısı, düşü gerçeğe dönüşümünde bilincin rolü
'Şairler, sözün ve sezginin tek sahibi olmayı asla düşünmediler. Onları tüm dünya ile paylaşmak gibi bir duyguda oldular. Bunun için de insanlara sezgiyi önerdiler. Sezgiden yoksun bir aklın dünyayı cehenneme çevirebileceğini söylediler. Şairlere kulak veren kimileri sezgiyi de benimsediler. İşte aklıysa sezgisini buluşturanlar bilmek vadisini keşfe çıktılar ve bilimi kurdular. Denilebilir ki, bilim vadisinde yürünen her koyak, önce sezginin rüzgarı ile doldu ve onun fısıldayışını dinledi. Ama aklından başka bir şeyi kullanmak istemeyenler de vardı. Bunlar, şairleri hayalci, olmamışı olmuş gibi gösteren sapkınlar olarak gördüler Onların sözlerine kulak vermenin saçma sapan bir şey olduğunu söylediler. Haklıydılar belkiç Ve zaten haklı olmak onlara yetiyordu. Bu dünyaya sadece ve sadece haklılık koltuğuna oturmak için gelmişlerdi.Bu akıllılara göre söz gelimi Donkişot, zavallı, yanlız, mutsuz ve bir başınaydı. Aklın durduğu yerde Donkişot, yerden yere vurulmalıydı ve öyle de yaptılar zaten. Çocuklarının Donkişot'tan uzak durmasını istediler. Sevdiklerini akılsız davranışları nedeniyle Donkişot'a benzettiler hep. Donkişot'u ancak şairler sevdi, birde düşlerine sahip çıkanlar. Onu, bir şair sandılar Her şair Donkişot'tan bir şey almıştı çünkü. Ama galipler, hayalden yoksun akıllılardı. Böyle olması kaçınılmazdı ve şairler, bu akıllılar karşısında yenilmeyi göze alacak kadar cesurdular. Egemenlik şaire, şiire ve hayale yakışmıyordu çünkü. Şiirin payına düşen eşitlik ideolojisi idi ve şiir hep bunu duyumsatmaya çalıştı.
Sayfa 4
Reklam
·
Puan vermedi
Gerek Emile zola'nın yaşadığı zamanı yani devrimler-karşı devrimler çağı Fransası gerekse Zola'nın politik bilinci kendisini; toplumsal gerçekçiliğin ön planda olduğu eserler yazmasına etken olmuştur. Meyhane kitabındaki politikaya dair vurgu Germinal eseri kadar olmasa da, insanların sistemin çarpıklığından kaçış yolunu alkol bağımlığı, para, meta ilişkilerinin etkilediği kadın-erkek ilişkisinin biçimi üzerinden yorumluyor-irdeliyor. İnsana aykırı olan tüm davranış biçimlerini (alkolizm, kadını meta olarak görme, güce tapınma, egoizm.. ) sistemin çarpıklığı ve zorbalığı üzerinden okunması gerektiğine inanıyorum.
Meyhane
MeyhaneEmile Zola · İskele Yayıncılık · 20203,792 okunma
Goethe - Bilincin nesnel gerçeklikle ilişkisi ve önemi
İnsan kendini ancak kendi içinde algıladığı ve kendini içinde algıladığı dünyayı bildiği kadar bilir. Gerektiği gibi incelenen her yeni cisim içimizdeki yeni bir organı açığa çıkarır
Band 1-16
Yabancılaşma
'Günün birinde yazdıklarımdan bir perde çekeceğim hayatıma. Herkes kağıt üstüne yazılanları benim hayatım sanacak, ben de hayatımı saklamış olacağım böylelikle. Saklanmanın en iyi yolu fazla görünmektir, biliyor musun? Herkes seni gördüğünü sanır, sen de rahat edersin. Kasada oturan kız gibi! Herkes kasadaki kızı görür, ama kimse tanımaz.'
Arka kapak
3.078 öğeden 3.061 ile 3.075 arasındakiler gösteriliyor.