Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Burak Yayla

Burak Yayla
@Burak_Yayla
ELT
Eskişehir, 3 Eylül 1990
5 okur puanı
Aralık 2020 tarihinde katıldı
-Geometri her zaman için olanı bilmeye yarar; doğup öleni bilmeye değil. -Burada anlaşırız elbet; çünkü, geometri değişmeyenin bilgisidir. -Öyleyse sevgili dostum, o da ruhumuzu öz gerçeğe yükseltmeye, bizde bilim sevgisini doğurmaya yarar. Gözlerimizi aşağılara değil, yukarılara çevirir.
Sayfa 247Kitabı okudu
Reklam
- Şimdi, dedim, insan denen yaratığı eğitimle aydınlanmış ve aydınlanmamış olarak düşün. Bunu şöyle bir benzetmeyle anlatayım: Yeraltında mağaramsı bir yer, içinde insanlar. Önde boydan boya ışığa açılan bir giriş... İnsanlar çocukluklarından beri ayaklarından, boyunlarından zincire vurulmuş, bu mağarada yaşıyorlar. Ne kımıldanabiliyor ne de
Tüm büyük eylemlerin, tüm büyük düşüncelerin önemsiz bir başlangıcı vardır. Büyük yapıtlar çoğu kez bir sokağın dönemecinde ya da bir lokantanın kapısında dogar. Uyumsuzlukta da böyle. Özellikle uyumsuz dünya soyluluğunu bu zavallı doğuştan alır. Kimi durumlar da neler düşündüğü konusunda bir soruya kişinin "hiç" yanıtını vermesi bir

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Her bir insanın hikayesi, bizi kendi başımızdan geçen olaylar kadar ilgilendirirdi.
Sayfa 256Kitabı okudu
-ve iyinin ve kötünün yaratıcısı olmak isteyen, önce bir yok edici olmalıdır ve değerleri paramparça etmelidir. En büyük kötülük de en büyük iyiliğe dahildir böylece, ama bu yaratıcı iyiliktir.
Sayfa 113
Reklam
Aziz olmak istemiyorum, soytarı olmayı tercih ederim... Belki de bir soytarıyım ben... Buna rağmen ve belki de bunu rağmen değil -çünkü şimdiye kadar azizlerden daha yalancısı olmamıştır- hakikat konuşur bende.
Sayfa 111Kitabı okudu
Mükemmelliği küçümseyen martılar yavaştır. Mükemmele ulaşmak için uçanlar ise hızlıdırlar ve her yere gidebilirler.
"Ölmek istemiyorum ve savaşacağım. Ama kaybedersem, iyi bir son olsun istiyorum." Rieux eğildi ve onun omzunu sıktı. "Hayır", dedi. "Bir aziz olmak için yaşamak gerek. Savaşın."
Sayfa 279Kitabı okudu
Bugün annem öldü. Belki de dün, bilmiyorum.
Sayfa 1
Bir süre sonra da vebadan ölenlerin de yakılması gerekti. Gözcü nöbetçiler daha uzağa yerleştirildi ve bir belediye görevlisi şimdi kullanılmayan, bir zamanlar kıyıya ulaşımı sağlayan tramvayları kullanmayı önererek yetkililerin işini büyük ölçüde kolaylaştırdı. Bunun için, yedek ve çekici arabaların oturma yerleri kaldırılarak içleri hazırlandı ve tramvay yolunu fırına çevirerek yeni hattın merkezi oluşturuldu. Ve tüm yaz sonu boyunca, tıpkı sonbahar yağmurlarının ortasında olduğu gibi, kıyı şeridinde, her gece yarısı yolcusuz garip tramvay konvoylarının denizin üzerine doğru sarsıla sarsıla geçtiğine tanık olundu. Kentliler bunun ne olduğunu sonunda öğrendiler. Kıyı şeridinde geçişi yasaklayan polis güçlerine karşın insanlar sık sık, grup halinde dalgaların üzerine doğru inen kayalıklara gizlice tırmanmayı ve tramvaylar geçerken arabaların içine çiçek atmayı başardılar. Yaz gecesinde çiçek ve ölülerle yüklü araçların sarsıla sarsıla gittiği duyuluyordu böylece.
Sayfa 179Kitabı okudu
Reklam
Böylece hafta boyunca vebanın tutsakları ellerinden geldiğince çırpınıp durdular. Hata Rambert gibi, aralarından bazılarının da, görüldüğü gibi, hâlâ özgür insanlar gibi hareket ettiğini, hâlâ seçme özgürlükleri olduğunu düşledikleri bile oluyordu. Ama, işin doğrusu, o anda, ağustos ayının ortasında, veba her şeyin üstüne çökmüştü. böylece bireysel yazgı diye bir şey artık yoktu; veba ve hekesin paylaştığı duygulardan oluşmuş toplumsal bir tarih vardı.
Böyle bir evrende tutkunun yeri yoktur.
Çok gençken, yaşadığı mahalleden yoksul bir genç kızla evlenmişti. Hatta evlenmek için okumayı bırakmış ve bir işe girmişti. Ne Jeanne ne de kendisi mahallerinden dışarı adım atıyordu. Kızı görmeye evlerine gidiyordu, Jeanne'ın anne ve babası bu sessiz beceriksiz damat adayıyla biraz alay ediyorlardı. Baba demiryolu görevlisiydi. Evde dinlenme
Gerçekten de felaketler ortak bir şeydir, ancak başımıza geldiğinde inanmakta güçlük çekilir. Dünyada savaşlar kadar vebalar da meydana gelmiştir. Vebalar da, savaşlar da insanı hazırlıksız yakalarlar. Kentliler kadar, Doktor Rieux de hazırlıksızdı; bu durumda onun kararsızlığını anlamalıydık. onun endişe ve güven arasında sıkışıp kalmasını da anlamalıydık. Bir savaş patladığında insanlar, "Uzun sürmez, bu çok aptalca!" derler. Ve kuşkusuz bir savaş çok aptalcadır, ancak bu onun uzun sürmesini engellemez. Budalalık hep direnir, insan hep kendisini düşünmese bunun farkına varabilirdi. Bu açıdan burada oturanlar da herkes gibiydi, kendilerini düşünüyorlardı; bir başka deyişle hümanistler; felaketlere inanmıyorlardı. Felaket insana yakışmaz, onun için felaketler gerçek dışıdır, geçip gidecek kötü bir rüyadı, denir. Ancak her zaman da geçip gitmez, kötü rüyalar arasında insanlar geçip gider; önlemlerini almadığından da başta hümanistler gider. Yurttaşlarımız da başkalarından da az ya da çok suçlu değildi; alçakgönüllü olmayı unutuyorlardı, hepsi bu ve kendileri için hâlâ her şeyin olanaklı olduğuna inaniyorlardu; bu durum da felaketlerin olanaksızlığına varsayıyordu. İşlerini yapmayı sürdürüyorlardı, yolculuklar ayarlıyordu ve düşünceleri vardı. Geleceği, yolculukları ve tartışmaları ortadan kaldıran bir vebayı nasıl düşüneceklerdi ki? Kendilerini özgür sanıyorlardı, oysa felaketler oldukça kimse asla özgür olamayacak.
Dar Görüşlülük
Bu fikirlerini Ruth'a ifade etmek için çabalarken onu şaşırtıyor, Martin'e daha çok şekil vermek gerektiğini düşüncesinin kızda iyice yerleşmesine neden oluyordu. İnsan denilen yaratığın zihninde yer etmiş olan; kendi renginin, inancının ve siyasetin en doğrusu, en iyisi olduğuna ve dünyanın dört bir yanına dağılmış diğer tüm insanların kendisinin daha talihsiz konumlara sahip olduğuna inanmasını sağlayan o yaygın dar görüşlülük, Ruth'da da vardı. Eski çağlarda kadın olarak yaratılmadıkları için Yahudilerin Tanrı'larına şükretmesini sağlayan, modern dönemdeyse başka tanrıların yerine yeni bir tanrı koymak için misyonerleri dünyanın en ücra köşelerine gönderen şey, işte bu dar görüşlülüktü. Ruth'un hayatın farklı bir köşesinden gelmiş bu adama biçim verip, kendi köşesinde yaşayan adamlara benzetme arzusu da yine aynı dar görüşlülükten kaynaklanıyordu.
Kuşkusuz umut, tam koşarken, bir sokağın köşesinde, rastgele bir kurşunla yığılmaktı.
Albay'ın hanımı ve Judy O'grady Dış görünüşleri farklı, içleri aynı.