Hiçliğe ne kadar dayanabilir ya da dokunabilirsin? Var oluşun duyumsanışı ya da hiçliğin keşfi bir boş zaman uğraşıdır. Hiçliğe bakılamaz, ona sadece düşülür... Kendi hiçliğinden başın dönmesin, kendi uçurumlarına düşmesin diyedir gündelik hayata yöneltilen çılgın enerji... Etrafındaki yüz binlerce renk, koku, tat ve sese bezenmiş nesnelerin, seni hiçlikten korumak için çevrene doldurulduğunu hâlâ anlayamadın mı? Evrendeki boşluk, insanın içinde akar; bu nedenle insan en çok içine bakmaktan korkar...
İnsan meyveyi ısırarak anlar. Neyi anlar? Her şeyi. Hayatta kalmaya mahkum olan, sonra da bir akşam vakti zevki sezen, basit ve yüce şeylerin erdemlerine duyulan temel özlemi saptıran tüm yapay istahların boşunalığını, söylemlerin yararsızlığını; kimsenin kaçamayacağı yavaş ve korkunç düşüşü, ama buna rağmen, sanatın zevkini ve korkunç güzelliğini insanlara öğretmek üzere elbirliği eden duyuların muhteşem şehvetini kavrayan bir insan soyunun ağır ağır olgunlaşmasını anlar.