Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Ali Gülcü

Sevgi, narsizizmin hemen hemen olmadığı alçak gönüllülüğün nesnelliğin ve düşüncenin gelişmekte olduğu yerde vardır. kişi tüm yaşamını bu amaca adamalıdır.
Reklam
Sevmek, kişinin salt kendisi için ve tek başına edinebileceği bireysel bir deneyimdir.
Sevgi ancak iki insan birbirlerinin varlıklarının özünden bağlanır her biri kendini varlığının özünden tutarsa gerçekleşir. insan gerçeğinin de, canlılığının da sevgisinin temeli de işte bu özden tanıma eylemidir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Doğru düşünce son gerçek ve kurtuluşa götüren yol değilse, başkalarıyla, düşünceleri bizlerle aynı olmayan insanlarla kavga anlamsızdır. bu hoşgörü, karanlıkta fili tanımlamaları istenen adamların öyküsünde pek güzel dile getirilir adamlardan biri filin hortumunu elleyerek bu hayvan hortuma benziyor der bir başkası kulaklarına dokunup bu hayvan yelpaze olsa gerek diye yanıtlar üçüncü adam elini filin bacaklarına uzatıp hayvanı sütuna benzetir.
Kişinin kendi yaşamını, mutluluğunu, gelişmesini, özgürlüğünü olumlamasının kökleri onun sevebilme yetkisine bağlıdır.
Reklam
Olgunlaşmamış sevgi "seni seviyorum çünkü sana ihtiyacım var" der. olgunlaşmış sevginin söylediği ise "sana ihtiyacım var çünkü seni seviyorum" dur.
Kişi, uğrunda emek harcadığı şeyleri sever ve kişi sevdiği şeyler için emek harcar.
Haset, kıskançlık, hırs, her çeşit açlık, bunların tümü tutkudur. Sevmek ise zorlama olmadan sadece özgür olunduğunda yaşanabilen insan gücünü somutlayan bir eylemdir.
Sevgi kişiyi diğer insanlardan ayıran duvarları yıkan, onu diğerleriyle birleştiren, insanın içindeki etkin güçtür.
"Sana her şeyi açıkça söyleyeceğim yabancı buraya sık sık gelen biri var yaşlı bir tanrı o bilmez hiçbir yalanı dolanı mısırlı ölümsüz proteus'tur adı poseidon'un kullarından biri tanır tüm denizlerin derinliklerini."
Reklam
"Yabancı aptal mısın kafan mı çalışmıyor yoksa böyle acı çekmek sana zevk mi veriyor bunca zaman ne diye takılıp kaldın bu adada kurtulmaya çalışmıyorsun adamlarınla yoldaşların giderek tükeniyor zamanla."
Hoşça kalın meleğim, yanlışlıkla konduğu dağdan ürküp kalkan bir kuş gibi (hafif, canlı, neşeli) kanatlarınızı çırparak bir an önce yükseklere havalanın.
Hele çocukların, adını bile bilmediğim çocukların ölümünü duyunca, perişan olurum yüzümü duvara çevirip ölmek gelir içimden. Beni mahveden başka bir ölüm türü, başarabileceklerini başaramadan, onlardan beklenenleri gerçekleştiremeden, ya Oblomov'luk olup ya da alkol yüzünden ölüp gidenlerdir.
"Ölümsüz şiirlerin konusu değil, çağımızın mantığıdır bu: dürüst düşler sayesinde yaşayan bizler kötüleri savunuruz daha beter olanlara karşı."
Bu dinozorun anlatmak istediği daha başka şeyler de var ömrü vefa ederse. Fazla uzun yaşamanın ayıbına katlanabilirse bakarsanız onları da yazar günün birinde. Yani bu son söz gerçekten bir son söz değildir belki de.
Sayfa 321Kitabı okudu
Örneğin bir birey büyük bir salona girip kalabalık bir insan grubuyla karşı karşıya geldiğinde kızarıp bozarmaktan korkuyorsa bu koşullarla karşılaştığında kızarıp bozarmaya daha yatkın olacaktır. Bu bağlamda "arzu, düşüncenin babasıdır" şiarını "korku, olayın anasıdır" şeklinde çevirebiliriz.
Sayfa 126Kitabı okudu
Reklam
Logoterapi
Şimdiye dek hayatın anlamının sürekli değiştiğini ama hiç kaybolmadığını gösterdik. Logoterapiye göre hayatın anlamı 3 farklı yolla keşfedebiliriz: 1: üretimde bulunarak veya bir iş yaparak 2: bir şeyi deneyimleyerek ya da biriyle temas ederek 3: kaçınılmaz olan ıstraba karşı aldığımız tavırla.
Sayfa 116Kitabı okudu
Geçmiş
Geçmişte hiçbir şey geri dönüşsüz bir şekilde kaybolmuş değildir; aksine her şey kaybolmaz bir şekilde saklanmış ve korunmuştur. İnsanlar geçiciliğin anızlarını görmeye meyillidir ve hayatlarının hasadını sakladıkları dopdolu ambarları unuturlar: Görevler yerine getirilmiş sevilenler sevilmiş ve en az bunlar kadar önemlisi ıstıraplar cesaret ve onurla geride bırakılmıştır.
Sayfa 151Kitabı okudu
Benim bildiklerimi herkes bilebilir ama yüreğimdir yalnızca bana ait olan.
Raskolnikov yürürken, "Acaba neredeydi?" diye düşündü. "Nerede okumuştum, hani bir idam mahkumu, ölümünden biraz önce şöyle söylemiş ya da düşünmüştü: 'Yüksek ve sarp bir kayalıkta, ancak iki ayağımın sığabileceği, dar bir çıkıntıda, dört bir yanım uçurumlar, okyanuslar, sonsuz bir gece, sonsuz bir yalnızlık ve hiç bitmeyecek fırtınayla sarılmış vaziyette yaşamak zorunda olsam ve bütün ömrümce, bin yıl boyunca, hatta sonsuza kadar o bir karış toprakta durmam da gerekse, o şekilde yaşamak, şu anda bir saat içinde ölecek olmaktan çok daha iyidir?' Yeter ki yaşasındı, sırf yaşasın! Nasıl olursa olsun, ama yeter ki yaşasın!.." (Suç ve Ceza)
Bana sor sevgili kâri’ sana ben söyleyeyim Ne hüviyyette şu karşında duran eş’ârım : Bir yığın söz ki, samîmiyyeti ancak hüneri; Ne tasannu’ bilirim, çünkü, ne san’atkârım. Şi’r için “göz yaşı” derler, onu bilmem, yalnız, Aczimin giryesidir bence bütün âsârım ! Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem; Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzârım ! Oku, şâyed sana bir hisli yürek lâzımsa; Oku, zîrâ onu yazdım, iki söz yazdımsa.
Alıntı
Geçme namerd köprüsünden, ko apartsın su seni! Korkma düşmandan, ki ateş olsa yandırmaz seni! Müstakim ol, Hazreti Allah utandırmaz seni!”