Sen sen ol,sakın göklere bakmayı bırakma e mi küçüğüm? Başına her ne gelirse gelsin, ama kolay ama zor, üzüntüde veya sevinçte, nerede olursan ol, gökyüzündeki yıldızları seyretmeyi sakın bırakma...
"Sevgi, ebeveynin doğal otoritesinin dışarı çıkarır. Böylece çocuğunu sağlıklı bir birey olarak topluma hazırlarken ebeveyn sınırlarını şefkatle koyar. Çocuk ise bağımlı rolü sayesinde ebeveyni için iyi olma içgüdüsünü ortaya çıkarır. Liderlik bir bağlanma davranışıdır. Bağlandıklarımızın adımlarını takip ederiz. Böylece ebeveyn etkileme gücünü kullanır. Kontrol, tehdit ya da manipülasyonu değil. "
"Televizyon bir şamardır. Hem de kendi hanemizde kendi elimizle
suratımıza inen büyük bir şamar. Bize neler yasak, şunlar bunlar. İşte
bu yasaklan, bu haramları televizyonun bizim hanemizin içine kadar
getirir her çeşidini, barını, umumhanesini, meyhanesini ve biz oturur
Müslümanlığımızla, karımız kızımızla onu seyrederiz. Ve sonra deriz ki, nasıl oluyor da mukaddesatımız elden giderken, bize vururlarken ses etmez, vurana vurmayız.
Düşünün bakalım televizyon karşısında muhallebi gibi gevşemiş
bir Müslümanda değil cihat etmek, acaba kalkıp bir farzı ifa edecek
kuvvet ve istek kalmış mıdır?"
"Çocuğun içinde ilk dört yaş döneminde anneyi çağırarak kandırma, oyun oynama, suiistimal etme gibi anarmol duygular yoktur. Sadece bu dönem" ihtiyaç "dönemidir, ihtiyacı kim karşılarsa çocuk ona bağlanır."
“Bir genç kız bilge adamı şaşırtmak istiyor. İki elinin arasına bir kelebek koyacak ve bilge adama, ‘avucumun içinde bir kelebek var, canlı mı ölümü?’ diye soracak. Ölü derse kelebeği salıverecek, canlı derse avucunu
bastırıp kelebeği öldürecek, bilge adam her ne derse tersini ispat etmiş olacak. Kız kapalı tuttuğu ellerini bilgeye doğru uzatıyor: ‘Avucumun içinde bir kelebek var: Canlı mı, ölümü?’
Bilge adam cevap vermeden önce uzun uzun kızın gözlerinin içine bakıyor ve cevap veriyor: ‘Canlı da olması, ölü de olması senin ellerinde kızım, senin ellerinde’…
Şimdi bakın hayatınıza ve mutluluğunuza...
Nerede mi?
Açın şimdi avcunuzu...
Sizin ellerinizde ;tam avcunuzun içinde.
Bir Portekizli atasözü der ki: "Yaşadıkça yaşlanmazsınız, yaşamadıkça yaşlanırsın."
"İçinde, çok derinlerde bir şeyler hâlâ canını yakıyordu;fakat bu geçici bir acıydı ;şiddetli olsa da, iyi huylu bir acı... Tıpkı bir yara dokusunda, yara tamamen kapanmadan önce hissedilen o yakıcı acı gibi..."
“Şimdi sen, öyleyse bütün bunları neden yazdın, diyeceksin belki. Doğrusu, neden yazdığımı ben de bilmiyorum. Demek, yorganı omuzlarıma doğru çekip, bu yatak beni öldürecek dedikten sonra yazının içinde uyuyakalmışım.”