Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.24
Soner A.
Soner A.
@Soner_Aslan
Ne bulsam okurum...
1921 okur puanı
Nisan 2019 tarihinde katıldı
İlk olarak lise yıllarımda okuduğum bir eserdi. Çok meşhur bir kitap olduğu için hemen hemen bir çoğumuzun yolu ''simyacı'' ile kesişmiştir.
Brezilyalı yazar Paulo Coelho, Mesnevi’de geçen kısa bir hikayeden yola çıkılarak bu kitabı yazmış. İçerik olarak İslamiyet’in bir dönem egemen olduğu Endülüs (İspanya) ile tarihin en güzel yapıtlarından olan Piramitlerin etrafındaki şehirlerde geçiyor. Romanda çok güzel mini hikâyelerin olduğunu da belirtelim.
Romandan ziyade bir masal havasında olan kitap, sade ve akıcı üslubu sayesinde zevkli bir okuma deneyimi sunuyor.
Karamazov kardeşler, Dostoyevski’nin ölümünden üç ay evvel yayınladığı ve yazarlığında zirve yaptığı bir dönemde yazdığı bir romandır. Karamazov Kardeşler 1088 sayfadan oluşur ve iki yılda yazılmıştır. 19. yüzyıl Rusya’sına yolculuk yapmamızı sağlayan Dostoyevski’nin kendi yaşamıyla pek çok benzerlikler arz eden bu roman aile dramı, cinayet romanı ve felsefi bir metin olarak değerlendirilebilir.
İç çatışmaların, günahların ve sırların derinliklerinde dolaşan Dostoyevski, insanın en karanlık yönünü keşfetmeye ve tüm çıplaklığıyla ortaya koyma yönünden çok büyük bir eser çıkartmıştır.
İçerik olarak Karamazov Kardeşler’de, 4 kardeşin, yaşlı bir toprak sahibi babası Fyodor Pavlovoviç Karamazov arasındaki anlaşmazlıklardan usta bir dille bahsedilmektedir. Baba Karamazov’un; duygusal Dmitri, entelektüel İvan, gizemli Alyoşa ve gayrimeşru oğul Smerdiyakov adlarında dört oğlu bulunmaktadır. Kendilerini Karamazov olarak gören kardeşlerin hepsi de kendine özgü karakter özelliklerine ve arzularına sahiptiler.
Hayat, ölüm, para, aşk, felsefe, din, cinayet gibi konuların birbiri içine mükemmel bir şekilde uyumlu olduğu bu roman, Dostoyevski klasikleri arasında bir adım öne çıkmaktadır.
Her kütüphanede ve kitaplıkta bulunması gereken,yeryüzünde okunulabilecek en güzel kitaplardan biridir. Şiddetle tavsiye edilir.
Tutunamayanlar, alışılmışın dışında bir romandır.724 sayfadan oluşur ve okurlar tarafından en çok yarım bırakılan kitaplardan biridir çünkü belirli bir olayı sergilemekten çok; izlenimler, çağrışımlar, taşlamalar, ayrıntılar ve ruhsal çözümlemelerle oluşur. Kitapta iç içe geçen ve birbirini tamamlayan iki hikaye vardır. Birincisi Turgut Özben’in, ikincisi ise Selim Işık’ın hikayesidir.
‘’Romanın kurgusu “oyun” kavramı üzerinde şekillendirilir. Kahramanlar hayatı bir oyun olarak algılarlar. Tüm hareketlerinin nedeni oyundur ve verilen tablolar genel olarak oyun vurgusuyla bitirilir. Kahramanlar oyun oynarlarken tanışırlar. Turgut’un Selimle arkadaşlıkları da Selim’in oynadığı “Vakit geçirme Oyunu’’ yla olmuştur. İfadelerde bile hayatı oyun olarak algılayan, alaycı bir ton vardır. ‘’
Okudukça düşündüren ve insana farklı bakış açıları sunan edebiyatımızın en şahane eserlerinden biridir. Mutlaka her kitaplıkta olmalıdır.
Okur Takip Önerileri
Huzur Ahmet Hamdi Tanpınar’ın yayımlanan ilk romanıdır ve Tanpınar’ın adıyla özdeşleşen çalışmasıdır. Huzur romanı 1930’ların sonunda İstanbul’un aydın çevrelerinden karakterlerin yaşam öyküsü üzerine kuruludur.
Romanın kahramanlarının hikâyesini, 2. Dünya Savaşı’nın ilanından bir gün önceki 24 saatlik zaman diliminde, hafızada geriye dönüşlerle anlatır. Huzur Türk edebiyatında yazıldığı döneme kadar olan süreçte anlatımındaki bu zaman tekniği bakımından farklı bir konumdadır.
Her ne kadar söz konusu romanın adı Huzur olsa da, kitap onu okuyanları bir tür huzursuzluk duygusuna sevk eder. Zaten Tanpınar da mutlak varlıktan kopmuş insanın ıstırabını, huzursuzluğunu resmetmeye çalışmıştır. Kendisi de bizzat bu resmin orta yerinde yer almaktadır. Ahmet Hamdi huzursuzluğun içinde huzuru aramaktadır. Bu açıdan Huzur romanı, Tanpınar’ın düşünce dünyasını anlamak bakımından temel eserdir.
Nobel ödüllü Albert Camus’ un en çok bilinen ve en çok dile çevrilen kitabıdır. 1942 yılında yılında yayınlananmasına rağmen kitap halen en çok satılan eserlerden biridir.
Dostoyevski ve Kafka ile karşılaştırılması ya da benzetilmesi Camus’ un felsefi olduğu kadar edebi dünyada da var olması anlamına gelir.
Depresyon hastası olan Camus diğer tüm yazdığı kitaplarda olduğu gibi depresyonundan kurtaracak çareler aramaktansa depresyonunu devam ettireceği karakterler oluşturmuştur. Ketum, sert ve duygusuz karakteri içimizdeki yolculuğun susturduğumuz taraflarına dokunuyor.
Roman içerisinde Meursault karakterinde tercihli yalnızlığı görüyoruz. Yani Meursault yalnızlığından, insanlardan izole yaşamından, ütopyasından memnun. Kendi içinde devamlı bir yüzleşme yaşayan karakter başka bir muhakeme durumunda etkilenmiyor. Aynı durum bir cinayet sonrası yargılanmasında bile devam etmektedir. Katil olduğu ve idam kararının çıktığı dönemde onu kutsamaya kalkan rahibi dövmesi de bunu gösterir. Hatta annesinin cenazesinde uykuyu düşünmektedir. Onun için sadece bir andan başka bir ana geçişi kolaylaşmıştır.
Doğdu ümit yaşar,
Yaşadı ümit yaşar,
Öldü ümit yaşar,
İlahi ümit yaşar...
Aslında şiir severlere Ümit Yaşar'ı anlatmaya gerek yok...
Kısaca bahsedecek olursak, benim başucu kitaplarımdan biridir. Bazen rastgele bir sayfa çevirip bir şiirini okurum. Ümit Yaşar belli bir kalıba girmiş bir şair değildir bu yüzden şiirlerinde çeşitlilik mevcuttur.
Kitapta bilinen bir çok şiiri vardır fakat bilinmeyen hiç duymadığınız ve bayılacağınız şiirler keşfedeceğinize eminim...
Kütüphanenizde mutlaka en görünür yerde bulunması gereken bir kitap... Onu açıp okumasanız bile ismini her gördüğünüzde aklınıza Christy'nin azmi gelecektir.
Kısaca bahsedelim,beyin felci geçiren, konuşamayan, yürüyemeyen bir çocuk Christy.
Ve aynı zamanda şu an incelemesini okuduğunuz kitabın yazarı yine o Christy.
Ellerini kullanamadığı için kitabı sol ayağıyla yazıyor.Neresinden bakarsanız bakın azim ve gayret öyküsü...
Christy Brown bence çağımızın rol model alınacak önemli kişilerindendir. Çünkü hayata karşı yenik başlamasına ve tüm olumsuz koşullara rağmen, maçı kendi lehine çevirmeyi başarabilmiş bir kişidir. Chrısty pes etmemiştir, hedefini belirlemiştir ve tüm olumsuzluklara rağmen hedefinden şaşmayarak amacına ulaşmıştır.
Böyle Söyledi Zerdüşt; tam anlamıyla bilge bir kitap. Sorgulayan sorgulatan bir kitap. Okumanın insana zor geldiği açık bir gerçek.. Derinlerde anlamları olan gizli cümlelerle dolu bir muamma...
Bu yüzden okurken yavaş ilerlenmesini tavsiye ediyorum. Ve hayatın belirli dönemlerinde periyodik olarak okunduğu takdirde kitabın içinde ''atladığınız'' bir çok şeyin farkına varacaksınız.
Dağlardaki uzun yaşamından sonra kendisine acı veren fikirlerini insanlarla paylaşmak isteyen Zerdüşt'e kulak verin diyorum.
Keyifli okumalar.
Zülfü Livaneli'nin kitaplarına başlayıp,bitene kadar bırakamayangillerden birisi olarak çok beğendiğim bir kitap.
İçerikten biraz bahsedecek olursak;Polisiye bir hikayeyi aşk ile buluşturan fakat aşkı sorgulamamıza neden olan roman sizi karmaşık bir hikayenin içine sokuyor.
Karadeniz’in küçük bir kasabası güne bir cinayet haberi ile başlar. Bu cinayet biri için hayatın sonu demek iken başkaları için yeni bir hayatın başlangıcıdır. Bir tarafta bir mühendis, diğer tarafta ise meraklı bir gazeteci.
Zülfü Livaneli yeni kitabı ile birlikte mutlulukta son noktanın aşk olduğuna inananlara farklı bir mesaj gönderiyor. Bunu yaparken de okurlarına mükemmel kurgulanmış karmaşık ve tehlikeli bir hikaye sunuyor.
Okumanızı tavsiye ederim.
Romanları ve hikayeleri dışında Oğuz Atay'ın günlüğünü okumak onun edebiyata, hayata ve kitaplarına bakış açısını birinci ağızdan dinlemektir.
Günlük deyince insanlar daha mahrem şeyler bekliyor. Mesela hayalkırıklıkları, umutları, aşkları gibi. Ancak bunları daha çok daha genel eksende ele alınmış. Zannediyorum ki günlüğünün hepsi yayınlanmamış. Yine de ailevi durumlarını içsel bir konuşma halinde yansıtıyor. Mesela kızından bahsediyor. Ayrıca bir aydın olarak o dönemdeki siyasi ve toplumsal düzenden rahatsızlıklarından da yoğun olarak şikayet ediyor.
Oğuz Atay'ı daha yakından tanımak isteyenlerin okuması gerektiğini düşündüğüm bir kitap.
Öncelikle söylemeliyim ki Prof. Dr. Mustafa İnan gibi büyük bir değerin, Oğuz Atay gibi bir başka büyük değer tarafından anlatılmasının lezzetini kelimelerle tarif etmek çok zor...
Kitap hakkında söylenecek çok şey var ancak kısaca özet geçmek gerekirse;Oğuz Atay'ın Bir Bilim Adamının Romanı (1975) adlı eseri, Türkiye'de biyografik roman türünün en iyi örneklerindendir.
Atay, romanda İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi'nden hocası olan Prof. Dr. Mustafa İnan'ın yaşam öyküsünü roman tekniğinin imkânlarını kullanarak anlatır. Aynı zamanda Mustafa İnan'ın şahsında bir dönemin idealist kuşağının hayatını yansıtır.
Romana vücut veren, taşradan çıkıp yüksek öğrenim için İstanbul'a gelen ve deha özellikleri gösteren bir gencin üstün zekâsıyla büyük bir bilim adamı oluş serüvenidir.
Yoksul bir halk çocuğu olan Mustafa İnan, dünyaca tanınan bir bilim adamı olma sürecinde güçlükler yaşar; bu güçlüklere rağmen ahlak ve kişiliğinden ödün vermez.
İki bölümden oluşan romanın birinci bölümünde Mustafa İnan'ın doğumu ve öğrenim hayatı, ikinci bölümde ise hocalık kariyeri ve ölümüne kadar devam eden süreçte yaşadıkları anlatılır.
İngiliz yazar George Orwell’in 1949 yılında yayımlanan ve kısa sürede kült mertebesine erişmiş ''1984'' Orwell kitapları arasında en bilinen eserlerin başında gelmektedir.
Aslında romanın adı “Avrupa’daki Son Adam” ismiyle yayımlanmak istenmiştir fakat Orwell’ın yayıncısı başarılı bir pazarlama stratejisiyle kitabın adını Bin Dokuz Yüz Seksen Dört olarak değiştirmiştir.
Roman içerik olarak , II. Dünya Savaşı’ndan sonra oluşan totaliter rejimlere ağır bir eleştiri niteliğindedir.
George Orwell 1984 kitap özeti kısaca belirtilmek gerekirse romanın dünyası üç ayrı rejimle yönetilmektedir: Okyanusya, Avrasya ve Doğu Asya… Sovyetler Birliği’ni andıran Okyanusya, düşünmeden itaat eden ve Büyük Birader adında birine bağlılıkları olan halkın yaşadığı devlettir. Toplumdaki tüm insanların hareketleri, düşünceleri ve davranışları izlenmektedir.
Gariptir ki George Orwell, hakiki başarısına, ölümünden sonra, 1984 adlı eseri ile erişti. O günden bu yana kitap popülaritesinden kaybetmedi, bilakis, her geçen gün, gittikçe artan sayıda okuyucu buluyor.
Yusuf, Kuyucak’ta doğmuştur. Bir gün, köylerini haydutlar basmış, bütün ailesini öldürmüştür. Daha çocuk yaşta olan Yusuf bu olaydan sonra kimsesiz kalakalmıştır. Kazanın iyi yürekli kaymakamı köyde tek başına kalan Yusuf’a acımış, onu evlat edinmiştir. Bundan sonra Yusuf’a herkes doğduğu yerden ötürü Kuyucaklı Yusuf demeye başlamıştır.
Kaymakam, Yusuf’a babalık yapmaktadır.
Kaymakam’ın Kuyucaklı Yusuf‘tan az küçük Muazzez adında bir kızı vardır. Muazzez ve Yusuf kardeş gibi büyümeye başlarlar. İkisi aynı okulda o-kumaya başlar. Yusuf oldukça zekidir. Fakat küçük yaşta yaşadığı olumsuz tecrübeler, dış etkiler onu dış dünyaya karşı sert, acımasız yapmıştır. Bu yüzden okuyamaz. Bir yandan da kaymakamın eşi Şahende Hanım, Yusuf’a üvey annelik yapmakta, onu hiç sevmemekte, fırsat buldukça onu hırpalamaktadır. Bu ruh hâli içinde Yusuf büyür, yetişkin bir insan olur.
Yusuf büyüdükçe Muazzez’e karşı derin hisler beslemeye başlar. Muazzez onun üzerine titrediği bir varlık olur. Muazzez’i bütün kötülüklerden korumaya çalışır. Şahende Hanım’a hiç güvenmemekte, onun kızına dahi kötülük yapabileceğini düşünmektedir.
Daha fazlası için lütfen bu güzel kitabı okuyun :)
Richard Bach tarafından 1972 yılında yazılan öykü “Martı Jonathan Livingston” isimli bir martının sürüsünden ayrılma ve özgürlüğe ulaşma mücadelesini anlatıyor.
Martı Jonathan, sürüden ayrıldığı yeni hayatında yeteneklerini zorluyor ve yaşamın güzelliklerini tespit etmeye çalışıyordu. Tüm gününü daha hızlı ve mükemmel uçmak için sürüden ayrı çalışarak geçiriyordu.
Bu tutkusu yüzünden sürüden atıldı, yalnızlığa mahkum edildi ama bu onun umurunda değildi. Çünkü sınırlarını genişlettikçe, imkansızı başardıkça hayat onun için daha da anlam kazanıyordu.
Eserde vurgulanan, insanın ancak azimle çalışırsa ve sabırlı davranırsa başarabileceğidir. Önümüze çıkan engeller aşılarak amaçlara ulaşılabilir. Hiçbir şey hayal olarak görülmemeli, hiçbir şeyden umut kesilmemelidir. Yapılan iş zevkle yapılırsa, daha başarılı olunabilir.
96 sayfadan oluşan bir solukta bitireceğinizi düşündüğüm bu güzel eseri,okumanızı kesinlikle tavsiye ediyorum.
Romanda toplumda nedeni belli olmayan bir körlük musibetinin yayılması ile başlayan sarsıcı olaylar silsilesi ile başlıyor. Kitap konu olarak; görmeyen insanların hayatlarında yaşadığı büyük zorluklara empati yapma imkanını bizlere sunuyor.
‘’Körlük’’ kendi gözlemlerimde elde ettiğim verilere göre en çok yarım bırakılan kitaplardan birisi. Buna sebep olarakta;kitap karakterlerinin isimden ziyade meslekleri, yaşları veya fiziksel özellikleri ile anılması ve diyalogların oldukça karmaşık bir şekilde yazılması gösterilebilir. Okurken yoran ve bazen konuya olan hakimiyetinizi kaybettiğiniz hissiyatını veren bir romandır.
Olumlu olarak değerlendirebileceğim yönleri ise; güçlü karakter kadrosu, konular arasında akışkanlık ve sürükleyici yönleri insanı etkileyen bir roman olarak kesinlikle okumanızı öneriyorum.
