İnsan suçlamak istedikten sonra her şeyi suçlayabilir. Şartları suçlar, kaderi suçlar, yaptıkları için kendisini, yapamadıkları için karşındakini ve bu kompozisyonu dizayn ettiği için Tanrı'yı. Tatlı ama zararlı bir alışkanlıktır suçlamak, bir kez başlandı mı önü alınmayan.
“Sana seni seviyorum diyemem belki ama kalabalık bir ortamda gülerken ilk senin gözlerine gülümserim ve eve giden kısa yolu seninle birkaç adım fazladan atabilmek için uzatırım. Bazen de bilerek adresi kaybederim. Bilmem ki anlaman için bazen elimi kaybeder, elinde ararım. Bazen de ezbere bildiğim şarkının nakaratında saçmalarım. En güzel kelimelerle kurduğum cümlenin devrilmesini seyrederim. Konuşurken aniden bir kekeme oluveririm. Bazen de yağmurlu havada şemsiyeyi başımız yerine yağmur ıslanmasın diye tutarım. Kaybolur ayaklarım, aniden topallayarak sana yaslarım omzumu, anla ama sana seni seviyorum diyemem, anla. Hadi elimi tut, gökyüzü bulutlardan düşüyor.”
sonra sevmediğim ne varsa yaptım hepsini bir bir
anneme bağırdım biraz kendimden nefret ettim
daha kötü şeyler de yapacaktım ama yoruldum
yoruldum ve yıllanmış battaniyeme sığındım
Azalarak bitti bazı şeyler.Aniden olmadı; göz göre göre, gözümün önünde oldu. Bittiğini yavaş yavaş hissettim. Bitmesin diye çabaladım biraz, bir yerden sonra benim de gücüm bitti. Dermanım kalmadı mücadeleye. Kimse suçlu değil. Herkes biraz hatalı ama kimse suçlu değil. Ben de.