Yalnız bir kişiyi sevmeli insan. Defalarca kırılmadan, dağılmadan bir kişiye vermeli kalbini. İnsanın hayatında öyle biri olmalı ki; adı sevgili değil, “canından can” olmalı.
Ömrünün herhangi bir gününü mutlu geçireceği değil, bir ömrün tamamını mutlu tüketeceği biri olmalı insanın hayatında.
Öncelikle konuya yazarımızdan bahsederek başlamak istiyorum. Monte Kristo Kontu ve Demir Maskeli Adam gibi bilinen pek çok eserin sahibi Alexandre Dumas ‘ın gayrimeşru oğludur. 1824 yılında doğmuştur. Okulu yazma sevgisi nedeniyle bırakmıştır. Bu nedenle maddi sıkıntılar yaşamıştır. Bu eserini yirmi dört yaşındayken yazmıştır. Kendisi de gençlik yıllarında, kitapta yer alan Marguerite gibi biriyle tanışmış ve sevgili olmuştur. Eser, bu şekilde ortaya çıkmıştır.
Kitabımızın konusu ise soylu bir Paris genci olan Armand Duval ile kamelyalarla bezenmiş, güzeller güzeli Marguerite Gautier’nin yüreklere dokunan aşk öyküsü… Bir yanda sevdiği kadın için herkesi karşısına alabilecek; gururundan, itibarından geçebilecek genç bir adam. Öte yanda geçmişi kendisini bir gölge gibi peşi sıra kovalayan, aşkı uğruna tüm konforunu terk edip her türlü özveride bulunabilecek, güzelliği dillere destan bir yosma.
Kendisiyle aynı adı taşıyan babasının gayrimeşru oğlu olan Dumas Fils; annesiyle aynı kaderi paylaşan, sadece bir bedenden var olmayan, o bedende bir ruh da taşıyan bu kadınlara bir kitap armağan etmekten çekinmemiş. Kitabını “Günahın savunucusu değilim ama duasını duyduğum her yerde soylu acının yankısı olacağım.” diyerek sonlandıran Dumas’ın bu eserini okumanızı ve bu etkileyici aşka tanık olmanızı tavsiye ediyorum.
Kamelyalı KadınAlexandre Dumas (fils) · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201917,5bin okunma
Kızın adını söylerken yüzünün aldığı sevecenlik gözlerimin önünden gitmiyor. Sanki dudaklarından kutsal bir sözcük dökülüyormuş gibi saygıyla, en anlamlı, en derin ses tonuyla fısıldamıştı kızın adını: Mine.
O anda bizim oğlanın sırılsıklam aşık olduğunu anladım.
Yokluğun, sadece benim inanmadığım koca bir gerçek, varlığınsa benden başka hiç kimsenin inanmadığı masalsı bir yalandı ve AŞK tı ikisinin arasında ki derin uçurumun adı
Elinde sükkeri ayruğa sunup
Ağuyu kendi yutmakdır adı aşk
| Eşrefoğlu Rûmî
Aşk; kişinin elindeki şekeri başkasına ikram edip, zehiri kendisinin yutmasıdır.
Aşk, gökten yağmur gibi çok belâ yağsa da başını sakınmadan ona tutmak ve Allah için sabretmektir.
Cihanı hiçe satmaktır adı aşk
Döküp varlığı gitmektir adı aşk
Elinde sükkeri ayruğa sunup
Ağuyu kendi yutmaktır adı aşk
Belâ yağmur gibi gökten yağarsa
Başını ana tutmaktır adı aşk
Bu âlem sanki oddan bir denizdir
Ana kendini atmaktır adı aşk
Var Eşrefoğlu Rûmî bil hakikat
Vücudu fâni etmektir adı aşk.
Kitaba ismini veren Ses hikayesi, anlayacağımız üzere bir sesin üzerine kurulu. Ben her nedense bu sesi gaipten gelen, gizem dolu bir ses olarak tahayyül etmiştim. Ancak ses gayet somut bir varlığa ait, Sivaslı Ali'nin sesiymiş.
İki arkadaş Beyşehir'den Konya'ya doğru yol alırken, bindikleri kamyon arızalanır ve bir müddet
“ Senin içinde bir cevher, bir arayış, bir özlem yerleştirdik ve onu gözetiyoruz. Kaybolmasına izin vermeyiz, hatta onu kesinlikle bir yere ulaştırırız. “
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî
“ Kendine ait masalları, efsaneleri, hikayeleri başkalarının hakikatine tercih etme cesaretini gösterdiğin gün, adımların yürüdüğün makamı sana ait bir yola