Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Dediklerine göre, Turgenyev'in gut hastalığı nefes darlığına çevirmiş. Korkarım; benimki de öyle olacak. Ah şu kahrolası, iğrenç ihtiyarlık ... Lanet olasıcal Yaşlanınca kendi kendimden nefret etmeye başladım.
Ah gaflet!
Nasılki bu yaz ve güzün âhiri kıştır. Öyle de, gençlik yazı ve ihtiyarlık güzünün arkası kabir ve berzah kışıdır. Geçmiş zamanın elli sene evvelki hâdisatı sinema ile hal-i hazırda gösterildiği gibi, gelecek zamanın elli sene sonraki istikbal hâdisatını gösteren bir sinema bulunsa, ehl-i dalalet ve sefahetin elli-altmış sene sonraki vaziyetleri onlara gösterilse idi, şimdiki güldüklerine ve gayr-ı meşru' keyiflerine nefretler ve teellümlerle ağlayacaklardı. Asa-yı Musa - 16
Reklam
Ah Canım Üstadım ah!
Evet şimdiki vaziyetim hapisten çok ziyade sıkıntılıdır. Bir günü, bir ay haps-i münferid kadar beni sıkıyor. Bu gurbet ve ihtiyarlık ve hastalık ve yoksulluk ve za'fiyetle, kışın şiddeti içinde herşeyden men'edildim. Bir çocukla bir hastalıklı adamdan başka kimse ile görüşmem. Emirdağ-1 - 17
'Hayallerim nerede?' diye kendime sorduğum zaman başımı sallayıp: 'Zaman nasıl da çabuk geçiyor?' diyorum. 'Zamanını nasıl geçirdin, hayatının en güzel yıllarını nereye gömdün? 'Yaşadın mı yaşamadın mı?' Sonra içimden bir ses yanıt veriyor: 'Baksana dünyada her şey soğuyor.' Birkaç yıl daha geçecek, neşesiz bir yalnızlık günleri onları izleyecek, bastonlu ihtiyarlık günleri gelecek, arkasından da ümitsizlik ve kimsesizlik! Hayal dünyası yok olacak, solup gidecek, ağaçlardan dökülen sarı yapraklar gibi etrafa saçılacak. "Ah Nastenka, yalnız kalmaktan, tamamen terk edilmekten, pişmanlık duyacağım hiçbir şey ama hiçbir şey olmamasından daha kötü ne olabilir? Çünkü kaybettiklerimiz koskoca bir sıfırdan, bomboş bir rüyadan başka hiçbir şey değildir!"
Sayfa 33 - Öteki
29 Ekim için söylenmişçesine...
Düşün işte. Okulda yorulmaktan zafiyet geçiren, bir türlü ayrılamadığı öğrencileri uğruna kendini paralayarak gencecik yaşında ölen öğretmenleri düşün; çocukları tedavi etmek için her şeyi göze alan ve bulaşıcı hastalıklar yüzünden hayatlarını kaybeden doktorları düşün; batan gemilerde, yangın sırasında, kıtlığın ortasındaki en tehlikeli anda çocuklara son lokmalarını veren, cankurtaran simidini, alevlerden kurtulmaya yarayacak son ipi atan ve bir masumun hayatını kurtardığı için gözü arkada kalmadan ölen insanları düşün. Kendini feda ederek ölen bu insanların haddi hesabı yoktur Enrico; her mezarlıkta bu mukaddes insanlardan yüzlercesi bulunur; yattıkları mezarlardan bir an olsun kalkabilselerdi, her biri uğruna gençlik zevklerinden, ihtiyarlık günlerinin huzurundan, sevgilerinden, hayatlarından vazgeçtikleri bir çocuğun adını haykırırdı: Yirmilik gelinler, hayatının zirvesindeki erkekler, seksenlik ihtiyar kadınlar, gençler, yetişkin ya da hayatının baharında ki bilinmeyen şehitler... Bunlar o kadar ulu, öyle saygın kişiler ki, mezarlarına dünyanın bütün çiçeklerini götürüp koysak az. Ah çocuklar, bir bilseniz ne denli sevildiğinizi! Her ne kadar, henüz arkasından ağlayacağın bir yakının olmadığı için şanslı sayılsan da, bugün bu insanları saygıyla an, canım çocuğum; saygıyla an ki, seni seven, senin için didinen insanlara karşı daha iyi, daha müşfik davranasın!
Kendi kendime soruyorum: Nerede hayallerim? Kafamı sallıyorum, yıllar nasıl da uçup gitmiş diye! Ve sonra yine bir soru kendine. Gelip geçen yıllarda ne yaptın? En güzel yıllarını nereye sakladın? Yaşadın mı yaşamadın mı? Bak dersin kendi kendine, bak yeryüzüne nasıl da soğuk çöküyor. Daha önümüzde yıllar akıp gidecek, arkalarından kasvetli bir yalnızlık gelecek, bastonlu, titremeli bir ihtiyarlık gelecek, ardından da keder ve ümitsizlik. Fantastik dünyan donuklaşacak, buz tutacak, hayallerin solacak sarı yaprakların ağaçlardan dökülmesi gibi dökülecek... Ah Nastenka!  Tamamen bir başına, tamamen yalnız kalmak, üzülecek hiçbir şey bulamamak, hem de hiçbir şey bulamamak çok korkunç olacak. Çünkü yitirilen her şey, her şey bir hiçtir, aptal, yuvarlak bir sıfırdır, sadece hayaldir!
Sayfa 42 - koridorKitabı okudu
Reklam
yeni yılın mutluluk, huzur ve gerçek dostluklar getirmesi dileğiyle...
“Yıllar ne çabuk geçiyor…” demekten başka çare yok. Bu kez yeni bir soru karşınıza dikiliveriyor: “Peki ama, geçen yıllar, ömrün en iyi yılları ne olacak?.. Yaşadın mı, yoksa yalnızca yaşadığını mı sandın?.. ” İçinizdeki ses: “Bak, çevrende her şey nasıl gittikçe soğuyor…” demektedir. Umutsuzluk; yalnızlık içinde yıllar geçecek; sarsak ihtiyarlık bastonuna dayanarak karşınıza dikilecek. Her şey hüzüne, kedere bürünecek… Yaşadığınız o parlak dünya sönecek, hayaller, sarı yapraklar gibi bir bir dökülecek… Ah Nastenka, o zaman hem yapayalnız kalmak, hem de arkandan acıyacak bir şeyin olmadığını bilmek, –çünkü yitirdiklerinin hepsi değeri sıfır olan hayaller; ne kadar acı, değil mi?
Bir zaman gençlik gecesinin uykusundan ihtiyarlık sabahıyla uyandığım vakit kendime baktım,vücudum kabir tarafına bir inişten koşar gibi gidiyor.Niyazi-i Mısrî’nin: Günde bir taşı bina-yı ömrümün düştü yere,  Can yatar gafil,binası oldu viran bîhaber  Dediği gibi,ruhumun hanesi olan cismimin de hergün bir taşı düşmekle yıpranıyor.Ve dünya ile beni kuvvetli bağlayan ümitlerim,emellerim kopmaya başladılar.Hadsiz dostlarımdan ve sevdiklerimden mufarakat zamanının yakınlaştığını hissettim.O mânevî ve çok derin ve devâsız görünen yaranın merhemini aradım, bulamadım.Yine Niyazi-i Mısrî gibi dedim ki:  Dil bekası,Hak fenâsı istedi mülk-ü tenim,  Bir devâsız derde düştüm,ah ki Lokman bîhaber.
Kendi kendime soruyorum: Nerede hayallerim? Kafamı sallıyorum, yıllar nasıl da uçup gitmiş diye! Ve sonra yine bir soru kendine. Gelip geçen yıllarda ne yaptın? En güzel yıllarını nereye sakladın? Yaşadın mı yaşamadın mı? Bak dersin kendi kendine, bak, yeryüzüne nasıl da soğuk çöküyor. Daha önümüzde yıllar akıp gidecek, arkalarından kasvetli bir yalnızlık gelecek, bastonlu, titremeli bir ihtiyarlık gelecek, ardından da keder ve ümitsizlik. Fantastik dünyan donuklaşacak, buz tutacak, hayallerin solacak sarı yaprakların ağaçlardan dökülmesi gibi dökülecek... Ah üzülecek bir şey bulamamak, hem de hiçbir şey bulamamak korkunç olacak.
Sayfa 44
Ah bu ihtiyarlık!Otuz yaşında da insan ihtiyarlar mı yahu?
Reklam
Ah o Yunanlılar yok mu...
Ayrıca Yunan dünyasından gelen hemşerilerinden biri Kral Dârâ’ya, bir Yunanlı sahtekâr tüccârın kendisine Apollon mabedini satıp, ihtiyarlık günleri için biriktirdiği parayı aldığını, bir başkası ise, bir amfitiyatro karşılığında yine bir Yunanlı’ya dünya para verip dolandırıldığını söyleyip sızlanıyordu. Fars Kralı Dârâ haksızlığa gelemeyen bir hükümdardı. İşin daha da tuhaf yanı, Yunan milletinin kralı bile yoktu ve bu cibilliyetsizler, menfaatlerini kollamak için reislerini rey ile seçerlerdi...
Sayfa 192 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Bu kez yeni bir soru karşınıza dikiliveriyor: "Peki amma, geçen yıllar, ömrün en iyi yılları ne olacak? Yaşadın mı, yoksa yalnızca yaşadığını mı sandın?" İçinizdeki ses:"Bak, çevrende her şey nasıl gittikçe soğuyor" demektedir. Umutsuzluk;yalnızlık içinde yıllar geçecek;sarsak ihtiyarlık bastonuna dayanarak karşınıza dikilecek. Her şey hüzüne, kedere bürünecek.. Yaşadığınız o parlak dünya sönecek, hayaller, sarı yapraklar gibi bir-bir dökülücek... Ah Nastenka, o zaman hem yapayalnız kalmak, hem de arkandan acıyacak bir şeyin olmadığını bilmek; çünkü yitirdiklerinin hepsi değeri sıfır olan hayaller;ne kadar acı, değil mi?
218 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Dostoyevski, Dostoyevski, Dostoyevski!.. O en iyisi!
Yine bolca hüzne boğulduğumu hissettiğim bir Dostoyevski eseri okudum...Dostoyevski okurken olaylardan ziyade verdiği tuhaf hislere odaklanabiliyorum. Olayı okuduktan sonra içimde tomurcuklanan o tuhaf hissi seviyorum. Kelimelerini seviyorum, verdiği hissi seviyorum... Beyaz Geceler'i asla birkaç kelimelik bir cümleyle anlatabileceğimi
Beyaz Geceler
Beyaz GecelerFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202074bin okunma
Nasıl geçirdin o yıllarını? En güzel zamanlarını nereye gömdün? O yılları yaşadın mı yaşamadın mı? Bak dostum, diyorsun kendine, bak artık toprak soğumaya başladı. Birkaç yıl daha geçecek ve sonra koltuk değneklerine dayanmış titreyen ihtiyarlık, ondan sonraysa sefalet ve terk edilmişlik gelecek. O düşler dünyası beyazla örtülecek, donacak, hayallerin solacak ve sararmış yapraklar gibi düşüp gidecek… Ah Nastyenka! Yalnız kalmak, tamamen tek başına kalmak ve hayıflanacak bir şey bile bulamamak ne kadar boğucu… hiçbir şeye benzemez, hiçbir şeye… Çünkü elinden kayıp gidenler, bütün o yitirdiklerin aslında bir hiçlikten ibaret, saçma, yusyuvarlak bir sıfır, yalnızca ve yalnızca kafandaki hayaller!
Şimdi “Hani hayaller?” diye sormaktan kendimi alamıyorum. Baş sallayıp: “Yıllar ne çabuk geçiyor…” demekten başka çare yok. Bu kez yeni bir soru karşınıza dikiliveriyor: “Peki ama, geçen yıllar, ömrün en iyi yılları ne olacak?.. Yaşadın mı, yoksa yalnızca yaşadığını mı sandın?.. ” İçinizdeki ses: “Bak, çevrende her şey nasıl gittikçe soğuyor…” demektedir. Umutsuzluk; yalnızlık içinde yıllar geçecek; sarsak ihtiyarlık bastonuna dayanarak karşınıza dikilecek. Her şey hüzüne, kedere bürünecek… Yaşadığınız o parlak dünya sönecek, hayaller, sarı yapraklar gibi bir bir dökülecek… Ah Nastenka, o zaman hem yapayalnız kalmak, hem de arkandan acıyacak bir şeyin olmadığını bilmek, –çünkü yitirdiklerinin hepsi değeri sıfır olan hayaller; ne kadar acı, değil mi?
Sayfa 33
168 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.