Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
2.
Mecnun alı aleviyle ateşte yanıp temizlendi, Vâmık gözyaşı suyuna batıp öldü, Ferhat arzu ile ömrünü yele verdi, onlar toprak oldular, şimdi o toprak benim. . Mecnun oda yandı şu'le-i âh ile pâk Vâmık suya battı eşkten oldu helâk Ferhâd hevesle yele verdi ömrün Hâk oldular anlar menem imdi ol hâk
Sayfa 153 - İnkılap KitabeviKitabı okudu
96 syf.
10/10 puan verdi
Serçekuş, ince bir masal gibi görünen fakat sadece çocuklar için değil, asıl büyükler yazılmış, çok tatlı, içinizde çok güzel hisler bırakacak, hikmet dolu bir hikaye. Hikaye, seher vaktinde başlıyor; Kocabağ isimli hayali bir köy, Gölbaşı isimli sazlıklarla dolu bir göl ve gelincik tarlasında geçiyor. Başkahramanımız Serçekuş'un, diğer kuşların,
Serçekuş
SerçekuşCahit Zarifoğlu · Beyan Yayıncılık · 20151,944 okunma
Reklam
Ah şu sorumsuz büyükler! Kaç kişinin hayatını mahvettinizin farkında mısınız?
ikinci kez okuyunca daha anlaşılır olabilir :)
Ah şu dilin asaleti Büyükler, evladım "özür dilerim" de; "Affedersiniz" deme! İkincisinde emir veriyormuşcasına bir ifade vardır diye uyarırlardı bizi. Sen özür dile affetmek ona kalsın. göz alıcı bir İncelik! Mim Kemal Öke
Ah şu büyükler!
"Şu büyükler,kesinlikle çok ama çok tuhaf oluyorlar."dedi kendi kendine.
Can Çocuk YayınlarıKitabı okudu
GÖRÜCÜ İşten eve geldiğimde oldukça yorgundum. Elbiselerimi değiştirip hemen odama çekilip uzanmak istiyordum. --Anne! Ben geldim! Mutfaktaydı. Sesimi duyunca ellerini havluya silerek yanıma geldi. Gülümsüyordu. --Hoş geldin, aslan oğlum. Hay maşallah. Seni yaradana kurban olurum ben. Şaşırmıştım. Ama hemen kendimi toparladım. Ne de olsa böyle bir
Reklam
Ah şu büyükler!
Büyükler sayılara bayılırlar. Tutalım, onlara yeni edindiğiniz bir arkadaştan söz açtınız, asıl sorulacak şeyleri sormazlar. Sesi nasılmış, hangi oyunları severmiş, kelebek biriktirir miymiş, sormazlar bile. “Kaç yaşında?” derler, “Kaç kardeşi var? Kaç kilo? Babası kaç para kazanıyor?” Bu türlü bilgilerle onu tanıdıklarını sanırlar.
Drogo, yaşamı üzerine düş kurarken uyu­yakalmıştı. Halbuki, tam da o gece -ah, bunu bilseydi, canı uyumak istemezdi- onun için zamanın önlenemez akışının başlangıcı olacaktı. O zamana değin, çocukken insana sonsuz gibi görünen bir yolda yılların yavaş yavaş ve hafifçe geçtiği, böylece hiç kimsenin akıp gittiklerinin ayırdına varmadığı bir yolda,
Sayfa 48 - İletişim Yayınları, 13. baskıKitabı okudu
Ah şu büyükler...
Oysa biz, güzel dostum, aslında bize model olması gereken ve bizimle eşit olan bu çocuklara, adete kul muamelesini yapıyoruz. Kendi iradelerini kullanmalarına izin vermiyoruz. Peki ya biz? Bizim onlardan ne fazlamız var? Daha büyük ve daha deneyimli olmamız mı tek mesele?
Sayfa 39 - İndigo
Biz büyükler çocukları buna benzer şekilde ürkütecek olsak, bunda şakayla karışık sevgi vardır, aşağı yukarı şu anlama gelir: Hadi bakalım deriz, şimdi bir şaka yapayım, hiç olmayacak bir şey söyleyiverelim. Ama çocuklar ciddidir, olmayacak şey yoktur onlar için. On kez de atma işinde başarısızlığa uğradıklarını görseler gene de kanmazlar, gene denemekten caymazlar... Unutmuşlardır başaramadıklarını, bilmezler bile.
Reklam
Hayata dair paragraf.
"O zamana değin, çocukken insana sonsuz gibi görünen bir yolda yılların yavaş yavaş ve hafifçe geçtiği, böylece hiç kimsenin akıp gittiklerinin ayırdına varmadığı bir yolda, hep ilk gençliğinin kaygısızlığıyla ilerlemişti. İnsan bu yolda, sakin sakin, çevresine merakla bakarak ilerlerdi, aceleye gerçekten hiç gerek yoktu, ne arkanızda sizi
Ah sırlar! Sırlar... Bir sırrı saklamaya yemin etmiş biri, sırrının ortaya çıkmasını engellemek için yalan söylemek zorunda kalmaz mı? Bu durumda, saklamaya yemin ettiği sırrı aşikar etmek mi daha büyük suçtur, yoksa sırrını saklamak için yalan söylemek mi? Bir sırrı saklamaya yemin ettiğimiz zaman yalan söylemeye de yemin etmiş olmuyor muyuz? 'Sana bir sır vereceğim.'diyene ne söylemeliyiz şu halde? 'Beni yalan söylemek zorunda bırakacak bir şeyse, o sırrı bana söyleme!' mi demeliyiz? Kim kime sır verir şu halde? Fakat belki de böyle bir dürüstlük hiçbir sır bırakmaz ortada. Ne Saba'da ne Toba'da, ne de başka bir yerde... Belki de sırlarımız olduğu için kaybedişteyizdir. Bu yalan, ihanet ve alçalış girdabının içinde bocalayıp durmamızın tek sebebi sırlarımız olmasıdır. Hiçbir şey saklamasak birbirimizden, bütün gün yaptığımız her şeyi boynumuza asıp dolaşabilsek... Benim kudretli elimin ulaştığı şu görüntüler gibi herkes herkesi her halinde ve her yerde görebilse... Fakat kimse incinmese bundan.... Buna rağmen, hiçbir gizli saklı kalmadığı halde, büyükler yine büyük olabilirler mi? O zaman gerçek büyüklerin önü açılmaz mı? Heritas'ın ideali bütün Saba'nın ideali olmaz mı? Hiçbir şey saklamaya ihtiyaç duymayan yurttaşlardan müteşekkil bir ülke ve hiç kimsenin sırrını araştırmayan bir hükümdar..."
Sayfa 101Kitabı okudu
Ah şu büyükler...
Büyükler hiçbir şeyi tek başlarına anlayamıyorlar, onlara durmadan açıklamalar yapmak da çocuklar için sıkıcı oluyor doğrusu.
Sayfa 10
Tarikat-ı Bi'de Böyle Okuyun... İçiniz Rahat Olacak
TARİKAT: Ben bir boşluktayım dedim, Gel dolduralım dediler... Ama tarikat beni ürkütür dedim, Allah demekten korkulurmu? dediler... Peki... diyerek tarikata girdim,
126 syf.
·
Puan vermedi
·
25 saatte okudu
Doğduğum andan bugüne kadar...
Evet, başlık bu çünkü Kaspar"ı okurken ilk sahnelerde ortada bir çocuk-bebek gördüm. Sağa sola çarptı, yürüyemedi, nesneleri anlayamadı, cümle kuramadı... Sonra yavaş yavaş büyükler-koro konuşmaya başladı. Bak şöyle yaparsan böyle olur, bu bu demek ve buna dokunulmaz, buna dokunulan sevilmez, herkes ne istiyorsa sen de onu istersin, "Her yeni pabuç başlangıçta vurur", "Her nesneden yeni bir şey öğrenirsin" gibi bir sürü cümlelerle konuşmaya başladılar. Oyunun geldiği son nokta beni çok garip hissettirdi. Çünkü o ilk Kasparla son Kaspar arasında öyle bir fark vardı ki... Ve baştaki Kaspar çocukluğuma benziyorken bu Kaspar bendim, karşı karşıyaydık. Hepimizin çocukken kendi kendine sorduğu sorular vardır. İşte "kaleme neden kalem diyoruz". Hatta şöyle: + Bu şey ne baba? - O şey ütü yavrum. + Ütü ne ki? - Ütü... Ütü kıyafetleri ütülememize - ah(!) KIRIŞIKLIKLARINI gidermemize yarayan alet. + Yaa peki babaannemin yüzüne tutsak ütüyü gençleşir mi babaaa? - Yok kızım ütü çok sıcak bir şeydir, babaannenin yüzü yanar. + Haa o zaman ütü, kıyafet düzelten kaloriferdir. Bu sonuca çıkışımız yani sonda çocuğun da "-dırlı, -dirli" bir cümle kurabilmesi olayı-işte kitaptaki geçişte tıpkı böyle. Bir çocuk yavaş yavaş dil ile beraber büyüyor. Kitabın sonunda şu soruları sordum kendime: Dil bize ne yapıyor? Dil mi bize hizmet ediyor biz mi dile köleyiz? Dil, özgürlük aracımız mı yoksa özgürlüğümüze olan en büyük kısıtlamayı dil mi ortaya çıkarıyor? Bu soruların sizdeki cevabını merak ediyorum, kaç farklı yanıt olacak acaba?
Kaspar
KasparPeter Handke · İmge Kitabevi · 201847 okunma
140 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.