'''Yalnızlık, ah o canımızla çerçeveli kapımız, penceremiz.. Anıların dalsız.. gölgesiz günbatımı.. bilmem ki bir gün açılır mısınız zamanın gök bahçelerine..⸙
Ah ey dertlerini gazetelere radyolara
Adlarıyla ya da rumuz yansıtanlar!
Yalnızlık ateşinde üşümüş ellerini
Gene kendi ellerinde ısıtanlar!
Okşanır bilirim katı duvarlar
Duvarların çıplak soğuk betonları.
"...Ve kendine soruyorsun: Nerede hayallerin? Ve başını sallıyor şöyle diyor: Yıllar ne çabuk geçiyor! Ve yine soruyor kendine: Ne yaptın bunca yılı? En iyi zamanlarını nereye sakladın? Yaşadın mı yaşamadın mı? Baksana, diyor kendine, baksana, yeryüzü nasıl soğuyor. Daha yıllar geçecek ve peşinden kasvetli yalnızlık gelecek, bastonlu, titrek yaşlılık gelecek, peşinden de sıkıntı ve bulantı. Fantastik dünyan ağaracak, donacak, hayallerin kaybolacak ve ağaçlardan düşen sarı yapraklar gibi dökülecek. Ah, Nastenka! Sonuçta hüzünle yalnız kalır insan, tam anlamıyla yalnız ve hatta yazıklanacak bir şey bile olmaz – hiç, tam olarak hiç... Çünkü kaybolup giden her şey, her şey hiçtir, aptalca, yuvarlak sıfır, yalnızca hayaldir!"
"Ve şimdi başka her zamankinden de iyi biliyorum, en iyi yıllarımı boşu boşuna harcadığımı! Şimdi bunu biliyorum ve bunu biliyor olmaktan da acı duyuyorum çünkü sizi bana Tanrı gönderdi, iyi yürekli meleğim, siz bana bunu söyleyin ve beni uyarın diye. Şimdi yanınızda oturur ve sizinle konuşurken artık geleceği düşünmeye de korkuyorum, çünkü gelecekte yine yalnızlık yine bu küflü, gereksiz yaşam; ve neyin hayalini kuracağım ki, sizin yanınızda böyle mutlu olmuşken artık! Ah sağ olun, siz, sevgili kız, beni ilk seferinde uzaklaştırmadığınız, artık yaşamımda iki gece olsun yaşadım diyebileceğim için!"
Yalnızlık, ah o canımızla çerçeveli kapımız, penceremiz. Ey anıların dalsız gölgesiz günbatımı... bilmem ki bir gün açılır mısınız zamanın gök bahçelerine.
ah!
bana düşen budur
bana düşen budur
bana düşen bir perdenin asılışının benden aldığı gökyüzüdür
bana düşen terk edilmiş bir merdivenden inmek
ve yalnızlık içinde çürüyen bir şeye ulaşmaktır bana düşen hatıralar bahçesinde hüzünle dolaşmaktır
ve "ellerini seviyorum"
diyen sesin kederinde ölmektir
Yalnızlık, ah o canımızla çerçeveli kapımız, penceremiz. Ey anıların dalsız göIgesiz günbatımı... bilmem ki bir gün açılır mısınız zamanın gök bahçelerine
Ah unutulmuşluk, terk edilmişlik... Ah yalnızlık!
Meğer ne değerli kavramlarmış bunlar.
O dingin hayatlarımız için ne kadar gerekliymiş.
Bu
satırları yazarken o eski günleri anıyor, yüreğim kanayarak yitirdiğimiz cennete ağıt yakmak istiyorum.
“Ah, tabii benim de bahanelerim var Josef, yalnızlığa dayanmak, hatta onu yüceltmek için gizli yollarım var. Kendi düşüncelerimi düşünebilmek için diğer insanlardan ayrı kalmam gerektiğini söylerim. Geçmişteki büyük dehaların bana eşlik ettiğini, gizlendikleri yerlerden çıkıp benim güneş ışığıma yanaştıklarını söylerim. Yalnızlık korkusunu küçümserim. Büyük adamların büyük acılar çekmesi gerektiğini, çok uzak bir geleceğe uzandığımı, bana kimsenin eşlik edemeyeceğini iddia ederim. Yanlış anlaşılıyorsam, korkutuyorsam ya da reddediliyorsam bundan iyisi yok derim sevinçle; bu, benim hedef alınmam demektir! Sürüden ayrılarak yalnızlıkla karşı karşıya kalma cesaretimin, yüce koruyucu yalanına inanmayışımın benim büyüklüğümün kanıtı olduğunu söylerim.”
Ah bir yalnızlık vaktinde
Herkesle birlikte olduğumuz
Gene de yalnız olduğumuz
Bir parkta
Ta uzaklardan gelir gibi
Bir tamburdan bir ezginin
Bizi bizden ve her şeyden
Alıp götürdüğü gibi
Aşk.
Andırırsın beni bana, bana beni,
Dediklerinde, duyduklarında.
Yazdıklarımda seni bana, bana seni.
Söylemesem bile, saklamadıklarımda.
Ah hep aklımda, hep aklımda;
Andırırsın seni sana, sana seni,
közlerinde, kulaklarında, dudaklarında.