Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Evlerimiz mahrem sığınaklar olmasını arzu ederdik,ailelerin içinde rahatlıkla kendi uzletlerine çekileceği koruma alanları olmasını isterdik.Bugünün apartman mimarisi mahremiyeti ilga ediyor ve her ailenin hayatını bir diğerine istemeden ortak ediyor.
Üst aşama - Ok ve yayın kullanımıyla başlar; Bu araçlar sayesinde av eti sıradan bir besin, av da, olağan uğraşı dallarından biri durumuna gelmiştir. Yay, kiriş ve ok, daha şimdiden, bulunması uzun, yinelenmiş deneyimleri ve çok keskinleşmiş zihin yeteneklerini, öyleyse birçok başka türetimlerin de bilinmesini gerektiren çok karmaşık bir alet oluştururlar. Ok ve yay kullanan ama henüz çömlekçiliği bilmeyen (Morgan'a göre, barbarlık durumuna geçiş çömlekçilikle başlar) halklar incelersek, gerçekte bazı ilk köysel kuruluşların, yaşam araçlar üretiminde belirli bir ustalaşmanın, tahtadan kap ve avadanlıkların, bitkisel liflerden elle (tezgâhsız) yapılan dokumacılığın, kabuk ya da sazdan örme sepetçiliğin, cilâlı taştan yapılma aletlerin (neolitik) varlığını buluruz. Çoğu zaman, taş, balta ve ateş, bir ağaç gövdesini oyarak kayık yapılmasında; bazı bölgelerde de, kalas ve tahta levhalar, konut yapımında, daha bu dönemde kullanılmışlardır. Bütün bu gelişmeleri, örneğin ok ve yayı iyi bilen, ama çömlekçiliği bilmeyen Kuzey-Batı Amerika yerlileri arasında görüyoruz. Barbarlık çağı için demir kılıç ve uygarlık için ateşli silah neyse, yabanıllık için de ok ve yay odur: her işi çözümleyen silah.
Sayfa 26
Reklam
Yabanlık - orta aşama - balık ve ateşin bulunması
Yeni bölgelere yerleşme, sürekli olarak uyanık bulunan bulgu ve türetim içgüdüsü ve sürtmeyle ateş elde etmenin öğrenilmesi, sıcak küller ya da toprakla kazılmış fırınlar içinde pişirilmiş nişastal kök ve yumrular gibi, mızrak ve topuz cinsinden ilk silahların bulunmasıyla zaman zaman yardımcı bir besin haline gelen av hayvanları gibi, yeni geçim araçlarının elde edilmesini sağladı. Ama, kitaplarda yazdığı gibi avcılıktan başka hiçbir şey yapmayan, yani yalnızca avla yaşayan halklar asla var olmamışlardır; çünkü av ürünü, tamamen tesadüfidir. Beslenme kaynaklarının sürekli darlık ve güvensizlik sonucu, yamyamlık, bundan böyle uzun zaman sürmek üzere, bu aşamada ortaya çıkmış olabilir. Günümüzde, Avustralyalılarla Polinezyalıların çoğu, henüz yabanıllığın bu orta aşamasında bulunmaktadırlar.
Sayfa 27 - Sayfa yayınları, 2013
İşkenceyle veya yok edilmeyle karşı karşıya kaldığında bir kişinin kendi gücüne güvenmesi imkânsızdır. Onun tek güç kaynağı kendisi olmak değil; güçlü, görkemli ve yıkılmaz bir şeyin parçası olmaktır. Burada inanç temelde bir özdeşleşme sürecidir; bu süreç sayesinde kişi, kendisi olmaktan çıkarak ölümsüz bir şeyin parçası olur. Bir dinin, ulusun, ırkın, partinin veya ailenin kaderine olan inancın, insanlığa olan inancın, gelecek nesillere olan inancın —yok edilmek üzere olan benliği bağladığımız o ölümsüz şeyin tasavvuru değil de nedir?
Bir insanın fedakârlık etmeye elverişli hale gelmesi için, onun bireysel kimliğinden ve kendine özgü farklılıklarından ayrılması gerekir. Kişi doğum ve ölümle sınırlanmış bir varoluş, bir insan zerresi olmaktan; bir George, Hans, bir Ivan ya da Tadao olmaktan vazgeçirilmelidir. Bunu sağlamak için uygulanacak en sıkı yol, kişiyi kolektif bir topluluğa toptan asimile etmektir. Tümden asimile edilmiş kişi, kendisini ve başkalarını birer insan olarak görmez. Kendisine kim olduğu sorulduğunda otomatikman vereceği cevap bir Müslüman, bir Alman, bir Rus, bir Japon, bir Hıristiyan olduğu ya da bir ailenin veya kabilenin üyesi olduğudur. Bağlı olduğu kolektif topluluktan ayrı bir amacı, değeri ve kaderi yoktur; bu topluluk yaşadığı sürece onun için gerçek bir ölüm yoktur.
"İlk olarak, bu toplumlar akrabalık ve evlilik ilişkilerini, bir kişinin topluluğa ait olup olmadığını tanımlamak için kullanır. Söz konusu toplumların çoğu, insan olma niteliğini de yabancı topluluklardan esirger. İnsanlık, topluluğun sınırında son bulur, topluluğun içindeyse ilave bir nitelik kazanarak güçlenir: Topluluğun üyeleri yalnızca yegane gerçek ve mükemmel insanlar değil, yalnızca hemşeri değil, aynı zamanda fiilen ya da hükmen aynı ailenin üyeleridir."
Reklam
"Bir aile faciası ailenin üyelerinin iyi ve kötü yanlarını ortaya çıkarıyormuş demek ki."
Sayfa 102 - Nisan Yayınları, Türkçesi: Fatih Özgüven
Vaktin senin ömründür. Ömrün ise sermayendir. Ticaretini sermayen ile yaparsın. Allah’ın indindeki ebedi karargâhın nimetlerine bu sermaye ile ulaşırsın. Aldığın her nefes paha biçilemez bir mücevherdir. Onun alternatifi olmadığı gibi kaçırılması durumunda telafisi de yoktur.Ömürleri azaldığı halde her gün malları çoğaldığı için sevinen ahmaklar gibi olmayasın! Mal arttığı halde ömür azalıyorsa bunda ne hayır olabilir. Sen sadece salih amelin ve ilmin arttığı için sevin! Zira ailenin, çocuklarının ve arkadaşlarının seni bıraktığı kabirde sana dostluk yapacak olan iki arkadaş ilim ve salih ameldir.
Çoğu kişiler ailenin dış görünümünü iç yaşamından daha önemli sayı­ yor ve böyle yapmakla iyi davrandıklarını sanıyorlar. Toplum bunlarla dolu: gerçek bir yaşam sürdürmektense gösteriş peşinde koşanlar... Yineliyorum: Bu insanlar kötü değil, yalnızca akılsız... İnsanın karısının annesi -kim i du­rumlarda- her işe burnunu sokan, iftira atan, sinir bozan ailenin bir temsilci­si oluyor ve bu durumlarda, kendisi kötü kişi olmasa da kesinlikle zararlı ve düşman davranışlı.
Nerdeyse diyeceğim ki, Allah kahretsin, ressamlar nerdeyse bir aile gibi... Yani, birbiriyle çelişen ilgi ve düşüncelere sahip, her biri ötekilere karşı olan, iki ya da daha fazla kişi­nin ancak ailenin bir başka kişisini engellemek için görüş birliğine varabil­dikleri ölümcül bir bileşim...
Reklam
Bütün mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz ailenin mutsuzluğu kendine göredir.
Sayfa 3
Bütün mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz ailenin mutsuzluğu kendine göredir.
Şu hakikati itiraf etmeliyiz ki, bizler çoğunlukla en uzak bir yerde bulunan bir ailenin özel hayatını bildiğimiz halde oturduğumuz yerin bir saat ötesini bilmeyiz.
Sayfa 20
"Ailenin sevgi yükü kadının omuzlarındadır."
Sayfa 46 - Can yayınları 2001Kitabı okuyor
Çocuklara Duyulan Öfke
Günümüzün pek çok annesini tehdit eden tehlikelerden biri de kendini ve çocuğunu suçlama. Tüm aile sorunlarının sorumluluğu omuzlarına yüklendiğinde anneler, "Benim sorunum ne?" ya da "Çocuğumun sorunu ne?" sorularına takılıp kalıyorlar. Annelerde, çocuklarının davranışlarının -hatta, çocuklarının varlıklarının- tamamen kendilerinin yarattığı bir şey olduğu fantezisini geliştiriyoruz: Çocuğun durumu iyiyse, kadın "iyi bir anne" olarak görülüyor; ama eğer kötüyse o zaman da, soruna yol açan "kötü anne" olarak damgalanıyor. Çocuğun içinde bulunduğu ortam sadece anneden oluşuyormuş gibi düşünülüyor. Yakın zamanlara kadar babanın, ailenin ve ailenin içinde bulunduğu toplumun bu açıdan adı bile geçmiyordu.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.