Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Ama von Hess'in dediğine göre tüm bu güç, zafer ve gururun ardında ruhsal bir huzursuzluk vardı. Almanlar henüz tam anlamıyla mutlu değillerdi. Eski, Hitler öncesi fikirler, bireysel ifade yoluyla hiçbirine ulaşamasalar da, varlığını sürdürmeye devam ediyorlardı.
Sayfa 102 - Encore YayınlarıKitabı okuyor
“Günümüzün pisliği nedir Hikmet Hocam?” diye ironik bir şüpheyle sordu Adnan “Arkasına saklandığınız akıldır. Daha doğrusu, yalnız başına bırakılmış aklın buhranlarıdır. Nietzshce Almanlar için kitabı gözleriyle okurlar, derdi. Ve kulaklarını çekmeceye kaldırdıklarını söylerdi. Sizler de öylesiniz, yalnız mantıkla düşünüyor, yalnız mantıkla okuyorsunuz. İnsan doğasının diğer yarım küresi nerede, duygularınıza ne oldu?” “Duygular Tanrıyla beraber gömüldü Hocam. Nietzsche’nin diliyle konuşacaksak Tanrıyı boğan ellerimiz duyguları da katletti.” “İşte sizin asıl gafletiniz de burada başladı. Aklı yaşatmak için duyguları öldürdünüz. Oysaki aklın nefesiydi duygular. Şimdi can çekişen bir akılla bakalım ne kadar yaşayacaksınız!”
Reklam
İtalyanlar nasıl doğuştan müzikçi, Almanlar da fiziköteciyse, Yankiler de doğuştan makineci, yani mühendistirler.
“İyi ki bölündü Almanya. Yoksa sanayi o denli gelişirdi ki, Almanlar Üçüncü Dünya Savaşı’nı çıkarırdı gene” diyor.
Kırmızı
Kelimenin kullanıldığı ilk yazılı kaynak, İtalyanlar ve Almanlar tarafından 14.yüzyılda derlenmiş iki bölümlük bir eser olan Codex Cumanicus (1300)'dur. Türklerin en eski inançları ile ilgili olarak, onlarda "Al Ruhu" veya Al Ateş" adları verilen bir ateş tanrısının yahut da hami (koruyucu) bir ruhun varlığı bilinmektedir.
Sayfa 48 - Hiperyayın, 2021Kitabı okuyor
İkiliklerin, kendi içinde düşmanca birleşmelerin, toplulukların, düşüncelerin, her çeşitten sürtüşmelerin ve zıt eğilimlerin timsalidir Avusturya; Macarlar, Slavlar, Almanlar ve Yahudi saltanatı...
Sayfa 827 - Yapı Kredi Yayınları
Reklam
Almanlar ve Osmanlı Devleti arasındaki iyi ilişkiler; çok uzun yıllar boyunca devam etmiş, bu dostluk sayesinde Almanlar, Osmanlı'ya bağlı topraklar üzerinde başka hiçbir millete nasip olmayacak ayrıcalıklara sahip olmuşlardı.
Bir fikir ileri sürüyorsunuz; lâkin acaba Almanlar da öyle mi düşünüyor? Bir iş yapacaksınız; acaba Amerikalılar da öyle mi yapıyorlar? Aşağılık karmaşasından gıdalanan bu taklit içgüdüsü, zehirleyici bir parazit gibi bütün hür düşünceyi ve bahtiyar iradeyi bizde boğmuş bulunuyor.
Sayfa 26 - Dergah YayınlarıKitabı okuyor
19. YÜZYIL BUNALIMI Dikkatini doğa güçlerinin bilimsel olarak egemenlik altına alınmasına yönelten modern dünya, daha başlangıçtan itibaren, batı uygarlığını dünyanın tasvirini sanat eserlerinde görmek isteyen etkileyici yarış geriliminin gevşemesi ile karşılaştı. Bununla birlikte bir tek büyük yetenekten bile ansızın yoksun kalan Avrupa’nın mirasçısı olarak davranan Fransa, 19. yüzyıl boyunca, geçmişin ustalarıyla boy ölçüşebilecek büyük sanatçılar yetiştiren bir resim okulunu sürdürmekten geri kalmadı. Bu bir avuç dahi, ortak mirasımıza, 19. yüzyılın büyük edebiyat eserlerinin yanında yer alabilecek önemli katkılarda bulundu. Öte yandan, şimdi unutulmuş olan mimarlar, heykeltraşlar ve dekorasyon sanatçıları da, uluslararası hale gelen bir üslubun ortaya çıkmasına yol açtılar. Bu uluslararası birliğin kaynağının ortaya çıkış noktası , Avrupa’daki bütün okulların birbirine kavuşan çabaları sonucu 1750-1800 arasında da oluşan yeni klasisizm’di. Batı uygarlığı, ne zaman bir bunalım geçirse, kurtuluşu ana uygarlığında, yani klasik antik çağda arıyordu. Klasisizmden medet umanlar, İngiltere ve Fransaydı. Yaklaşık 1750’de rokoko üslubunun sanatı sürüklediği çıkmaz sokaktan kurtulmak isteyen İngilizler, fransızlar ve almanlar, batı estetiğinin her zaman bir yedek deposu olarak duran klasik sanata başvurdular
Âh lanetlenmiş toplum, tüm insanlığın bitmeyen imtihanı!
Almanlar, Yahudilere iyi davrandıkları, adil ve eşit muamele ettikleri, onlara kolaylık ve saygın bir yaşam sundukları, kendileriyle eşit gördükleri, iktisadi, kültürel ve sosyal yaşamda onlara geniş bir alan açtıkları, ancak Yahudilerden aynı şekilde karşılık göremediklerini, bütün bunlara karşı nankörlük edip Alman milletiyle bütün bağlarını kopardıklarını anlatmaktadırlar. Yahudilerin kendilerine ihanet etmesini, düşmanları ile işbirliği yaparak iki dünya savaşında da zafer kazanmalarını engellemelerini, salt İngilizlerin kendilerine Filistin'de ulusal bir yurt vaadinden dolayı Almanlara çok büyük zararlar verdiklerini gerekçe göstererek onlara karşı duydukları nefreti dile getirmeteydiler. Almanların bu kini Yahudilere gerçekten çok pahalıya mal olmuştu...
Reklam
Nazi kalıntıları..
"Oturmanız için size verebilecek bir oturağımız dahi yok. "Dedi. "Susadıysanız, su içmeniz için size verebileceğimiz bir bardağımız dahi yok, açsanız bir ekmeğimiz dahi yok. Hiçbir şeyimiz yok, hiçbir şeyimiz! Her şeyimizi aldı köpek Almanlar, her şeyimizi yaktılar.
9 Eylül 1943'te, faşizmin yıkılışıyla birlikte, bu kez Kuzey İtalya'da Alessandria'da Almanlar tarafından esir edildim. Onlar hesabına çalışmak istemediğimden, Polonya'daki bir toplama kampına gönderildim. Birçok Alman toplama kampını dolaştım. 1945'te bulunduğum kamp İngilizlerin eline geçti, beş ay sonra İtalya'ya gönderildim. Esirlikte geçen günlerim, hayatımın en yoğun çalışma dönemi olmuştur. Canlı kalabilmek için elimden gelen her şeyi yapmam gerekti. "Beni öldürseler bile ölmeyeceğim" diye özetleyebileceğim bir programa kesinlikle kendimi vererek başarıya ulaştım. (İnsan kırk beş kiloluk bir kemik torbasına dönüşür; üstelik bit, tahtakurusu, pire, açlık ve hüzün de buna eklenirse canlı kalmak kolay değildir.) İtalya'ya döndüğümde, birçok şeyi, özellikle de İtalyanları değişmiş buldum. Bu değişiklik iyi yönde mi olmuş yoksa kötü yönde mi diye öğrenmek için oldukça uzun bir süre çaba harcadım. Sonunda hiç değişmediklerini anlayınca, öylesine üzüldüm ki evime kapandım.
Almanlar, ne zaman bitleri kanlansa, dünyanın başını derde sokarlardı çünkü.
Sayfa 87 - Everest YayınlarıKitabı okudu
İtalyanlar elbette hırsızdı fakat işe gece çıkmaları, yakalanmamak için uyguladıkları stratejiler, yakayı ele verdiklerinde utanca kapılmaları gösteriyordu ki yaptıklarının yanlış olduğunu kendileri de biliyordu. Almanlar ise günün herhangi bir saatinde istedikleri eve girer, eşyalara tekme savurur, yaşlı mı, çocuk mu, hasta mı aldırmadan ev halkını döver ve gözlerinin içine baka baka canlarının çektiğini alıp giderlerdi.
Sayfa 524Kitabı okudu
"Antisemit der ki: Yahudi, Yahudi olarak kötüdür. Kötülüğün ta kendisidir. Şayet bazı erdemler edinmişse bile, bunlar da salt Yahudi oluşundan ötürü, onda kötülüğe, kusura dönüşmüştür; elinin emeği onun uğursuz damgasını taşır, bir köprü yapmışsa, muhakkak ilk ayağından son ayağına kadar uğursuzdur, çünkü Yahudi elinden çıkmıştır; aynı iş bir Hıristiyanın elinden çıkarsa başkadır, bir Yahudinin elinden çıkarsa başka. Yahudi dokunduğu her şeye bir kötülük, ne bileyim ancak şeytanın bildiği iğrenç bir şey bulaştırır. Almanlar her yerden önce, hamamlarla, plajları Yahudilere kapamışlardı. Bir Yahudinin bedeni girerse, bütün su mundar olur sanıyorlardı. Yahudi soluklandığı havayı bile zehirler, vebalardı."
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.