Tüm kapıları kapandı Beckmann'ın hayatının. İş aradı, reddedildi; eşi vardı, ihanet etti; eş aradı, engellendi; anne babasına sığınmak istedi, sığınağı çöktü. Kapıların dışında kaldı. Haliyle, tek çareyi ölüm olarak gördü. Haksız mıydı?
Tanrı var mıydı? Varsa o, savaşa girmek zorundayken; savaşta sorumluluğu altında olan askerler kayıp giderken, savaşta yaşadığı acılar yetmiyormuş gibi savaşın ardından psikolojik bunalımlarını, korkulu rüyalarını neden görmezden geldi? Tanrı yanılgı mıydı? Tanrı, Beckmann'ın sandığı gibi yetersiz, güçsüz, kuvvetsiz bir şey miydi? Kötülüğe müdahale edemiyor muydu? Öyle olsa Tanrı olur muydu? Değilse demek ki müdahale edemiyor değil, etmiyordu. Etmiyorsa nedendi?
Askerler çok üzüyor beni. Ölseler hayatları bitiyor, ölmeseler Travma Sonrası Stres Bozukluğu'yla ya da ona benzer dertlerle sürdürüyorlar hayatlarını. Her yerde kan, her yerde ceset, her yerde ölüm görür oluyorlar. Sadece rüyalarında bile olsa...
Savaştaydı, savaştan sonra tüm varlığı yitip gitmişti. Açlıktan, evsizlikten, yorgunluktan bıkmıştı. Artık hiçbir çaresi kalmamışsa insanın, ölüm en güzel son olmaz mıydı onun için?
Öteki kimdi peki Beckmann'ın bu ölme arzusuna karşı çıkıp duran? Öteki, hayattı. Öteki Beckmann'ın yaşama arzusuydu. Pozitif yönüydü. Hayata devam etmek gerek, insanlar hep ölecek, ama insanlar iyidir; diyendi. Beckmann ötekiyi dinliyor fakat ona inanmıyordu. Ölürken bile sesini aradı ötekinin. Ölürken bile "Neredesin hayat?" dedi. Ama artık cevap gelmesi için geç idi.