Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
272 syf.
7/10 puan verdi
·
4 günde okudu
lisedeyken en sevdiğim yazardı yıllar sonra tekrar bir kitabını okuyayım dedim. ilk başta tanıdığım kristin hannah'ya hiç benzemiyordu ama kitabın 2. yarısından sonra o tatlı alışılmış nostaljiyi yine yaşattı bana ve karakterlerle asıl bağ kurduğum kısım da yine bu 2. part oldu.. çoğu kişi kitapta bazı şeylerin açıklanmamış olmasından yakınmış ama bence kitabın ismini bu detay tam anlamıyla karşılıyor, adı üstünde "mucize.". karakterler de nasıl olduğunu anlamıyor, bir sebep bulamıyorlar ama hissettikleri şeye kendi kalplerinde inanmaya devam ediyorlar. bu ayrıntısıyla daha da çok hoşuma gitti. genel olarak beğendiğim bir kitap oldu ama diğer kristin hannah kitaplarının yanından bile geçemez diye düşünüyorum.. o yüzden 7/10 verdim️
Mucizeler Yağarken
Mucizeler YağarkenKristin Hannah · Pegasus Yayınları · 20152,148 okunma
247 syf.
5/10 puan verdi
·
10 günde okudu
Edip Yüksel'in yıllardır savunduğu 19 ile alakalı kitaplarından biri. Belki rastgelip kendisini TV tartışma programlarında görmüşsünüzdür. Kendisi yaklaşık 10 yıldır falan YouTube'ta da yayın yapar. Kanalı: youtube.com/@edipyuksel?si=.... Modernist müslüman diye tabir edilen kategoride. Edip Yüksel eskiden
Üzerinde 19 Var
Üzerinde 19 VarEdip Yüksel · Ozan Yayıncılık · 2017149 okunma
Reklam
Askeriyede bize komutanlarımız ot yoldurmuştu. O zamanlar çok kızmıştım ama sonra haklı olduklarıni anladım. Asker adam eğer boş kalırsa sevgilisini karısını, anasını, babasını düşünüp bunalıma girer ve firar eder. Halbuki sürekli oyalanırsa kimseyi dü şünemez ve mutlu bir asker olur. (Bu anlamı ben yükledim ot yoldurma çalışmasıyla belki de hiç alakası yok, belki de sırf insan gücünden optimum düzeyde faydalanmak için yaptırıyorlardır bunu.)
Alparslan Türkeş ve Sadık Albayrak arasındaki “Sigara” sohbeti!
“1991... Seçim... Refah Partisi, Milliyetçi Çalışma Partisi ve Islahatçı Demokrat Partisi ittifak yapıyor.” Sadık Albayrak... İstanbul'dan aday... Refah'tan. Alparslan Türkeş'in de katıldığı bir akşam yemeği... Yemekten sonra Sadık Bey sigarayı yakar. Birisi omzuna dokunur: - Söndür... Başbuğ, rahatsız olur. Sadık Albayrak... MÇP Genel Başkanı Türkeş'e döner: - Albayım... Sigara yaktım... Affınıza sığınırım... Söndüreyim mi? - Yok, içmene bak... Ama sigarayı bıraksan iyi olur. - Albayım... Siz hiç sigara içmediniz mi? - Hayır Sadık Bey. - Belli... Onun için böyle genç kalmışsınız. Albayrak'ın albümünde, bu sahnenin fotoğrafı var... Başbuğ ile Sadık Bey. Sadık Albayrak'a, 'Sağlığına yazık... Sigarayı bırak artık' diyen diğer lider... Dünürü... Cumhurbaşkanı Erdoğan. Bu konu açılınca... Sadık Bey gülüyor: - Sayın Cumhurbaşkanımıza, 'Tamam... Bıraktım' diyorum... Ama yanından ayrılınca içmeye devam ediyorum... Görüşmemiz gerekince, gitmeden önce iki gün sigara içmiyorum... Üzerimden sigara kokusu çıksın, rahatsız etmeyeyim diye."
280 syf.
6/10 puan verdi
Doğru kitap ama belki de yanlış zaman... Kitap bitti ama bende bittim...
Psikolojik Sağlamlık
Psikolojik Sağlamlık
Ayşe Bilge Selçuk
Ayşe Bilge Selçuk
Kitabı ilk çıktığından beri merak ediyordum ama bu meraka değdiği mi emin değilim. Belki de ben yanlış zamanda okudum öncelikle şunu belirteyim ki kitap kovid-19 pandemisi döneminde yazılması planlanmış ama kitabın yazımı 6 Şubat depreminden sonra yapılmış gibi bir hava var çünkü kitap bu iki büyük kriz çerçevesinde insanları ve psikolojik sağlamlık kavramını ele alıyor, kitap iki bölümden oluşuyor 1. Bölüm yetişkinler de psikolojik sağlamlık 2. Bölüm ise çocuklarda psikolojik sağlamlık olgusunu inceliyor ve ayrıntılı anlatıyor. Lakin
Ayşe Bilge Selçuk
Ayşe Bilge Selçuk
profesör olduğu için kitabı sanki akademik, ders düzeyinde yazmış gibi bir hava var ondan kitabı okurken bana biraz boğucu geldi ve kitabın tam içine giremedim gerçekten okurken sıkıldım. Zaten kitap tek bir kavram üzerinde durduğu için aynı bağlamda devam ediyor ve yer yer kendini tekrar ediyor gibi bir hava vardı. Belki ben yanlış zamanda okudum, belki beklentim olduğu için beklediğimi bulamadım ama içindeki güzel sözler ve bilgiler çerçevesinde bence kitap görece olarak 6-6.5-7/10 puanlık bir kitaptı ama beni bir türlü içine alamadı aramızda ki o bağı yakalayamadık ondan bu sayfa sayısı, benim için uzun bir süre sayılacak olan bir haftada okudum... Ne çok kötü derim, ne de çok çok iyi derim meraklısına ortalama bir kitap keşke biraz daha akıcı olsaydı yarım bırakmamak için zor dayandım...
Psikolojik Sağlamlık
Psikolojik SağlamlıkAyşe Bilge Selçuk · Kronik Kitap · 2023235 okunma
Ama o bir çift gözü gördükten, onları gördükten sonra her işin, her hareketin anlamı, değeri silindi gözümden.
Sayfa 17 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
edison şerefsizliğin sınırlarını zorluyor oynat bakalım...
Başarılı bir mucit olmasının yanı sıra, kurduğu şirketlerle icatlarını başarılı bir şekilde pazarlayabilme yeteneğine de sahiptir. Oluşturduğu sistemlerde doğru akım kullanmış ve dönemin zengin girişimcileri tarafından ciddi miktarlarda maddi desteği de arkasına almıştır. Şöhreti şehir sınırlarını aşıp neredeyse tüm ülkede yayılmaya başlamışken,
Sayfa 43-47 | Destek YayınlarıKitabı okudu
Şerefsizler!
Bilindiği gibi I. Dünya Savaşı sonunda OsmanlI Devleti'ni parça parça etmek iste­yen ülkelerin başında gelen İngiltere, savaştan hemen sonra çok şiddetli bir şekilde, tutukladığı ve esir aldığı OsmanlI Devletinin ileri gelenlerini "Ermeni katliamından suçu" olarak yargılamak istemekteydi. Bunda da o derece kararlıydı ki, İstanbul'da İngiltere Temsilcisi olarak bulunan Amiral Webb Ingiltere'ye gönderdiği bir telgrafta: "...Ermenilere zulmeden herkesi cezalandırmak için Türkleri toptan idam et­meli... Yüksek görevlileri ibret verici bir şekilde yargılayarak cezalandırmalı..." diyor.(32) İngilizler bu kinle Batum'da askerî mahkeme kurmuşlar ve yargılama­ ya başlamışlardır. Ama bir türlü sonuçlandıramamışlardır. Zira "soy kırım"ı ispat edecek hiçbir kanıt yoktur. Yani Osmanlı Devleti yöneticilerinin: "Bütün Ermenileri yok edin" şeklinde ne yazılı ne de sözlü bir emri bulunabilmiştir. Mahkemelerde görmüşlerdir ki bulunan bütün belgeler Ermenilere zarar verilmesinin önlenmesini istemektedir. Ama Türkleri "cezalandırmada" kararlı olan Ingîlizler resmi olarak Amerika Birleşik Devletle­rine başvururlar ve 'Türkler aleyhine delil" bulunmasını isterler. Amerika'daki İngiliz büyük elçisinin girişimleri de bir sonuç vermez ve Büyük elçi Craîge 23.7.1921 'de İngiltere'ye A B.D 'nin resmî cevabını bildirir: "...Amerikan arşivlerinde Türkler aleyhine hiçbir delil bulunamamıştır..."(33)
Sayfa 14
Bu içkili mekanlardan da sıkılmıştı. İnsanlar kusana kadar içer kustuktan sonra yine içerdi. Üstüne bir de kör kütük sarhoş olma durumları vardı. Ayıkken iki doğru kelime kullanamayan insanlar sarhoşken daha da çekilmez oluyorlardı. Şarkılar, danslar, her gün başka başka yüzler, samimiyetsiz sohbetler ve seksten başka bir şey düşünmeyen insanlar..Ama buraya gelmeye mecburdu.Kafasındaki bağıra bağıra konuşanlar sesleri susturmanın tek yolu bir şişe kırmızı şaraptan geçiyordu.
Rusların Vietnam'ı
Temmuz 1979'da, Kabil iktidarı ele geçirmiş Afgan komünistlerin elindeyken ve gerek İslam gerek yerel gelenekler adına onlara karsı çıkmak için silahlı hareketler örgütlenmeye başlarken, Washington kod adı "Siklon" olan ve isyancıları etkin biçimde desteklemeyi amaçlayan gizli bir operasyonu yürürlüğe koymuştu. Bu karar alınmadan
Sayfa 122 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Ne tuhaf değil mi..? Bir zamanlar gönüllerimizi onarıp yüreklerimizdeki en büyük boşluğu dolduranlar, bizleri o boşluğa elleriyle bırakanlar oldular.. Ne sevmeyi bildiler ne seveni anladılar. Anlattıkça anlattık yine anlamadılar. Sustuk sonra..! Sustuk çünkü konuşsak kıracaktık, biliyorduk.. Ama bir yerden sonra birikir içindeki suskunluk ve sığmaz olur içine, taşmak için yol arar kendine.. İşte biz o anda bile taşmasın diye direndik durduk. Yormamak için yorulduk, kırmamak için kırıldık, yıkıldıkça yıkıldık.. Çaresiz yol aldık, nereye olduğunu bile bilmeden. Velhasıl gittik işte..! Geride bıraktığımız gözlerle önümüze baktık ve yürüdük uzun uzun.. Gidişimiz kalbimizi bırakıp gidecek kadar asildi. Anlamadılar..! Korkup kaçtığımızı sandılar, bizi kaybetti saydılar.. Oysa bir kazananı yoktu bu oyunun. Bir tek kaybedeni vardı o da onlara olan hislerimizdi.. Bir gün anlayacaklar ve o son pişmanlığı yaşayacaklar ama geldiklerinde hiçbir şeyi bıraktıkları gibi bulamayacaklar. Ne acı değil mi..? ◇ Mehmet Zeki İçer ◇
İran, Pakistan, Çin ve Orta Asya Sovyet cumhuriyetleri arasında kalan bu dağlık ülkede komünist eğilimli, etkin ve hırslı hareketler vardı ama toplumsal bakımdan muhafazakâr ve her türlü vabancı müdahalesine son derece düşman Müslüman nüfusun içinde çok azınlıktaydılar. Bu militanların tek başlarına bırakıldıkları takdirde iktidarın dizginlerini
Sayfa 113 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Clay aralarındaki binlerce kilometrenin, onu Julia'nın yalanlarına ve canını yakma ihtimaline kar- şı koruyacağını düşünüyordu. Aralarındaki kilometre farkını kapatmadığı sürece sorun olmazdı. Bu yüzden de telefonu çalıp da ekranda Julia'nın adını görünce hemen cevapladı. "Merhaba." "Selam," dedi Julia uykulu ve
Sayfa 55
672 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Herkese merhaba öncelikle bu yazı benim bu platformdaki ilk inceleme yazım ve bunu Dördüncü Kanat üzerinden yapacağım için çok heyecanlıyım. Şimdi direk lafa girmek istiyorum Dördüncü Kanat benim bu zamana kadar okuduğum en iyi fantastik içerikli romandı bir çok inceleme videosu ve yazısı okuduğumda game of thronse ve cam şato gibi bir çok
Dördüncü Kanat
Dördüncü KanatRebecca Yarros · Olimpos Yayınları · 20232,165 okunma
"Şimdi, milliyetçiliğin bir hakikati var, değil mi?.. “Kavmini sevmekle kınanamaz.” Nitekim, bakın şimdi başka bir yerden bağlayacağım meseleyi… Kavmini sevmekle kınanamazsın; fakat insanlar -devrimci gençlerden bahsediyorum- yurtsever filân bu tip şeylerde çok heyecanlanıyorlar. Ondan sonra, dış sömürüye karşı savaşlarını da işte “yurtseverlik”… Yurtsever ile vatansever arasında ne fark var?.. Mevzu şundan ibaret; sen şimdi “bütün halklar” falan diyordun ama nedense şuradaki halklar için burada kalkmış değilsin! Ama burada olunca birden bir şey yapıverdin. Bunu inkâr edemezsin ki, bu bizim fıtratımızda olan bir şey… Yâni, bize ait bir mekânı korumak, bizim fıtratımızda olan bir şey… Şimdi burada buna yurtsever adını takman şey yapmıyor… Veyahut da, “halkların kendi kaderlerini tayini”… Halklar kendi kaderini tayin etti, biri meselâ Hitler gibi birini seçti!.. Yâni ne demek istiyorsun sen?.. Biraz önce hürriyet bahsinde söyledim; şimdi, ister halk idaresi de, ister millet idaresi de, idare edenle idare edilen ayırımı vardır. Söz konusu olan bu idare eden – idare edilen ayırımında hangi metod olmalıdır? Bu lâf kurtarmıyor bunu… Çünkü bugün meselâ “hâkimiyet milletindir!” diyorsun, tabiî bunu suç işlemek için söylemiyorum da espri olarak alın, şimdi hâkimiyet Eminönü’nde geziyor, ayağı çıplak!.. Bu palavraları bırakalım, “hâkimiyet milletindir!” falan, böyle bir şey yok…" Salih Mirzabeyoğlu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.