YUSUF ATILGAN’IN ANAYURT OTELİ ADLI ROMANIN BAŞKARAKTERİ OLAN ZEBERCET’İN PSİKOLOJİK SORUNUN TEMEL SEBEBİNİN ALTINDA KİMLER VE NELER YATMAKTADIR ?
Yusuf Atılgan, Türk Edebiyatının en önemli yazarlarından biri olarak kabul edilmektedir. Pek fazla eser eser bırakmamış olmasına rağmen bize bıraktığı eserler onun sıradan bir yazar olmadığının en
YAKUP KADRİ´NİN TARİKAT ELEŞTİRİSİ : NUR BABA
“Eti, kanı, asabı, bütün maddiyetiyle gören yalnız ruha ve dimağa değil musiki ve resim gibi insanın havasını istila eden bir eser”
-
Nev-Yunanilik, Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Yahya Kemal Beyatlı´nın 1912 yılında Batılı bir edebiyat grubu oluşturmaları sonucunda ortaya çıkan bir faaliyettir. Yahya Kemal Beyatlı, Türkiye´ye döndükten sonra öz şiire ulaşmak için Batılı edebiyatçılardan öğrendiği bir anlayışı şiirimize kazandırmak istemektedir. Bu yeni şiir için Eski Yunan
“Memlekette Tanzimat’la başlayan züppe ve köksüz insanla, memleket şartlarının yetiştirdiği hakiki münevver arasındaki farkı göstermek isteyen bir roman.”
- AHMET HAMDİ TANPINAR
Tanzimat döneminde Osmanlı toplumunda oluşan modernleşme çabası önemli boyutlara ulaşmıştır. Osmanlı Devleti bir takım yanlış politikalar ile batılılaşma adı altında
1920´li yıllardan başlayıp Cumhuriyet Dönemini de kapsayan “Toplumcu Gerçekçi” yazarlar eserlerinde yabancılıktan kurtulmuş ve tamamen Anadolu´ya yönelmiştir. Anadolu insanının gerçeğini, toplumsal değişim ile yaşadıkları acıları bu romanlarda işlenmiştir. Bu tür eserlerde ideoloji ön plandadır. Sanatçılar özellikle Marksist düşünceleri
Romanın adınından da anlaşılacağı gibi acıma duygusu tema olarak karşımıza çıkmaktadır. Reşat Nuri Güntekin, acımanın insanın duygularına işaret eden bir sembol kanısına varmaktadır. Bu açıdan baktığımızda yaşamlarında Duyguları ile Mantıkları arasında kalan ve bir türlü denge kuramayan kişileri bizlere gösterir. Romanın iki baş karakterine baktığımız zaman bu denge bozukluğunu daha da iyi anlayabiliriz. Mürşit Efendi, duygularının esareti altında kalan bir birey olarak karşımıza çıkmaktadır. Reşat Nuri, Zehra karakterine ise mantık yönünü yüklemiş ve bu iki karakteri birbirinden bu şekilde ayırmayı başarmıştır. Mürşit Efendi’nin duygularının ön planda olması onun acılar çekmesini ve dolayısı ile çökmesini sağlamıştır. Zehra ise çocuklukta yaşadıkları nedeniyle kendini duygusallığa kapatmış ve tamamen mantık odaklı hareket etmeye başlamıştır. Duygusuz biri olarak kendini yetiştiren Zehra, acıma duygusunu yine kendisini duygusuz biri yaptığını düşündüğü babasının hatıra defteri ile tekrar kazanmıştır. Mürşit Efendi’nin hatıra defteri hikayenin yaklaşık 35 yıl geriye dönmesini sağlamış ve Reşat Nuri bu sebeple anlatıma genişlik katarak eleştirisini daha detaylı yapma imkanını sağlamıştır. Acımak, duygu ve mantıksal yönlerin uyumu ile bir bütün oluşturabilecek insanların herhangi birinin öne çıkışı ile ( duygu veya mantık) yaşam dengesinin normal olamayacağı ve bütünlüğünü tam anlamıyla yitireceği fikrini bizlere sunar. Reşat Nuri Güntekin, savunmuş olduğu bu fikri bizlere mükemmel bir hikaye ile açıklamıştır.