Dostoyevski en sevdiğim yazarlardan, bu kitabı ise hakkında konuşulduğunu pek işitmediklerimden biri. Dostoyevski’nin, bu derece uzun bir romanı, hikaye anlatım tekniklerini ustaca kullanarak merakla okunur hale getirmesi ilgimi çekti. Her bölümde hikaye yeniden girişiyle başlıyor ve bir doyuma ulaşıyor. Bu kadar fazla karakterin hepsini birbirinden ayrıştırıcı özelliklerle yazabilmesi de romanın gerçekliğini okuyucunun beynine kabullendiriyor. Beni dünyamın gerginliğinden uzaklaştırsa da ayrı bir gerginliğe sokmuş olduğunu da söylemem gerek, nitekim çok heyecanlanarak ve ne olacağını merak ederek okudum hatta zaman zaman artık şu yaşansın ve bitsin de dediğim oldu; bir okuyucu olarak olayların kopma noktasına gelirkenki gerginliğini siz de hissediyor ve doğal bir öngörüyle yaşanacak olayları merakla bekliyorsunuz.
*spoiler uyarısı*
Nastasya ve Aglaya’nın kişiliklerine ve geçmişlerine daha derin bir biçimde değinilmesini isterdim. Nedense genç kadınların karakterleri asla bir zemine oturtulamamış. Burada da insanın aklına ister istemez Virginia Woolf’un erkek romancıların kadınlara karşı olan algı karmaşasını anlatışı geliyor. Dostoyevski’nin yaşlı kadınlarla bir sorunu olmadığı aşikar ama sanırsam hayatında romantik veya platonik açıdan kendi yaş grubundaki kadınlarla fazla derin bağlar kuramamış ki bu karakterlerin hepsinin davranışlarındaki ve kişiliklerindeki temel çok yüzeysel kalıyor; okuyucu olarak neyi neden yaptıklarını anlamıyor veya anlamlandıramıyor, sadece histerikliğe vuruyorsunuz, naçizane fikrimdir.