Çocuğunu kaybeden bir anne, hep kederinin ilk gününü yaşıyor gibidir. Acının bu çeşidi eskimez, yaşlanmaz. Yas elbiseleri eskir, rengini atıp ağarır ama ana yüreği hep öyle kapkara kalır.
TV, BİLGİSAYAR VE KOLA'NIN ÇOCUKLARIMIZ ÜZERİNDE OLUŞTURDUKLARI TEHLİKELER!
Bugün pek çok ailemiz çocuklarını evdeki TV ve Bilgisayarla bilinçsiz bir şekilde meşgul ediyor ve kafeinli, bilhassa kola ve enerji içecekleri ile de oyalıyor. Bize dışarıdan taklit ve propaganda yolu ile giren ve bu modern(!) hayatın vazgeçilmez unsurları gibi gözüken vasıtaları sunarken, çocuklarına iyilik yaptıklarını düşünüyorlar.
Ne yazık ki, bu bilinçsiz davranışları ile çocuklarına ne kadar zarar verdiklerinin farkında olamıyorlar. Yazımızın ekinde, maalesef bu bilinçsiz davranışlardan yüreği yanmış bir annenin başından geçmiş acı bir olay sebebi ile diğer anne babaları uyarmak için kaleme aldığı bir mesajı ibretle okumanız ve diğer anne ve babalara da bu mesajı iletmeniz için dikkatinize sunulmaktadır. Allah yar ve yardımcımız olsun.
Gıda Raporu
Bugün bir melek ayrıldı aramızdan. Hayatının en masum döneminde, 16 yaşında. 16 yaşın heyecanını, ergenliğin sıkıntılarını hiç yaşayamadı. Çünkü ergenlik sorunlarından önce gelen çok ciddi sağlık sorunu vardı onun. Kalbi çok zayıftı. 5 yıldır, kendi kalbinin yerine yeni bir kalp koymak içindi çabası. O ve ailesi çok çabaladılar, Esila o çocuk omuzlarıyla çok ağır yüklerin altına girdi, birçok ameliyat geçirdi, birçok kez yoğun bakıma girdi. Kalbi biraz nefes aldırdıysa ona, o kısacık molalarda gülümsemeyi başardı. Her şeye rağmen gülmeyi unutmadı. “Anne yardım et.” cümleleri dudağında sabahladı çoğu gece. Bir ümit… “Ah bir kalp bulunsa” dualarıyla geçen, “Sabret yavrum, geçecek.” avuntularıyla çaresizlik içinde bitmeyen günler, geceler…
Nihayet o kalp bulundu, kim bilir hangi yüreklere düşen kor, bir başka yanan yüreği serinletmek için ümit oldu onlara… Merhametti bunun adı, yıllardır beklenen merhamet. Bir ümit koşturdu herkes, o yalvaran bakışlara merhem olmak isteyen herkes koşturdu. Ameliyatı da iyi geçti Esila’nın, sonra o kritik saatler başladı. Çok istedi yaşamayı Esila, annesi çok istedi yavrusunu kurtarmayı, babası her şeyini verirdi onun için, kardeşleri yollarını gözlediler hep. Ama olmadı, Esila bugün ayrıldı aramızdan… Sevdiklerinin acısı o kadar büyükken, çok üzgün olduğumu yazmaya bile utanıyorum.
Allah’a emanet ol Esila…
Sessiz loş karanlık sokaktan geçerken yalnızlığın ne demek olduğunu anlarsın…
Bir pragmatiktir gidiyor.
Anlayamadım ben bu insanları!
Ne dertsizliktir bu!
Kıskanıyor muyum ne!
Bilmem kaç şafak göz kapaklarımda yağmur eksik olmadı.
Yürüdüm, yürüdüm de yolun sonunu göremedim.
Adını anamıyorun ama işte içimde bir tek o eksik.
Ne tuhaf bir
Yönetici diye geçinenler, bu dünyanın zebanileriydi ve akla hayale sığmaz kanunlarla günahkar kulları yalnızca kadınları seçerek işkence çektiriyorlardı. "Anne" dedi hıçkırıkları arasında.
"Söyle yavrum"
"Öbür dünyada cehennem diye bir şey yok."
"Neden yok ?"
"Çünkü cehennem tam olarak bu dünyanın ta kendisi ! " diye cevapladı.
İstediğiniz kadar uzağa gidin,kendinizden kaçmadığınız sürece uzaklık bir adım bile sayılmaz.
Lübnan'da çocuk olmak ne demekti
Bunu en iyi Efraz biliyordu
Annesi,babası,kardeşi,abisi ve hatta tüm ailesi Türkiye'ye kaçmak için sınıra geldiğinde, başlarına geleceklerden habersizdi Ya Efraz 12 yaşında yüreğine yüklenen her tür acıyla yüzleşirken yüreği feraha erecekmiydi acaba
Bu kitabı okurken yüreğinizde bir şeylerin koptuğunu hissedecek ve o acıları Efraz'la birlikte yaşayacaksınız ama o acıları yaşarken bu dünyada iyi insanların da olduğunu görecek yüreğiniz bir nebzede olsa feraha erecek.
Banu gibi,Behzat gibi,Beliz gibi insanlar hep var olsun
Evet sahi Lübnan'da çocuk olmak nasıl bir duyguydu acaba
Kitaplarla ve sevgiyle kalın
KefenŞehnaz Haşimoğlu · Dokuz Yayınları · 2020702 okunma
"Yüzünde çiçek açtırmadığınız insanların en son mezarında da çiçek açtırmayın."
Ben bunu yaşadım ve çokta sinir oldum. Yaşarken -kim olursa olsun- acısı ve yarası olduğunuz insanların mezarında size gözyaşı dökmek bile hak değil ki daha mezarına çiçek koymak? Hayırdır öldürdüğünüz mutluluklarını bir çiçekle mi kapatmaya çalışıyorsunuz?
Doğan Hoca’yı rahmetle anıyorum. Ne güzel bir kitap yazmış. Eğitim hayatına iyi veya kötü dokunan bir öğretmeni olan kim varsa hepsinin yüreğine dokunacak satırlar, dokunaklı mektuplar, birçok hayat dersi… okudukça kendimi hatırladım. İyi bir öğretmen olmaktan ziyade iyi bir insan olmayı vurgulamış. İyi bir insan bir çocuğun hayatını bu kadar mı değiştirir? Yazılan mektuplar gösteriyor ki üzerinden kırk elli yıl geçmesine rağmen bazı öğretmenler hâlâ hatırlanıyor. Önemli olan elbette ki hatırlanmak değil önemli olan iyi hatırlanmak. İlkokuldaki öğretmenimi ben de hatırlıyorum saç örgümle dalga geçmişti, derste konuştum diye beni küçük bir odaya kapatıp kapıyı kilitlemişti. Sanırım kendisini hiçbir zaman affetmeyeceğim. Hayatımdaki tüm çabam kendi öğrencilerime bu cümleleri kullandırmamak. Tek isteğim bir öğretmen olarak değil iyi bir insan olarak hatırlanmak. Bu kitap benim başucu kitabım değildi ama yaklaşık iki haftadır masaüstü kitabım olmuştu. Girdiğim her derste yanımdaydı. Ne zaman ki bi öğrencim sinirleneceğim bir şey yapsa dönüp kitaba bakıyordum ve sanki Doğan Hoca’yla göz göze geliyorduk. Her anne babanın, her öğretmenin ve her öğretmen adayının okuması gereken bir kitap. Okudukça kendinizden çok şey bulacaksınız bazen ağlayacak bazen huzur dolacaksınız. Şimdiden keyifli okumalar Yüreği güzel insanlara denk gelmeniz dileğimle…
Küçük İskender'in şiirlerini seven bir şairin kitabıyla geldim dostlar. Bugün şiir günü oldu benim için şiirin o ruhsal boyutu kalpten gelen sözlerin gücü ve hissettirdiği.
Şiir okurken başka boyutlara geçtiğimi hissediyorum o duyguyu özümseyip bir tek satırın bıraktığı histe arafta kalıyorum.
Şairimiz bir çok duyguyu hissettiriyor