Kitaptan kayda değer bir alıntı;
Lincoln’den oğlunun öğretmenine mektup
Saygı değer öğretmene,
´´Oğlumu size emanet ederken bu mektubu size önemli olduğu kanısıyla yazmayı uygun buldum,
Öğrenmesi çok önemli biliyorum.
Bütün insanların dürüst ve adil olmadığını, fakat şunu da öğretin ona,
Her alçağa karşılık bir kahraman, her bencil politikacıya
Defne önden gidiyordu. Burç ise onun ayak izlerine basa basa yürüyerek ilerliyordu. Defne onun epeyce geride kaldığını görünce, durdu:
Nerde kaldın Burç? Gelsene!
Burç:
“Kendime hoş bir eğlence buldum. Gel, oyunumu sana da göstereyim.
Defne geri döndü:
Orda ne var? Oyunun ne?
Burç:
“Şuraya bas,” dedi.
Defne kuma basıp ayağını çekti.
Burç, onun ayak izine, kendi ayağını yerleştirdi:
Ayaklarımız tıpa tıp benziyor. İnanmazsan geriye bak. Deminden beri hep, senin ayak izlerine basarak yürüyorum. Ötelerde bıraktığımız iki kişilik ayak izleri, bir yerde tek kişiliğe dönüşüyor. Bunu görenler, peki ikinci kişiye n’oldu diyecekler. Baksana, ne denize ne karaya doğru ayak izi var! İkinci kişi sanki, buharlaşıp göğe uçtu. Ya da bir ötekiyle bütünleşti. Tek kişi oldular.”
Bu kadar çok 'olmaz cümlesi annem için ülser sebebiydi. Bu 'olmaz'ları alıp 'oldu bu işte'ye çevirmek için işin başına ivedilikle geçmeliydi, zira geç bile kalmıştı. Havlu atıp, 'Bu iş sahasında bana herhalde ekmek yok dediğimin ve annemin 'Olur mu öyle şey, her şey nasıl oluruna varır gör bak sen' deyip işi
İçimdeki kelimeler birden kanamaya başladı. Kabuk bağladı sandıklarım. Kelimeler ne çok kanıyor, ne çok ama içeri.
Başımı kaldırıp o uzun, o gittikçe uzun tavana baktım. Her gece bu tavan altında insan bunca uzayan, göğe doğru çan sesi gibi uzayan bu tavan altında. Tavana baktım bir daha. Dışarıdan sokak lambasının ışığı giriyor içeriye, belli
ÖMÜR HANIMLA GÜZ KONUŞMALARI
...Ve güz geldi Ömür hanım. Dünya aydınlık sabahlarını
yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var
göğün maviliğinde. Yağmur ha yağdı ha yağacak. İn-
cecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin.
Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir
keder akıyor damarlarımdan.
"Kaçtığın zaman ne olduğunu biliyorsun meleğim." Gideon
altdudağımı dişledi, sonra da diliyle okşayarak dindirdi acısı
nı. "Seni yakalıyorum."
içimde bir şeyler mutlu bir teslimiyetle iç çekti ve bedenim onun bedenine bu kadar yakın olmanın keyfiyle gevşedi. Sürekli istiyordum onu, öyle çok istiyordum ki fiziksel bir
ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda
yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
imrendiğin, öfkelendiğin
kızdığın, ya da kıskandığın diyelim
yani yaşamışlık sandığın
Geçmişim
dile dökülmeyenin tenhalığında
kaçırılan bakışlarda
gündeliğin başıboş
kötülükler yanımdan, çok yakınımdan geçiyor
acımasızlık diz boyu
dün sabah bir parçanı masanın üstünde buldum
ben uyurken kırmış olmalısın en yalnız en
güçlü yerini tek hatırladığım uzun
süredir benimle ağlamadığın.
dişlerimin arasında çiğneyip bir köşeye fırlatıyorum
kelimeleri. yalan rüyalardan, hakaretlerden,
ayrılıklardan ayrılıyorum. ortaya çıkarılan
karmaşaya bak. sessizlik birilerinin
tanrısıdır mutlaka. kaçmak gereken
şu sığınak çok uğultulu.
çok uğultulu.
çok uğultulu.